}
Yarenlik Sohbeti 08.11.2001
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 102951


SOHBETİN ADI:
YARENLİK SOHBETİ
TARİHİ: 08.11.2001


Sevgili  öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah hepinizden razı olsun. Görüyorsunuz ki bir defa daha Allahû Tealâ bizleri bir araya getirdi, yarenlik etmek üzere.

Yarenlik etmek; Osmanlıcadan kalma bir tabir. Dostların dost sohbeti demek. Tabiî dostlar deyince hem sizlerden bahsediyorum, can dostları, gönül dostları hem de O’ndan bahsediyorum; Allah’tan. Öyleyse dostluk, Allah ile dostluk. Dostluk, sizlerle dostluk.

Sevgili kardeşlerim, her şey öylesine güzel ki. Neresinden nasıl başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum. Nasıl diyordu Orhan Veli? “Bilmem ki nasıl anlatsam, nasıl size derdimi? Bir dert ki yürekler acısı.”

Ben de bilmem ki nasıl anlatsam, nasıl anlatsam size mutluluğumu diyorum. Bir mutluluk deme gitsin. Onun için sık sık söylüyorum size her şey o kadar güzel ki diye. Sevgili kardeşlerim, ne kadar zamandır bir uyduya sahip olmak istedik. Bir ara da çıktık. Ama sevgili dostlarımız ona mâni olmayı başardılar. Ee olur böyle şeyler; hayat bu. Sonra mı? Sonra Allahû Tealâ bize yeniden bir uydu nasip etti. Şimdi onun sürûrunu, onun heyecanını, onun mutluluğunu yaşıyoruz. El ele, gönül gönüle, omuz omuza. Bir muhteşem yeni hayat; Allah ile birlikte. Sevgili kardeşlerim, ne diyordu? “Eğer inanıyorsanız Bana güvenin. Eğer güveniyorsanız en kuvvetli sizsiniz.”

3/ÂLİ İMRÂN-160: İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).

Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler (Allah’a güvensinler).



Nice imparatorluklar var olmuş, çatır çatır yıkılmışlar; Allah ile olan dostluklarını yitirdikleri zaman. Yozlaşma bir toplumun en büyük düşmanıdır. Ve bizim toplumumuzda yozlaşma had safhada bir yozlaşma. Bu sebeple her şey berbat. Ama unutmayın sevgili kardeşlerim, yeni bir dünya kurulacaktır. Orada hepiniz yerlerinizi alacaksınız. Yeni bir dünya, aydınlık bir dünya, nurlu bir dünya.


İşte gene unutmayın; bütün geceler gündüze açılır, tıpkı bütün gündüzlerin geceye açıldığı gibi. Öyleyse evet orada gece ama bir gün gündüz olacak; gündüzün gelmesini istemeyenlere rağmen. Ne diyordu Allahû Tealâ? “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Ama mücrimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır”.

9/TEVBE-32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrahu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).

(Onlar) ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.



Bir yeni devir sevgili kardeşlerim; asr-ı hidayet. İnsanların hidayete erdirildiği, hidayete ulaştırıldığı bir hudâ devri. Hudâ, bizim hidayet dediğimiz şeyin Arapçası.

Hatırlayın: “innel hudâ hudallâhi.


3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).



inne: Muhakkak ki.
el hudâ: Hidayet.
hudallâhi: Allah’a ulaşmaktır.

Öyleyse en güzele bakalım sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler. En güzeli, insanların el ele, gönül gönüle, herkesin birbirine iyilik ettiği, birbiri için yaşadığı, başkalarını mutlu kılmak için yaşadığı bir ortam. İşte Allah biz insanların böyle bir dünyada yaşamamızı istiyor. Bütün kaideler buna göre konmuş. Evvelâ şunu unutmayalım: Biz insanlar cemaat halinde yaşamak mecburiyetinde olanlarız. Hiç kimse bütün ihtiyaçlarını kendisi vücuda getiremez. Bu çağda ise hiç getiremez. Nereye ulaşıyoruz? En güzeline ulaşıyoruz. Cemaat halinde yaşadığımıza göre, Allah’ın neden insanları cemaat haline koyduğunu, niçin insanların mutlaka cemaat halinde yaşamak mecburiyetinde olduğunu hiç düşündünüz mü? Etrafımızda bulunan herkesin tek tek sizin mutluluğunuzun bir kapısı olduğunu hiç düşündünüz mü? Sadece iki türlü sonuç var sevgili kardeşlerim, ya etrafınızdaki insanlara yardım etmek için varsınız. Onlara ulaştırdığınız her yardımda onları her mutlu edişinizde onların her birinin iki katı siz mutlu olursunuz. Allahû Tealâ sizi onlara verdiğiniz mutluluk kadar mutlu eder. Ruhları, ruhu, ruhunuz da nefsinizi o kadar mutlu eder. Tersi de geçerlidir. İnsanlara ne kadar huzursuzluk verirseniz Allah da sizi o kadar huzursuz kılar, arkadan ruhunuz da nefsinizi o kadar huzursuz kılar.

