}
Allah'ın İlmi Herşeyi Kuşatmıştır 25.10.2001
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 102883

SOHBETİN ADI:  ALLAH’IN İLMİ HER ŞEYİ KUŞATMIŞTIR
TARİH: 25.10. 2001

Evvelâ selam, sonra kelam. Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Selâm kelâmdan evveldir.”

Öyleyse sözümüze hamd ve şükürle başlıyoruz. Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bizleri bir defa daha bir araya getirdi, Allah’ın bir zikir sohbetinde.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Konulardan bir konu: Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. İslamî ve Tasavvufi konuların içinden bir konu bu. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de buyuruyor ki:

10/YÛNUS-3: İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arşi yudebbirul emr(emre), mâ min şefîin illâ min ba'di iznihî, zâlikumullâhu rabbukum fa'budûhu, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah, semaları ve yeryüzünü 6 günde yaratandır. Sonra arşa istiva etti. İşleri düzenler ve O’nun izni olmadıktan sonra (olmadıkça) bir şefaatçi yoktur. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Artık O’na kul olun. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


“Allah 6 yevmde kâinatı yarattı ve 7.’sinde de arşı istiva etti.”
 
Allahû Tealâ buyuruyor ki:

21/ENBİYÂ-30: E ve lem yerallezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ ratkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne).

İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?


“Evvelce gökler ve yerler bir idi. Sonra Allah onları mekânlarından kopardı ve kâinatı yarattı.” diyor Allahû Tealâ.

Büyük patlama ilim tarafından 1920’li yıllarda bulunabildi, keşfedilebildi. Allahû Tealâ ise ondan 14 asır evvel büyük patlamayı anlatıyor. “Biz” diyor, “O bir tek noktadaki kâinatın esasını, uzaysız kâinatı uzaylı kainat içine (hüviyetine) getirdik. Yani yokluğa varlıkla müdahale ettik ve yokluğu varlık yaptık.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Prof. Dr. Hubbell, kâinatın hâlâ büyümekte olduğunu, yıldızların birbirinden ayrıldığını kesin olarak ispat etmek suretiyle ortaya koydu. Kâinat hâlâ büyüyor ve kıyâmete kadar da büyümekte devam edecek.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Önce sadece Allah vardı. Allah’tan başka sadece yokluk vardı. Yani hiçbir şey yoktu. Allahû Tealâ yaratma fiilinin muhtevasında ‘Biz’ buyuruyor, “Her şeyi zıddıyla kaim kılarak çift yarattık.”

51/ZÂRİYÂT-49: Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.


Her şeyin sadece çift yaratılması değil söz konusu olan, zıddıyla kaim kılarak.  Allahû Teala insanı iki ayakla yarattığı bir muhtevaysa bu iki ayak, birisi sağ birisi sol, birbirinin zıddı ve çift. İki el birbirinin zıddı ve çift. Sağ el, sol el. Bir evlilik müessesesini gerçekleştiren erkekle kadın birbirinin zıddı ve çift yaratılmışlar. Öyleyse her şey öyle. Zıddıyla kaim kılınarak çift yaratılmış.

Allah’ın yarattığı kâinat dizaynına baktığımız zaman altı tane âlem görürüz. O âlemlerin altısını da Allahû Tealâ ilmiyle yarattı ve ilmiyle kuşattı. Fizik vücudumuzun ait olduğu âlem, baş gözlerimizin görebilme hassasının sahibi olduğu âlem, zahirî âlemdir. İşte bu gördüğünüz ağaçlar, çiçekler, gökler, yerler zahirî âlemin birer parçasıdır. Ve fizik vücudumuz zahirî âlemde onun hassalarını alabilecek olan, hissedebilecek olan, yaşayabilecek olan bir özellikle yaratıldı.

