HÛD Suresi 116. ayeti dinle
  • 11/HÛD - 116

فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّنْ أَنْجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ
Fe lev lâ kâne minel kurûni min kablikum ûlû bakıyyetin yenhevne anil fesâdi fil ardı illâ kalîlen mimmen enceynâ minhum, vettebeallezîne zalemû mâ utrifû fîhi ve kânû mucrimîn(mucrimîne).
Bu durumda, sizden önceki nesillerden bakiye sahiplerinden (asırlarca münkerden nehyedenler ve ma’rufla emredenler) onlardan kurtardıklarımızdan pek azı dışındakilerden de bir kısmı, yeryüzünde fesattan nehyetseler (men) olmaz mıydı? Zalim olanlar, onları şımartan şeylere (mal, mülk) tâbî oldular. Ve mücrimler (suçlular) oldular.

1.fe: o zaman, bu durumda
2.lev lâ kâne: olmaz mıydı, olmasaydı
3.min el kurûni: nesillerden (asırlardan)
4.min kabli-kum: sizden öncekilerden
5.ûlû bakıyyetin: bakiye sahipleri (asırlarca münkerden nehyedenler ve ma'rufla emredenler)
6.yenhevne: nehyederler, men ederler
7.an el fesâdi: fesat(lar)dan
8.fi el ardı: yeryüzünde
9.illâ kalîlen: pek azı hariç
10.mimmen (min men) enceynâ: kurtardıklarımızdan
11.min-hum: onlardan
12.vettebea (ve ittebea): ve tâbî oldular
13.ellezîne zalemû: zulmeden kimseler
14.mâ utrifû
(teref)
: şımartıldıkları şeyler (mal, mülk)
: (şımarıklık, ni'met ve bolluk içinde olup şımarmak)
15.fî-hi: onun içinde, onda (o şeylerde)
16.ve kânû: ve oldular
17.mucrimîne: mücrimler, suçlular, günahkârlar


AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ burada çok önemli bir konuyu dile getirmektedir. Hz. Musa'dan Peygamber Efendimiz (S.A.V) çağına gelene kadar 2600 yıl geçmiştir. Hz. Musa'ya tâbî olanlar, sonra o tâbî olanlara tâbî olanlar, asırlar boyunca gelmişler ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde de tâbî olmaya devam etmişlerdir. 600 yıldan beri de Hz. İsa'ya tâbî olanlardan sonra gelen nesiller boyunca tâbiiyet hep devam etmiştir. Bu 2 grup da tâbiiyetlerini devam ettirenler bakiye sahipleridir. Her devirde sadece ihsanla mürşidlerine tâbî olanlar bakiye sahipleridir. İster hristiyanlardan ister yahudilerden olsun bunların sayısı "pek az" alarak ifade edilmektedir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe gibi musevîlerin ve hristiyanların içinde de Allah'ın kurtardığı kişilerden pek azı, Allah'ın güzelliklerini yaşamışlardır. O pek azın dışındakiler ise Allah'ın yolundan çıkmıştır ve O'nun güzelliklerini yaşayamamaktadır. 116. âyet-i kerime bu açıdan çok önemlidir.

Bu âyet-i kerimede, tâbiiyet ile gelenlerin sayısının azlığı, Allahû Tealâ tarafından çarpıcı bir şekilde ortaya konulmuştur.