Öyleyse evvelâ şunu hiç unutmayacaksınız sevgili kardeşlerim: Etrafınızdaki herkes, herkes sizin bir aynanızdır. Genel olarak insanlar size karşı nasıl davranıyor, dikkatle bakın. Onlara ne kadar mutluluk verdiğinizi çok net olarak anlarsınız. İnsanlar sizden çekiniyorlar mı? İnsanlar sizden korkuyorlar mı? Sevgili kardeşlerim, böyle ise siz büyük bir yanlışın içerisindesiniz. İnsanlar sizden korkmayacak. İnsanlar sizden çekinmeyecek ama sizi o kadar çok sevecekler ki sizin için her zaman en iyisini yapmak isteyecekler. İşte hepinizin görevi, herkesin sizi çok sevdiği bir noktada olmanız. Onların gözlerindeki sevgiyi okursunuz. Mutluluğun bütünü buradadır. Eğer insanlar sizi seviyorlarsa bir şeyler için, sizi mutlu edebilecek olan bir şeyler için çırpınıyorlarsa arkasında sevgi var demektir. Eğer insanlar sizden korkuyorlarsa, sizden kaçıyorlarsa sizin onları inciteceğinizi, zora koşacağınızı düşünüyorlarsa, bize ulaşmaktan bile tedirginlerse, korkuyorlarsa bir şeyden (bir şeylerden); o zaman yanlış yoldasınız. O zaman Allah için değilsiniz. Onlar için hiç değilsiniz. O insanlar için hiç değilsiniz. Siz nefsinizin afetlerinden yanasınız.

Sevgili kardeşlerim, niçin öyle söylüyorum? Her şey o kadar güzel ki. Herkesin gözünde o sevgiyi okuyorum. Sevgi, anlıyor musunuz beni? Sevgiden bahsediyorum size.  Eğer insanları severseniz, sevilirsiniz.

Sevgili kardeşlerim, yüz insanın yüzünden sizi sevmelerini beklemeyin. Öyle insanlar vardır ki onlara ne kadar sevgi verirseniz verin; onlar sizi sevemezler. Onlar, nefslerinin kurbanı olmuş zavallılardır. Her yüz kişinden bir iki kişi mutlaka böyledir. Verdiğiniz şeyler, onların nefslerindeki afetlerin onlar üzerindeki etkinliğini gideremeyebilir. Böyle insanlar söylediğimiz gibi %1, 2 çevresindedir. Ama her toplumda bunlar mutlaka vardır. Unutmayın, Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında da münafıklar vardı. Peygamber Efendimiz (S.A.V)  herkese en güzel davranışı sergilemiştir. Hayatı boyunca hiç kimseye, sen bunu niçin yaptın demediğini yazıyor kitaplar.

Sevgili kardeşlerim, öyleyse onları ölçü edinmeyin. Her yüz kişi içerisinden çıkacak olan 1, 2 imalât artığı, onlar bir şey ifade etmez. İşte bizler de topyekûn hepimiz imalât artığıyız, Türkiye’deki şu andaki toplum yapısına göre. Biz onların standardında yaşamıyoruz. Büyük toplumun yaşadığı gibi sokaklarından çirkef akan bir ahlâksız dizaynın, o kültürün sahibi değiliz, hiç olmadık. Öyleyse sevgili kardeşlerim, her tarafta güzellikler var. Siz o güzellikleri yeşertmeye, o güzellikleri yaşamaya çalışın. O zaman bir köşeden çayınızı yudumlarken mutluluğu terennüm edersiniz. Herkesin birbirini sevdiği bir toplumda, herkesin birbirine yardım ettiği bir toplumda bulunmayı istersiniz. Bu şartları %100 sağlayabileceğiniz hiç bir ortam oluşmayacaktır. Ama biz de %100’lerden bahsetmiyoruz. Çünkü hangi toplum yapısı içerisinde olursanız olun, orada mutlaka şeytanın dişlerini geçirdiği insanları bulacaksınız. Onlar toplumun, bizim toplumuzun içerisindeki nadir insanlardır. Aranızda fazla barınamazlar. Siz güzellikleri yaşatmaya devam edin, onlar da döneceklerdir. Yavaş yavaş sizlerden ayrılacak ve kopacaklardır. Ondan sonra kendilerine haksızlık edildiğini söyleyeceklerdir. Hep böyle olmuştur. Yine de insanlar toplumun düzenini daha sabit kılmak için değil, toplumun düzenini bozmak için kendi nefslerinin dizaynını herkese kabul ettirmek için çalışıyorsa yüz kişinin arasında 2 kişi, 3 kişi, 4 kişi; işte bunlar imalât artığıdır. Onlar bizim aramızdaki imalât artığıdır. Onlar toplumun diğer üyeleri gibidir. Öyle yetiştirilmişler, öyle yaşamışlar. Okullarında, etraflarında onu görmüşler ve o yaşantıyı kendilerine sindirmişler. Onun ötesindeki bir şey anneleri babaları tarafından onlara öğütlendiği zaman onu kabul etmiyorlar, edemiyorlar. Yapıları ve şeytanın üzerlerindeki hâkimiyeti öyle yapmalarına müsaade etmiyor. Peki, böyle insanların sonu nedir? Sonu aramızdan ayrılmaktır. Eninde sonunda mutlaka ayrılırlar.