Sonra mı? Bir nefsimiz var bu âleme ait olan, zahirî âleme ait olan, berzah âleminin bir parçası. Bu dünyada nasıl bir hayat yaşıyorsanız berzah âlemindekiler de aynı hayatı yaşamakta devam ediyorlar sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Aynı hayat yaşanıyor. Öyleyse bu hayatın muhtevasını kim berzah âlemine ulaşırsa nefsiyle -ki her gece nefsiniz fizik vücudunuzu terk eder- orada görür ki ölmüş olduğunu zannettiğiniz insanların hepsi orada yaşamaya devam ediyorlar. Hacet namazını kılıp Allah’tan istediğiniz takdirde oraya Allahû Tealâ sizi mutlaka gönderecektir. Biraz sabrederseniz mutlaka bunun gerçekleştiğini göreceksiniz. O zaman göreceksiniz ki o ölmemiş, yaşamaya devam ediyor. Aslında ölen sadece fizik vücuttur. O da geçici bir süre. Çünkü kıyâmette fizik vücut olarak da tekrar dirileceksiniz. Sonra da bir enerji vücuda kavuşturulacaksınız.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Berzah âlemi diye bir âlem var, bu âlemin zıttı. Fizik vücudumuz bu zahirî âleme ait ama nefsimiz berzah âlemine ait. Bir üçüncü vücudumuz daha var; ruhumuz. O da emr alemine ait. Nasıl zahirî alemin bir zıddı varsa (berzah alemi), çift yaratılmışsa ikisi, emr aleminin de zıddı var; zulmanî alem. Onlar da çift yaratılmış. Ruhumuz emr aleminin varlığı. Bizim dışımızda yaşayan başka mahlûklar var; cinler.  Onlar da gayb aleminin varlıkları. Aslında zahirî âlemin ötesindeki bütün âlemler gayb âlemi adını alır. Hepsi gaybtır. Şu baş gözlerimizle göremediğimiz, beş duyumuzla ulaşamadığımız her şey gaybı oluşturur. Ama o âlemlerin de algılanma metotları var tabiî. Mesela nefsiniz berzah âlemini net olarak fizik standartlarında yaşar. Ruhunuza gelince o her âlemde dilediği an fizik olabilir, dilediği an fiziğin ötesine geçebilir.  Cinler de gayb âleminin varlıkları. Onların da nefslerine ait olan berzah âlemi var. Yanan her cinin nefsi orada berzah aleminde yaşamaya devam ediyor kıyâmete kadar. Kıyâmetten sonra da yanan cinlerin hepsi tekrar canlandırılacak ve cennet ve cehenneme dağıtılacak.

Öyleyse böyle bir dizaynda Allahû Teala’nın 6 tane âlem yarattığını görüyoruz. 3 asıl:

1- Zahirî alem (asıl)
2- Gayb alemi (asıl)
3- Emr alemi (asıl)

3 de bunların zıddı:

1. berzah alemi: Zahirî aleme ait.
2. berzah alemi: Cinlerin gayb alemine ait.
3. zıt da emr âleminin zıddı: Zulmanî âlem.

İşte böyle sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! 6 tane âlem yaratıyor Allahû Tealâ  ve 6 tane âlem iç içe, hepsi bir arada ama zahirî âlemin bir varlığı olan fizik vücudumuz başka âlemler kendisini de kapsadığı halde onların hiçbir zaman farkına varması mümkün değil. Başka âlemlerde yaşayanlar da aynı zamanda zahirî âlemin koordinatlarında yaşamalarına rağmen onlar da bizi idrak edemezler. Madde yapıları Allahû Tealâ tarafından öyle bir dizayn içerisinde vücuda getirilmiştir ki hiçbir âlem başka bir âlemi aynı koordinatlarda yaşamasına rağmen idrak edemez, hissedemez, varlığından haberdar olamaz, kendi fizik vücuduna ait olan hassalarıyla.
İşte zamanımızda kara madde adı verilen bir farklı yapı keşfedildi. Bu yapının dünyamızdaki her noktayı kapsadığını, uzayı da kapsadığını âlimler tespit ettiler. Bu madde, dünya adı verilen bu gezegenin yer çekimine tâbî olmuyor.

Öyleyse etrafımızda bir kara madde var. Var ile yok arası bir ifade. Var, var olduğu kesin, tespit edilmiş ilmen, sabitleşmiş, ispat edilmiş ki kara madde var. Tahminler muhtelif ve yanlış. Derler ki: “Şu kâinatın %90’dan fazlasını kara madde oluşturuyor.” Oysaki öyle değil realite. Eşit alanlar içerisinde yani bizim zahirî âlemimizin kapladığı alanlar içerisinde 6 âlem de mevcut. Biz bu mevcutların zahirî âlem olarak sadece 6’da 1’ini ifade ediyoruz. Öyleyse kara madde adı verilen sistem 6’da 5’i oluşturur. %90’ın ötesinde bir rakam değil. Eğer 5’te 4’ü oluştursaydı o zaman %80 kara madde olacaktı. 6’da 1, %80’den biraz daha fazla.