Sevgili kardeşlerim, dikkat edin sözlerime: Allah hepinizi mutlu olasınız diye yaratmış, size hanif fıtratını vermiş. Böyle bir fıtratın sahibisiniz. Sevgili kardeşlerim, bütün güzellikleri yaşamak hepiniz için mümkün, hepiniz için geçerli çünkü hepiniz Allahû Tealâ tarafından insan olarak mutluluğu yaşamak üzere yaratıldınız. Allah bütün insanların, siz de dâhil; o en çok mutsuz olduğunu düşünen siz, siz de dâhil Allahû Tealâ hepinizin mutlu olmasını ister, sadece dileği budur Allah’ın.

İşte söz konusu olan şey mutluluksa (saadetse) forum burada, arena burada. Mutluluğun bütün dizaynlarını Allahû Tealâ hep dizmiş Kur’ân-ı Kerim’e. Nasıl mutlu olursunuz? Neden mutlu olmalısınız? Allah neden sizin mutlu olmanızı ister? Kur’ân-ı Kerim’i niçin indirmiş? Hepiniz biliyorsunuz, Kur’ân-ı Kerim;

1- Bir saadet davetiyesidir.
2- Kur’ân-ı Kerim, bir saadet reçetesidir.
3- Kur’ân-ı Kerim, bir saadet garantisidir.

Allahû Tealâ: “İşte,” demiş, “bu insan. Onu yarattım. Mutlu olsun diye yarattım.” Hepsi bu kadar. Ama iblis de sizin mutluluğunuza ket vurmak için, sizi mutsuz kılmak için yüz binlerce yıl devam eden hayatında bunun için çalışır sadece, mutsuzluğunuz için.

İşte sevgili öğrenciler, dinleyenler ve izleyenler, her şey öylesine güzel ki. Öylesine her şey muhteşem bir dizayn içinde ki ne zaman biz insanlar; hangimiz olursak olalım o dizaynı bozmayı düşünürsek (nefsimizin afetleri sebebiyle), harekete geçtiğimiz zaman ilk mutsuz olacak olan gene biz oluruz, mutsuz kıldığımız kişilerin arkasından. Sevgili kardeşlerim, Allah ile olan ilişkilerinizi hiç unutmayın. Allah sizlerden sadece, sadece, sadece mutlu olmanızı ister, başka hiç bir talebi yoktur. Hiç bir şey istemez sizden, ibadetinize ihtiyacı yoktur. İbadetler size derecat kazandırmak için Allahû Tealâ’nın size bir hediyesidir. Bir ufacık hareket yapın, bir namaz kılın da yüz binlerce derecat kazanın diye, Allahû Tealâ size ibadetleri koymuş. Mutluluğunuzu sağlamak için ibadetleri koymuş. Çünkü zikir yapamazsanız, yapmazsanız ki sizin iradenize bağlanmış her şey, dilerseniz yaparsınız dilerseniz yapmazsınız ama yapmazsanız Allah’ın nurları Allah’ın katından nefsinizin kalbine girip îmân kelimesinin etrafında toplanamaz. Toplanamazsa mutlu olamazsınız. Her şey düşünebileceğinizin çok ötesinde bir incelikle düşünülmüş, yerli yerine oturtulmuş. Kalın çizgilerle böyle olay. Detaylarına girdikçe oradaki ustalığa, oradaki yaratma kabiliyetine sadece hayran olursunuz sevgili kardeşlerim.

İlim konusundaki konuşmalarımızda görüyorsunuz, Allahû Tealâ’nın DNA moleküllerini, DNA sarmallarını yani deoksiribonükleik asit sarmallarını nasıl oya gibi işlediğini. Geçen gün bir konu geçmişti; 19 numaralı kromozomun bilmem hangi sarmalının, bilmem hangi noktasındaki bir ufacık sistem. Milimetrenin belki 100 milyonda biri kadar bir küçücük nokta. O noktada öyle bir şey var ki; o bir insanı hasta edebiliyor veya hastalığını iyileştirebiliyor. Ne kadar çok alternatifin muhteşem, inanılmaz bir denge ile denge halinde olduğu bir fizik vücudun sahibisiniz her şeyden evvel. Her an yeniden kurulan sonsuz dengeler. Aklımızın ulaşabileceği hudutların ötesinde bir yaratma kabiliyeti ile Allah insanı yaratmış. İnsanlar ve laboratuarlar, sadece gördüklerine inanan bir zavallılığı simgeler.