Aslında emr alemi, zahirî âlemin standartlarının dışında Allah’a doğru yükselen Sıratı Mustakîm isimli, Tarîki Mustakim isimli bir gök katları dizisinin muhtevasını taşır. Ve zahirî âlem gök katlarının birincisine bile ulaşamaz. Öyleyse böyle bir dizaynda kara madde etrafımızdadır. Eğer zahirî âlem, berzah âlemi, gayb âlemi ve onun berzah âlemini alırsak, emr âlemi ve zulmanî alemi devre dışı bırakırsak o zaman etrafımızdaki kara madde 4’te 3 oluyor. %75’i oluşturuyor.

Kâinat, bir insan vücudu şeklindedir ve dünya insan vücudunun kalbini ifade eder. Kalbindedir, kalbinin bulunduğu yerdedir. Emr âleminin en üst katı da yani 7. katı da tam alnımıza rastlar. İnsan alnının, insan vücudu şeklindeki dizayn içerisinde alna rastlar.
 
Öyleyse böyle bir dizaynda zulmanî âlem dünyamız standartları içinde değildir. İnsan vücudunun belden aşağısı zulmanî alemi ifade eder, ihata eder.  Bu standartlar içinde Allah’ın dizaynına dikkatle bakın. Bu 200 milyar galaksi, her galakside 200 milyar yıldız, bir sonsuzluğu ifade ediyor, insan aklının ulaşamayacağı bir sonsuzluk. Ve bütün o gezegenleri yaratan Allah. Ve Allah’ın ilmi sadece o gezegenleri kuşatmıyor. Onların arasındaki boşlukları da uzayı da kaplıyor Allah’ın ilmi.

Allah, ilmini Kur’ân-ı Kerim’de her şeyiyle açıklamış. İnsanlar henüz ilimleri yetebildiği kadarına vakıf oldukları için bilmeceleri bir türlü çözemiyorlar. Bir taraftan kara maddeyi tespit etmişler, zahirî âlemin her noktasında kara madde bulunduğu halde zahirî âleme hiçbir tesirin olmadığı kesinleşmiş durumda. İlim bunu ispat etmiş durumda.

Öyleyse bu âlemimizde meselâ şu içinde bulunduğumuz oda, salon, zahirî âlemi de onun berzah âlemini de gayb âlemini de onun berzah âlemini de kapsıyor. Ve emr âlemi de onun muhtevası içinde.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Allah’ın indinde her şey bir dizayn içerisinde oluşturulmuş. Ve Allahû Tealâ ilminin her şeyi kuşattığını Mu’min Suresinin 7. âyet-i kerimesinde şöyle anlatıyor:

40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).

Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”


“Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi (devrin imamının ruhu) diyor ki Allahû Teala: “Bu ruh ve oradaki bütün arşı tutan melekler Allah’a dua ederler. Derler ki: Yarabbi! Kim Sana tâbî olmuşsa, kim mürşidine tâbî olmuşsa ve böylece Senin yoluna girmişse yani ruhu vücudundan ayrılmış ve Sana doğru yola çıkmışsa ve böylece mü’min olmuşsa, nefsi ıslah edici ameller işliyorsa, Yarabbi! Sen ona mağfiret et. Onların günahlarını sevaba çevir ve onları cehennem azabından koru.”  

Mu’min Suresi 7. âyet-i kerime neyle başlıyor? “Yarabbi! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır.”

Allahû Tealâ’nın rahmeti ve ilmi. Öyleyse ilim rahmetle birlikte kuşatıyor.

Kâinatın yaratılması sırasındaki yapı taşlarına baktığımız zaman korkunç bir sürate şahit oluyoruz. Allahû Tealâ o kâinatı oluşturan göklerin ve yerlerin birlikte bulunduğu o bir tek noktayı uzaysız bir kitle oluşturan o noktayı, uzayın içerisine dağıtıyor. O nokta enerjiden oluşuyor ve enerji hiçbir âleme ait değildir. Hiçbir âleme ait olmayan enerji partiküllerini yani zamanımız ilminin tabiriyle nötrinoları Allahû Tealâ o tek noktadan kâinata dağıtıyor. Böyle bir dağıtma süreci söz konusu.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Sonsuz hızla harekete geçen bütün partiküller, kâinatın her güneş sistemini her gezegenini oluşturmak üzere derhal oraya ulaşıyorlar. 1saniyeden daha kısa bir zaman süresi içinde o bir tek noktadaki uzaysız dizaynda bir tek nokta oluşturan, kâinatı vücuda getirebilecek olan bütün partiküller, sonsuz hızla ait oldukları gezegeni oluşturmak için harekete geçiyorlar. Oraya ulaştıkları zaman Allahû Tealâ bir sağ spinli yani sağa dönüşlü bir de sol spinli sola dönüşlü bir çift nötrinonun 3 ve 4 numaralı kürelerini eş değiştiriyor. Böylece enerji hüviyetinde kaldığı sürece bütün nötrinoların 1 ve 3 numaralı küreleri aynı istikamette hareket ederlerken öbür sebeple seyirleri yani hareketleri lineerken (doğrusal iken) Allahû Tealâ eş değiştirip de onlara yeni bir hüviyet verdiği zaman artık 1 ve 3 numaralı küreler aynı istikamette dönmüyor, ters istikamette dönmeye başlıyor.

İşte bu nötrinoların sonsuz hızını, o 1 saniyeden daha kısa bir zamanda bütün kâinatı oluşturan dizaynı maddeye çeviriyor. Enerjiyi Allahû Tealâ maddeye çeviriyor. Maddenin temel yapı taşı elektronlardır ve karşıt elektronlardır. Bütün elektronların ve karşıt elektronların başlangıç hüviyeti daima enerjidir, nötrinodur. Nötrino ve karşıt nötrinolar.

Öyleyse şu gördüğünüz kâinatta uzayın bütün kapladığı alan, bu alanın her noktası Allahû Tealâ’nın ilmi ile işgal edilmiştir, Allahû Tealâ tarafından ve 6 ayrı dizayn, kainatın 6 ayrı hüviyette oluşmasına sebebiyet vermiştir. Onun için 6 yevm, 6 zaman parçası.
 
Ama biz sizlere 7 tane âlemden bahsederiz her zaman. 7.’si yokluktur. Eğer yokluk da bir yaratık olsaydı, Allahû Teala tarafından yaratılmış olsaydı o zaman var olacaktı ama tek başına olamazdı. Mutlaka var olan o sistemin de bir zıddı aynı anda yaratılmış olacaktı. Nasıl Allahû Teala nötrinolarla anti nötrinoları (karşıt nötrinoları) aynı hüviyette yarattıysa, elektronlarla karşıt elektronları da aynı hüviyette yaratmıştır.

İşte böyle bir dizaynda sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! 6 tane âlemden bahsedebiliyoruz ve bu 6 âlemin her biri Allahû Tealâ’nın 1 yevmde oluşturduğu bir dizayn. Hepsi birbirinin içinde.

Böyle bir dizaynda bütün insanlar için bir hüviyet çıkıyor ortaya; Allah’ın yaratması. Allahû Tealâ ilmiyle bütün âlemleri sarmıştır. Unutmayın; Allahû Tealâ sadece O, halk edendir. Yaratandır. Yarattığı âlemlerin hepsinin sahibidir. Yerler ve gökler O’nundur. Arada bize göre uzay var. Yani yıldızların arasında sonsuz mesafeler var. Bu sonsuz mesafelerin sonsuzunu düşünün. 200 milyar galaksi, her galakside 200 milyar yıldızdan bahsediliyor. Böyle bir dizaynda nasıl bir sonsuzluk? Sonuna ulaşmanız mümkün değil. Biz insan aklının bu sonsuzluğu ihata edebilmesi mümkün değil. Adına sonsuzluk diyoruz. Sonsuz diyoruz.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Allah zahirdir ve batındır. Yani Allah görülür, Allah görülmez. Kime Allahû Tealâ görünür? Kendisini göstermek istediklerine. Kim bu insanlar? Bu insanlar salâh makamının 5. mertebesine ulaşabilenlerdir. Hakk’ul yak?nin sahibi olup da Allahû Teala tarafından irşad makamına tayin edilenlerdir. Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe -tabiatıyla münafıklar hariç- bu muhteşem hedefe ulaşmışlardı.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! En güzel standartlarda Allah ile olmak; herkes için mümkün, herkes için geçerli. Öyleyse Allah’ın bu istikametteki dizaynını düşünün ki; Allahû Tealâ ilmiyle ve rahmetiyle her zerreyi kapsar. Yani Allah’ın yaratma sınırları içinde kalan kâinat adını verdiğimiz zahirî kâinatta, berzah âlemlerinde, gayb âleminde, onun karşıtında,  emr aleminde,  onun karşıtında Allah her şeyi kaplamıştır; ihata etmiştir. Her zerre O’na aittir ve her zerre her an yaratıcısını tespih eder. Allahû Tealâ buyuruyor:

17/İSRÂ-44: Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinne, ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran).