Sevgili kardeşlerim, biliyor musunuz bizim âlemimizde bir elektrik enerjisi artı kutuptan eksi  kutba doğru ulaşır. Ama biliyor musunuz ki artı kutuptan eksi kutba doğru bu âlemde yola çıkma söz konusu olduğu andan itibaren, aynı an eksi kutuptan ve artı kutba doğru bu dünyada gözlemlenemeyen başka bir akım cereyan eder; bir ikinci enerji akımı; enerji ve antienerji. Hiç böyle bir şey düşündünüz mü? Ama ne yazık ki gerçek. Hep bu âlemin dışında bir bütünlenme, bir tamamlanma ve insanlar böyle bir şeyin farkında bile değiller. Bu devre tamamlanmazsa elektrik enerjisi oluşmaz.

Sevgili kardeşlerim,  “Biz, her şeyi zıddıyla kaim kılarak çift yarattık.” diyor Allahû Tealâ.

51/ZÂRİYÂT-49: Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.



Zıddıyla kaim kılmak; artı ağırlıkların karşılığında eksi ağırlıkların olması demek. Bizim dünyamız eksi ağırlık olmaz diye tutturmuş, iyi de ne kadar ilime karşı çıkabilirsiniz? O Allah’ın ilmi. Eninde sonunda insanlar öğrenip doğruymuş diyecekler. Ama ne zaman başka insanların hakikatleri öğrenmesine, böyle bir şey yoktur mantığıyla set çekerseniz o zaman ilme ihanet etmiş olursunuz.

Sevgili kardeşlerim, her şey öylesine güzel ki diyorum. Bu dünyanın ulaşabildiği ilimin çok ötesi, Allahû Tealâ tarafından bize öğretildi. Ama bunu insanlığın faydasına sunmak istediğimiz zaman, her taraftan engeller çıkıyor karşımıza. Şu anda da atom yapısında en önde biziz. Ama insanların alışageldikleri ilmin ötesi bu. Ve biz o ilmi anlatmak için, karşıt elektronlar eksi ağırlıktadır dediğimiz zaman kıyâmet kopuyor. İnsanlar negatif ağırlık diye bir ağırlığın mevcut olabileceğine ihtimâl bile vermiyorlar. Güzel, ihtimal vermesinler de o zaman kâinat ilminden ne kadar çok gerilerde olduğumuzu bir sebebe bağlamak söz konusu oluyor. İşte bu ilim yobazlığı. Eğer falancanın kafasına yatmamışsa o iş, böyle şey olmaz deyip çıkmışsa işin içinden, bütün insanlık o ilme ulaşamaz. Allahû Tealâ enerjiyi yaratıyor. Kâinatı yaratmak için bir tek noktadaki bütün enerjiyi, saniyenin belki milyonda biri kadar bir zaman parçasında bütün kâinata ulaştırıyor, kâinatı oluşturmak üzere ve insanlar hâlâ bir madde arıyorlar. “Bloom” demişler adına veya “bloom” onu arıyorlar. Madde hiç bir şekilde bu dünyada, itiş enerjisi ile kâinat üzerinde ışık hızının ötesine ulaşamaz. Allah’ın koyduğu kanun böyle. Işık hızının ötesine geçebilmek için hangi âlemde hareket halinde iseniz, hangi âlemden yola çıkmışsanız mutlaka o âlemin maddesinin dışında bir maddeyi kullanmak mecburiyetindesiniz. Bir UFO’nun yapılışı aslında bu kadar basit.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, bir gün böyle bir şeyi başardığımızda şu andaki dünya insanından bir hayli ötede olmamız söz konusu olacak. Ama bütün bunların gerçekleşmesi imkânlara bağımlı. Yetmez, kapasiteli ve daha önemlisi ve çok daha önemlisi güvenilir insanlara bağımlı. Her an her yerde sahtekârlığın, ikiyüzlülüğün ve ilim yobazlığının bütün boyutlarıyla cirit attığı bir ortamda, güvenilir adam bulmak bir büyük problem. Sadece tasavvufu yaşayanların büyük kısmı için bunu söyleyebiliriz, güvenilirlik. Çoğu insan neyi söylediğimizi, neden söylediğimizi, nasıl söylediğimizi bilmiyor.