7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ve fakat onların tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz). Muhakkak ki O; Halim’dir, Gafûr’dur (mağfiret edendir).


“Kâinatta hiçbir zerre yoktur ki her an Allah’ı tesbih eder olmasın. Ama siz onların tesbihini anlayamazsınız.” diyor Allahû Teala.
 
Öyleyse kâinatta her an Allah’ı tesbih eden bir dizayn kurmuş Allahû Tealâ. Her an Allah’ı tesbih eden bir dizayn. İşte böyle bir muhtevada bir sonuca gitmek söz konusu. Allahû Tealâ’nın dizaynına dikkatle bakın. O Allah’tır. Her şeye kaadirdir ve her şeyi kaplamıştır.

Öyleyse nerede ne görüyorsanız, siz de dâhil olmak üzere her şey Allah’ın ilmiyle kuşattığı bir varlıktır. Rahmetiyle de kuşattığı bir varlıktır. Yani? Yani Allah’ın yaratma standardı içinde her şey elektronlardan ve karşıt elektronlardan oluşmuştur. Kâinatta ne kadar elektron varsa, bütün elektronlara Allah’ın nötrinoları mutlaka ulaşmakta ve spinli olarak yani dönüşlü olarak oraya gelmektedir. Bu dönüşleri titreşim adını alır. Dönüş sebebiyle bütün elektronlar, bütün nötrinolar titreşim sahibidir (vibration).

Öyleyse bu dizayn içerisinde, bu titreşim içerisinde devamlı dönerek hareket halinde olan, sonsuz hızla hareket edebilen nötrinolar, bütün elektronlara art arda ulaşırlar. Kainatta hiçbir elektron yoktur ki ona, dönüşü sona ermeden art arda nötrinolar ulaşmış veya ulaşmakta olmasın. Her nötrino ulaştığı elektrona dönüş enerjisiyle yapışır. Onu, yavaşlamakta olan hızını tekrar hızlı hale getirir ve geri kalan enerjisiyle Allah’ın katına geri döner. Bu sonsuz bir devri daimdir. Ve bütün elektronlar her dönüşlerinde bir ses çıkarmak üzere Allah’ın ilmiyle yaratılmışlardır. Nasıl bir düdüğü üfürdüğünüz zaman o düdük mutlaka programlandığı sesi çıkarırsa başka bir tesir sebebiyle, sizin üfürmeniz sebebiyle, üfürmeseniz düdük ses çıkarmayacak. Üfürdüğünüz zaman programlandığı şeyi yapıyor düdük, ses çıkarıyor. İşte bütün nötrinolar da her dönüşlerinde bir ismi tekrar etmek üzere Allahû Tealâ tarafından programlanmışlardı; Allah’ın adını.

Eğer bunu elektronlar kendi iradeleriyle gerçekleştirebilmiş olsalardı, gerçekleştirmek imkânına sahip olsalardı elektronların devamlı söylemekte olduğu Allah kelimesi, kendi lisanlarıyla söylemekte oldukları Allah kelimesi onları daimî zikre ulaştıracaktı. Ama elektronlar bunu kendi iradeleriyle yapmazlar.  Nötrinolar onlara ulaşır, nötrinolar elektronları döndürür ve bu döndürmenin tabii neticesi olarak elektronlar Allah kelimesini kesintisiz bir şekilde tekrar ederler.

İşte bu tekrar sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allah’ın isminin sonsuz bir tekrarıdır. Ama iradî olarak değil, elektronların iradî yapısına dayalı olarak değil, gayri iradî olarak, bir başka kuvvet tarafından döndürülmeleri sebebiyle bu döndürülmeyle bir yere ulaşıyorlar, Allah kelimesini programlandıkları statü içerisinde devamlı olarak söylüyorlar. Kendi iradeleriyle değil, her dönüşlerinde ona programlandıkları için.