Sevgili kardeşlerim, her şey aslında en güzel standartlarda. Şu dünya yaşanmaya değer muhteşem bir şey. Dünyanın güzelliklerini görmeye çalışın. Bakın sonbahar geldi. Yaprakların renginin nasıl değiştiğine dikkatle bakın. Sarıdan kırmızıya kadar bir sürü renk göreceksiniz. O yeşil yapraklar artık renk değiştiriyor. Bu seneki ilkbahardan sonbahara kadar süren devrelerinde ki ilkbahar ile sonbahar arası 9 aylık bir süre. İlkbahar ile birlikte tomurcuklar açar ve mart başında, hatta şubat ayı sonlarında her şey harekete geçer. Yeniden Allahû Tealâ tabiata elbise giydirir. Tabiat, şu doğa dediğiniz şey. Allahû Tealâ öyle güzel yaratmış ki sadece hayran olabilirsiniz. Baharda ki o baharlara dikkat edin. Çiçeklerin patlamasına, binlerce rengin dünyayı bir gül bahçesine, bir muhteşem renk cümbüşüne boyadığı o ilkbahar tomurcuklarının arkasından çiçekler. Bütün tabiatın harekete geçmesi, her türlü canlısıyla. Sonbahara kadar gelen 9 aylık süreç içerisinde baharın ayrı, yazın ayrı, sonbaharın ayrı bir güzelliği var. Her şeyi en ince detaylarına kadar ki insanların anlayabildiği ölçüde en ince detaylara kadar diyorum, onun daha bin kat ötesini düşünün (insanların ulaşabildikleri ilmin en az bin kat ötesini düşünün); onları da muhtevî ama biz algılayamıyoruz.

Sevgili kardeşlerim, insanların ses olarak, ışık olarak, renk olarak algılayabildiği sistemler, 5 mm ile 11 mm arasındaki 6 mm’lik bir sahayı kaplar. Bu rakamları hep birbirine karıştırırım. 5mm ile 11mm arasında 6 mm miydi, 6 mm ile 11 mm arasında 5 mm miydi? Hangisi doğruysa önemli değil, arada sadece 1 mm fark var. Ama düşünün şimdi dalga boylarını; 0’ın 000000 virgül veya araya nokta 00001 deyin, o noktadan itibaren var olmak başlıyor. Bu var olma standartlarında dalga boyu; oradan en küçük dalga boyundan başlayın sonsuz kilometreler boyundaki en büyük dalga boylarına ulaşın. Bu sonsuz kilometreler boyunda, boyunda olan dalga boylarının sadece 5 mm’sini idrak etme yetkisini vermiş Allahû Tealâ, kâinatın en mütekamil varlığına; Allah’ın bütün mahlûkatını uğruna yarattığı insan adlı bu mahlûkuna.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, bu güzellikten kam almayacak mısınız? Şu anda kimler mutsuzsa onlara sesleniyorum! Neden mutsuz olduğunuzu biliyor musunuz? Söylediklerimize kulak vermiyorsunuz. Allah’ın söylediklerini gerçekleştirmiyorsunuz. Şeytan size, Allah’ın söylediklerini gerçekleştirirseniz o zaman huzursuz olacağınızı söyler. Allah’ın yasak ettiği şeyleri yaparsanız mutlu olacağınızı, Allah’ın emrettiği şeyleri yapmazsanız mutlu olacağınızı söyler. Eğer şeytandan nefret ediyorsanız, çoğu zaman Allah’ı şeytanmış gibi göstermeye çalışır.

Sevgili kardeşlerim, bu son derece kurnaz mahlûkla savaş vermek öyle kolay değil. Etrafınızdaki mutsuz insanları gidin yakından inceleyin, konuşun onlarla. Arkasında mutlaka şeytanı yakalayacaksınız. Tanıdıkça onu, iblisi adım adım tanıdıkça, zikriniz de bu tanımakla beraber artacaktır. Öyle bir güne ulaşacaksınız ki daimî zikrin sahibi olacaksınız. O zaman şeytanın size hiç bir şey yapamayan ne kadar sefil, ne kadar zavallı bir mahlûk olduğunu görürsünüz. İşte sevgili kardeşlerim, insanlığın en büyük düşmanı iblis. İnsanlığın en büyük düşmanı ve başarılı. İnsanların %90’ından fazlası mutsuz ve huzursuz. Her tarafta nefslerin hâkimiyetindeki insanların birbirini üzdüğünü, kırdığını, incittiğini görürsünüz. Her tarafta insanların kör menfaatleri, onları devamlı alçaltan bir hüviyet kazanır. İnsanları sevemezler, nefret ederler sadece. Etrafındaki insanlar da ondan, onlardan nefret ederler.