İşte tesbihle zikri birbirinden ayıran özellik budur. Zikirde irade söz konusudur. Kim iradesiyle dileyerek, isteyerek, Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye tekrar ederse o zaman bu, bir tekrardır. Allah’ın isminin tekrarıdır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Allah’ın ismini kim kendi iradesiyle tekrar ederse bunun adı zikrullahtır. Allah’ın isminin tekrarıdır. “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye Allah’ın ismini tekrar etmektir. Böyle bir dizaynda sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler!  Bunu ait olduğu yere oturtmalısınız. Elektronlar Allah’ı zikretmezler. Elektronlar Allah’ı tesbih ederler.
İşte Allah’ın ilmi, bütün kâinatı kuşatan bu elektronlara devamlı hayat verir. Devamlı onların hareket halinde olmalarını sağlar. Allah’ın katından gelen nötrinolar görevlerini yaparlar, tekrar oraya geri dönerler ve devamlı bir hareket halindedirler, seyir halindedirler. Allah’tan gelirler, Allah’ın katından gelirler, Allah’ın katına geri dönerler.  Allahû Tealâ diyor ki:

34/SEBE-2: Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).

(O, Allah) yere gireni ve ondan çıkanı, semadan ineni ve oraya yükseleni bilir. Ve O; Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir), Gafûr’dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren).


“Allah gökten ineni, yere gireni, yerden çıkanı ve göğe yükseleni en iyi bilendir.” diyor.

Görevini tamamlayan bütün nötrinolar için geri dönüş söz konusudur, yeniden enerji almak üzere. Enerji, hareket enerjisini uhdesinde bulunduran bir sistemdir. Sonsuz hızla hareket halindedir. Kâinatın kurulmasında Allahû Tealâ nötrinoları bu istikamette kullanmıştır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Büyük patlama olmadan evvel Allahû Tealâ o tek noktayı da ihata etmekteydi. Kâinatın uzaysız bütününü oluşturan o tek nokta. Ve Allahû Tealâ o noktadaki kâinatın temel yapı taşlarını oluşturan enerjiyi, kâinatı oluşturmak üzere dağıttı. İşte Allah bu enerjinin sahibidir ve enerjiyi ihata eder. Maddeye çevirdiği zaman maddenin sahibidir ve maddeyi ihata eder.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Bütün güzellikleri vücuda getiren Allahû Teala her şeyi kapsamıştır; ihata etmiştir; kuşatmıştır. O Allah’tır. Hani sizlere diyoruz ki; namaz kılarken sizden bir şeylerin ayrıldığını, Allah’a doğru yola çıktığını, Allah’a ulaştığını düşünün diyoruz. Öyleyse her şeyimizle biz varız ve bizden bir şeyler Allah’a doğru yola çıkıyor ve Allah’a ulaşıyor,  Allah ile birlikte oluyor, sonra tekrar bize geri dönüyor. İşte o, o giden şeyi de Allahû Tealâ ihata etmiştir. Onu da Allahû Tealâ kaplamıştır.

Öyleyse sonsuz bir dizayn söz konusu.  Allah’ın ihata etmediği hiçbir yer yok, hiçbir şey yok. Tabiatıyla Allah’ın var ettiği her şey için konuşuyoruz. Yoksa yokluk, Allah varlıkları yaratmadan evvel de yokluk vardı ve bir de Allah vardı. Ya da sadece Allah vardı. Allah’tan başka hiçbir şey yoktu. Yani yokluk vardı.

Allah neredeydi? Kâinatı yaratmadan evvel Allah neredeydi? Yokluktaydı. Allah’ın hiçbir zaman bir mekâna ihtiyacı olmaz. Peki, Allahû Teala kâinatı yarattı. Şimdi nerede? Cevap, ikili bir cevap geliyor yoklukta ama aynı zamanda her yerde.

Ne demek bu? Ne demek istiyoruz? Allah zamanı sıfırlayabilen, sonsuz hızın sahibi olan yegâne yaratıcıdır. Allah’tan başka hiçbir mahlûkunda (Allah hâlıktır, yaratandır) yaratıcıdan başka hiçbir mahlûkunda zamanı sıfırlayabilen bir hız mümkün değildir. Yoktur.
 
Ne demek istiyoruz? Zamanı sıfırlayabilen hız demekle ne demek istiyoruz? Size desem ki kendinizi kapının önünde düşünün. Düşünürsünüz. Diyelim ki bunun için bir saniyelik zaman parçası kullandınız. Mutlaka kullanmak mecburiyetindesiniz. Zaman sizin 4. boyutunuzdur, hız da 5. boyutunuz. Mutlaka zamanı hız müessesesi boyunca kullanmak mecburiyetindesiniz. Yani düşünmek için zamanı kullanmak mecburiyetindesiniz. Bir mahlûksunuz. Hepimiz öyleyiz. Öyleyse diyelim ki bir saniyede biz onu düşündük, kendimizi kapının önünde düşündük. Bunu düşünebilmek için mutlaka zamanı kullandık. Desem ki şimdi kendinizi New York’taki hürriyet heykelinin yanında düşünün. Gene düşünürsünüz ve düşünceniz aynı anda oraya ulaşır. Ama onu oraya ulaştırmak için zamandan bir parçayı gene kullandınız. Gene aynı zaman parçası ama mesafe kapının önünde olduğunuz mesafeye göre sonsuz büyük. Ayda düşünün desem gene düşünürsünüz. Mesafe çok daha fazla olmuştur ama aynı zaman parçasını kullandınız. Peki, kâinatın uzak bir gezegenini düşünün desem gene düşünürsünüz, aynı zaman parçasında. Düşünceniz oraya o zaman parçası içinde ulaşmıştır. Öyleyse siz düşünce bazında sonsuz hızın sahibisiniz. Ama unutmayın sonsuz hızınız hiçbir zaman zamanı sıfırlayabilecek olan bir özelliğin sahibi değildir. İşte böyle bir dizayn söz konusu.

Peki Allah? Allah sıfır zaman aralığında kâinatın her noktasında bulunmak imkânının sahibidir. Öyle bir hızın sahibidir ki; O hızını kullanırken zaman devreye giremeyecek kadar Allahû Tealâ’nın hızı sonsuzdur. Öyle bir sonsuz hız ki zamanı hiç kullanmadan o hızın sahibi olan yegâne varlık Allah’tır.

İşte sıfır zaman aralığında zamanı sıfırlayabilen hızı sebebiyle Allahû Tealâ kâinatın her noktasında bulunabilir ve bulunur. Ama bir gün O’nu görürseniz hep aynı noktada göreceksiniz. Ama O aynı anda, sizin O’nu gördüğünüz anda kâinatın her noktasında da vardır. Evvelâ bu sonsuz hızı dolayısıyla vardır. Sonra da bütün kâinatı kapsaması itibariyle vardır. İhata etmesi itibariyle vardır; ilmi ile ve rahmeti ile.

Öyleyse Allah için bir tarif vermiştik. Huzur namazına yukarıdan bakıyorsunuz, arkadan. Önde imam var. Arkasında iki kişi var. Bunlar üçleri teşkil ederler. Onların arkasında bir kişi var. Sonra da iki kişi var. Böyle bir dizayn içerisinde bir muhteva söz konusuysa bir de bakacaksınız ki iki tane yedili grup göreceksiniz. Bir, devrin imamının iki baş vezirinin arkasından yedi tane veziri ve bir de yedileri oluşturan kişiler. Böyle bir dizaynda eğer imamın başının üzerinden yukarıya doğru bakarsanız, yoklukta Allah’ı göreceksiniz. O yokluktadır. Ama aynı zamanda bütün kâinatın dilediği her noktasında O aynı standartlarda vardır. Ayrıca kâinata ihata etmesinde, hani sizden Allah’a doğru giden Allah’a ulaşan ve Allahû Teala’dan tekrar size dönen o bir şeyleri de Allahû Tealâ gene ihtiva eder. Gene ihata eder, kaplar. O her şeye kaadirdir. Kâinatın her zerresini O ihata eder, ilmi ile rahmeti ile. Ama ihata eder. Orada O, vardır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Öyleyse Allahû Tealâ’nın hepinize hem cennet saadetini hem dünya saadetini ulaştırması dileklerimizle dualarımızla sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz. Allah’ın sizleri zülcenahayn kılması en büyük dileğimiz, hem cennet saadetinin hem de dünya saadetinin sahibi kılması. İşte o dualarımızla birlikte sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.

Öyleyse bu dizayn içerisinde sözlerimizi burada tamamlayarak sizlerden inşaallah ayrılıyoruz. Tekrar bir ikinci sohbette namaz arasından sonra beraber olmak ümidiyle, Allah razı olsun.

İmam İskender Ali M İ H R