Sevgili kardeşlerim, nefretin kimseye mutluluk vermesi mümkün değildir. Sadece huzursuzluk verir. Sadece insanları mahva götürür. İşte eğer mutlu olmak istiyorsanız, mutluluğun temel işareti daimî zikre dayalı bildiğiniz gibi. Bir insan daimî zikre ulaştığı zaman sonsuz bir mutluluğun, sonsuz bir huzurun sahibi olur. Daimî zikir, onu o sahaya götürür. Çünkü artık nefsinin bütün afetleri yok olmuştur. Yok olmuşsa ne olur? Yok olmuşsa ruhunun bütün hasletlerine paralel olan faziletler, nefsi %100 işgal etmiştir. Yani nefs, nefs de adeta bir ruh olmuştur.  Öyleyse kişi, ruhu da Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmek isteyen, nefsi de Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmek isteyen bir özelliğin sahibi olmuştur. Ve daha ötesi, daha ötesi Allah neyi yasak etmişse ruh onu yapmak istemez ama nefs de istemez. Öyleyse Allah’ın bütün emirlerini yapmak isteyen bir ruh ve nefs ikilisi, Allah’ın bütün yasaklarını asla işlemek istemeyen bir ruh ve nefs ikilisi. Allah’ın ezelî iradesi tahakkuk etmiştir.

Ne diyor Allahû Tealâ? “Nefsin ıslahı.” diyor. Ama Kur’ân-ı Kerim’in hiç bir yerinde ruhun ıslahından Allah’ın bahsettiğini göremezsiniz. Bizim mercilere gidince, o kadar çok mefhumu iyi işler yapmaya bağlamışlar ki Allahû Tealâ ne emretmişse güzelliklerden yana, hepsini iyi işler parantezine almışlar. Amilüssalihat; iyi işler yapmakmış. Zekât vermek, oruç tutmak, Kurân-ı Kerim tilâvet etmek, namaz kılmak, zikir yapmak; hepsi iyi işler işlemek. İnfâk etmek vs., vs.

Sevgili kardeşlerim, ne yazık ki insanlar bilmiyorlar. Allah’ın güzelliklerini görebilecek olan gözlükleri yok. Allah’ın gözlükleri ile bakmalılar olaylara ama şeytanın gözlükleri ile bakıyorlar. Şeytansa bütün güzellikleri siyah gösteren, bütün çirkinlikleri beyaz gösteren bir gözlük takar insana. Öyle olduğunu zanneder kişi. Zengin olursa mutlu olacağını zanneder. Elbette herkes yoksul olsun demiyoruz. Allahû Tealâ’nın da böyle bir talebi yok. Bir lokma bir hırka zihniyeti Allah’ın emri değildir. Ama Allahû Tealâ, hasenenin dışındaki bir davranış biçimi ile kazanılan paraya karşıdır. Yoksa insanların daha çok, daha çok para kazanması, eğer o paraları Allah yolunda harcayacaklarsa topluma sadece fayda getirir.

Ne diyor Allahû Tealâ bu konuda?

43/ZUHRÛF-32: E hum yaksimûne rahmete rabbik(rabbike), nahnu kasemnâ beynehum maîşetehum fîl hayâtid dunyâve refa’nâ ba’dahum fevka ba’dın derecâtin li yettehıze ba’duhum ba’dan suhriyyâ(suhriyyen), ve rahmetu rabbike hayrun mimmâ yecmaûn(yecmaûne).

Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların dünya hayatında maişetlerini (geçimlerini) aralarında taksim ettik. Onların bir kısmının derecelerini, diğerlerinin üzerine yükselttik (üstün kıldık). Onların bir kısmı diğerlerini emrinde çalıştırsın diye. Ve senin Rabbinin rahmeti, onların topladığı şeylerden (başka insanları çalıştırmayıp biriktirdikleri paradan) daha hayırlıdır.



“Biz bütün insanları birbirine eşit yaratmadık.” diyor, “Birbirine tafdil ettik,” diyor, “farklı kıldık.” diyor. “Bir kısım insanlara daha çok para kazanma kabiliyeti verdik (yetkisi verdik). O insanlar çok para kazansınlar da kendi ihtiyaçlarını giderdikten sonra ellerinde kalan fazla ile iş yeri açsınlar, başka insanları da çalıştırsınlar. O insanlara da iş temin etsinler.” diyor Allahû Tealâ.


Böyle bir şey; insanların çalışmalarından aldıkları nema o kişiyi onlardan daha çok zengin kılacaktır. Allahû Tealâ bunu eşyanın tabiatına aykırı görmüyor, burada bir haksızlık var olduğu kanısında değil Allahû Tealâ. Öyle olsaydı mutlaka işaretini koyardı. “Yetmez,” diyor, bu açılan yeni iş yerleri, daha çok kazanılan para daha çok iş yeri açmasını temin edecektir kişinin. “Kişilerin açtığı,” diyor, “bu yeni iş yerleri, başka insanlara, daha başka insanlara çalışma imkânı sağlamalıdır. Oralardan da gelen gelirler, onun harcayabileceği olayın mutlaka üstüne çıkacaktır. Yeniden iş yeri açsın.” diyor Allahû Tealâ ve “Bütün bu iş yerlerinden aldığı fazla onun ihtiyaçlarının çok ötesinde bir yerlere ulaşıyorsa, o zaman onun fazla olan kesimini insanlara dağıtsın.” diyor. “Böylece adalet tahakkuk etsin.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, çalışmak Allahû Tealâ’nın temel emri. Diyor ki Necm-39’da:

53/NECM-39: Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.

Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.



“İnsan için çalışmasından başka bir şey yoktur (sadece çalışması vardır).” diyor Allahû Tealâ.

Çalıştıkça hem kendimize hem de başka insanlara huzur sağlarız. Çalışan insan, helâl para kazanan insandır. Ve helâl para Allahû Tealâ’nın indinde son derece önemlidir. Helâl para kazanmamızı ister. O istikamette başka insanlara ışık olmamızı ister Allahû Tealâ. Bütün güzelliklerin sahibi olmamızı ister.


Sevgili kardeşlerim, sizlere söylediğimiz her şeyi biz O’ndan öğrendik ve O’nun,  O’nun öğretisiyle O’nun Kur’ân-ı Kerim’inden. Kur’ân-ı Kerim, O’nun bize öğrettiklerinin yazılı ispatıdır. Her peygamberine aynı kitapları indirmiş. Her nebîye Allahû Tealâ aynı şeriatı şeriat kılmış. Yani insanları mutluluğa götürecek olan temellerden bahsediyorum. Öyleyse sizler insan olarak yaratıldınız. Sizler mutlu olmaya sadece insan olduğunuz için bile ehilsiniz.  İnsan olmak, saadetin muhtevasına girmenin temel kapısını teşkil eder. Her şeyin sizin için yaratıldığını hiç unutmayın. Bu şerefe lâyıksınız, insan olarak yaratıldığınız için. Allahû Tealâ her an sonsuzu yaratır. Ama insanın dışında yarattığı her şey her devirde insan için yaratılmıştır. Öyleyse insanların saadetine (insanların mutluluğuna) dayalı olarak kâinat kurmuş Allahû Tealâ. Üstün mahlûk, insanın merkezinde olduğu bir kâinat. Ve insanlardan Allahû Tealâ ne mi istiyor? Sadece insanoğlunun mutlu olmasını istiyor. İnsanoğlunun, insanoğlunun mutlu olması, huzur içinde bir dünya hayatı yaşaması Allah’ın en çok hoşlandığı şeydir. O sadece bütün insanların mutlu olmasını ister.

Kim mutlu olabilirse o, sadece Allah’ın söylediklerini anlayan ve tatbik eden bir insandır. Kim daha çok mutluysa o, daha çok anlayan, daha iyi tatbik eden bir insandır. Ve böylece konu adım adım yükselir, yücelir ve sonunda Allah’ın bizatihi öğretisine dönüşür. Allahû Tealâ öğreticilerin en hayırlısıdır. Çünkü öğrettikleri Allah’ın yolunda yükselirler ve yücelirler.

Her güzellik, Allah ile sizin aranızdaki bir şeyleri simgeler. Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, unutmayın, mutlu olmak hepinizin elindedir. Bu saadeti en güzel şekilde yaşamaya hepiniz ehilsiniz. Öyleyse siz Kur’ân kültürünün en köklü sahiplerisiniz. Unutulmuş olan Kur’ân’dan bahsediyorum, tatbik edilmeyen Kur’ân’dan bahsediyorum. Allah emretsin, istediği kadar emretsin; insanlar onu tatbik etmezlerse mutlu olmaları hiç bir zaman mümkün değildir. Ve âlimi ile öğretmeni ile insanlar, Allah’ın öğretisine sadece karşı çıkan bir hüviyetin sahibi olmuşlardır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, insanoğlunun mutluluğuna dikkatle bakın, arkasında mutlaka Allah vardır. İnsanoğlunun mutsuzluğuna dikkatle bakın, arkasında mutlaka şeytan vardır. Birisi mutluluğa öteki mutsuzluğa, huzursuzluğa, sıkıntıya davet eder. Öyleyse Allah’ın dizaynı 28 basamaklık bir forumda güzellerin en güzeline ulaşmaktır. İnsanların içinde güzellerin en güzeline ulaşmasından bahsediyoruz. Yoksa ruhumuz daha 21. basamakta Allah’a ulaşır, daha güzel ne var ki sevgili kardeşlerim? Allah ki bütün kâinatı yarattı. Bütün kâinat onun tarafından yaratıldı. Allahû Tealâ tarafından yaratıldı. Ve o kâinatta, kâinatın en üstün mahlûku yaratıldı; insan. Ve Allahû Tealâ ona dedi ki: “Seni Kendim için yarattım.” Evet, insan Allah için yaratılmıştır. Allah için, Allah’a dönük, bütün güzellikleri yaşamaya ehil. 

Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ insanların hanif fıtratından bahsediyor. Bütün insanlar hanif fıtratıyla yaratılmış. Bu ne demek biliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Allah’ın tekliği konusunda vahdaniyet, cemaatin tekliği konusunda vahdaniyet ve Allah’a teslim olmak; ruhuyla, vechiyle, nefsiyle ve iradesiyle kişinin Allah’a teslim olması. Her şeyin Allah’a ulaşmayı dilemekle başladığı bir dünyada, bir kâinatta yaşıyoruz. Bütün gezegenlerde, hayat olan bütün gezegenlerde Allahû Tealâ’nın bu tek dîni, tek dîn olarak hep var olmuştur. Bütün o peygamberler zamanında hep Allahû Tealâ’nın tek dîni yaşanmıştır. Yani Hz. İbrâhîm’in hanif dîni. Bütün insanları hanif olarak yaratmış ve hanif olarak dîne doğrulmalarını istiyor, insanların.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, görüyorsunuz ki Allahû Tealâ indinde hedefler hep aynı noktaya ulaşıyor. Hep 12’den vuran bir Allah’ın dizaynı ve arkasından hep aynı kelime ile karşılaşıyoruz; mutluluk, mutluluk, mutluluk. O kadar seviyor ki Allahû Tealâ insanı, bütün insanların mutlu olmasını istiyor ve insanlara derece derece vermiş onların mutlu olabileceği şeyi ama cennetin veya cehennemin hak edilmesi sistemini kuran Allahû Tealâ bunu kişinin talebine bırakmış. Kişinin talebi Allah’ın cennetine ulaşmaksa o, cennetin standartlarına girer. Allah’ın cennetine ulaşır kişi. Allah’a ulaşmayı dilerse mutlaka o kişi Allah’ın cennetine ulaşır. Kim de dilemezse o zaman o, Allah’a isyan etmiştir. Allahû Tealâ 73 tane, Kur’ân-ı Kerim’e âyet koymuş insan ruhunun ölmeden Allah’a ulaşmasına dair. Ve bugün insanlar arasında Allah’ın bu dizaynını yok sayan milyonlarca, milyarlarca insan yaşıyor.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, insanlık hayatın son devresinde bir büyük yanlışlık daha yapacak gibi görünüyor. Allah’a inananların birbirine düşman olacakları bir noktaya doğru yaklaşıyoruz. Böyle düşünenler, böyle yapanlar yanlış ata oynayanlardır.

Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ hepinizden sadece mutlu olmanızı ister ve hepinize bunu emreder. Mutluluğu; saadeti emreder sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Öyleyse saadet denilen şey, mutluluk denilen şey hepiniz için. Onun için mutluluktan bahsediyorum. Allah’ın hepinizde görmek istediği odur; mutlu olmanız. Yani iç dünyanızda kesintisiz bir sulh ve sükûn hâli, hep Allah’ın emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiç bir fiili işlemeyen ve bu sebeple devamlı bir saadet halini yaşayan bir insan olmak. Diğer taraftan dış dünyasında kişinin başka insanlarla olan kavgayı bitirmesi ve sulh ve sükûna ulaşması lâzım. Başka insanların onunla kavgayı bitirmesi değil sevgili kardeşlerim, sizin başka insanlarla olan kavganızı bitirmeniz söz konusu. Ve bir gün daimî zikirle buna ulaşacaksınız. Ve daha ötesinde her şeyin çok güzel olduğu bir başka ortam söz konusu.

Nefs açısından da aynı durumun yaşanması söz konusu olmalı. Sevgili kardeşlerim, nefsinizin de Allah’a en yakın bir dizaynı gerçekleştirmesi söz konusu olmalı. Böyle bir noktaya dikkatle bakın: Saadet hali; mutluluk hali; güzellerin en güzelini yaşamak. İşte hepiniz için söz konusu olan bu olmalı sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Mutlu olmaya lâyıksınız. Unutmayın, hanif fıtratıyla yaratıldınız. Mutlu olabilmenin bütün imkânlarına sahipsiniz. Hayır, dış dünyada kazanacağınız para değil, dış dünyada kazanacağınız başka şeyler değil. Sizi mutlu edecek olan şey; davranış biçimlerini öğrenmeniz, başka insanlara kendinizi adamanız, daimî zikrin sahibi olmanız, elinize geçenlerden başkalarına mutlaka infâk etmeniz.

Öyleyse bütün güzellikler sizlerle beraber sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Saadet sizin..., hepiniz mutluluğa namzetsiniz. Hepinizin sonsuz mutluluklara ulaşmanızı hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaşmanızı, böylece Allahû Tealâ’nın sizleri zülcenahayn kılmasını Yüce Rabbimizden dileyerek bu akşamki yarenliğimizi inşaallah burada tamamlamak istiyorum sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler. Her şey çok mu güzel yoksa bana mı öyle geliyor?

Allah hepinizden razı olsun.

 

İmam İskender Ali M İ H R