}
Evlilik 22.05.2002
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 103922

 

SOHBETİN ADI: EVLİLİK
TARİHİ: 22.05.2002

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha beraberiz. Bir defa daha Allah’ın bir güzelliğini yaşamak üzere. Konumuz; evlilik.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, evlilik geleceğin teminatıdır. Aile, toplumun temel düzenidir ve böyle olmakta devam etmelidir.

Öyleyse aile niçin geleceğin teminatıdır? Çünkü aile yapısı neslin idamesi için asıldır. Anne, baba ve çocuklar; aile budur. Ailenin oluşabilmesi, evliliğin tekemmül etmesi şarta bağlıdır. Bu şart nikâhtır. Allah’ın huzurunda bir erkek ve bir hanım evlenecektir; nikâh akdi oluşacaktır. Bir mehir tayin edilecektir. Öyleyse evliliğin hedefi nedir? Geleceğin teminatını teşkil edecek olan sağlam çocuklar yetiştirebilmek.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, gelecek; geleceğe dikkatle bakın. Dünya ve kâinat Allah’ın tayin ettiği süre içinde vardır. Birgün Allah’ın bütün gezegenlere verdiği, kâinatı hâlâ büyütmekte olan, yıldızları birbirinden büyüme sebebiyle ayıran itiş enerjisi birgün sona erecek. Sona erince büyüme duracak. Büyümeyle beraber zaman da duracak. Sonra zamanın geriye dönmesi söz konusu olacak gravitasyonla ve kâinat şu dünyada yaşanılan bunca zaman süresinin sonunda yok olacak. Hangi gün bugün? Bugün kıyâmet günü. Kinetik enerjinin bittiği, büyümenin durduğu ve zamanın da durduğu, gravitasyonla büyük kütlelerin küçük kütleleri çekmesi sebebiyle evvela ayın dünyayla birleşeceği, dünyanın güneşle birleşeceği, bütün diğer gezegenlerin güneşle birleşeceği, sonra da başka güneşlerin başka gezegenlerle birleşmesinin sonunda güneşlerin de birbiriyle birleşmesi ve giderek bir noktaya doğru küçülme, küçülme, küçülme ve nihayet uzayların tamamen yok olduğu bir tek noktanın oluşması. İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, o gün kıyâmetin başa dönüşüdür. Kıyâmet bir son gündür. Ama son günden tekrar başa dönülecektir. Ve kıyâmetten sonra zamanın geriye dönmesi, cennet ve cehennemin dışındaki bir olgudur. İnsanlar cennet ve cehennem hayatını yaşamak üzere önce cehenneme girecekler, hepsi. Sonra da cennete girecek olanlar cehennemden çıkartılarak cennete ulaştırılacaktır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, işte kıyâmet gününe kadar insanlık yaşayacaktır. Bu yaşam çemberi içinde, bu yaşam muhtevası içinde insanların geleceği sarmalayabilmeleri ancak nesillerin devamıyla mümkündür. Bu ise mutlak olarak evliliği gerektirir.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Peygamber Efendimiz (S.A.V), evlenecek çağa gelenleri evlenmeleri konusunda davet ederdi. Fakir olup da evlenmek imkânını bulamayanlara yardım edilmesini sağlardı. Yuvaların kurulmasını sağlardı. Hiçkimse yalnız yaşamak için yaratılmamıştır. Allahû Tealâ bir kadın, bir erkek yaratmış. Öyleyse nesillerin devamı onların birleşmesiyle vücuda gelecektir. Evlilik mukaddestir. Yuvaya, ihanet adlı bir mekanizma girmemelidir.

Sevgili kardeşlerim, Allah’ın dizaynına dikkatle bakın. Her şeyin en güzel olduğu bir ortam düşünün, bu ortamda Allah’ın güzelliklerini yaşamak. Sevgili kardeşlerim, her şey çok güzel diye düşünüyorum. İnsanlar yalnız yaşamak için değil aile yuvalarını kurmak için yaratıldılar. Neslin idamesi için yaratıldılar. Onun için Âdem (A.S)’dan bu tarafa insanlık hep mevcut. Dünyada şu anda yedi milyar insanın yaşadığı hesaplanıyor ve sonuca dikkatle bakın. Bunca harbe, insanları kırıp döken sel felaketlerine, her türlü negatif faktöre rağmen Âdem babamızla Havva anamızdan türeyen insanlık yedi milyarlık bir nüfusa ulaşmış sadece bu dünya üzerinde.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki varız, hayattayız. Hepimiz bir anne babadan doğduk ve hepimizin çocukları olması asıldır. Allah’ın istediği şey budur.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, o istikamette dua edelim. Çocuksuz ailelerin de çocukları olması için bize sık sık gelir talepler, biz de hep Allahû Tealâ’ya yalvarırız o mutluluğa insanları ulaştırsın diye.

Sevgili kardeşlerim, nasıl ağacın meyveleri varsa ailenin meyvesi de çocuktur. Ve geleceğin büyükleri bugünün çocuklarıdır. Aile, çocukların terbiye yuvasıdır. Çocuklarımızı geleceğe en güzel standartlarda hazırlamalıyız. Onları sevecen yetiştirmeliyiz. Başka insanları sevmeliler. Onları başkalarına güzellikleri dağıtıcı olarak yetiştirmeliyiz. Çocuklarımızla beraber yaşayan diğerleri, onlarla yaşamaktan memnun olmalıdırlar. Çocuklarımızı etrafa zarar vermeyecek bir hüviyette yetiştirmeliyiz. Eğer bunun dışında bir olaylar dizisiyle karşı karşıyaysak çocuğumuzu mutlaka bu hedefe gerekirse zor kullanarak ulaştırmak mecburiyetindeyiz. İslâm, bunu emreder.

Sevgili kardeşlerim, aile; çocuklarla sıkı ilişkinin var olduğu bir ortamdır. Bütün anne ve babalara kesinlikle şunu söylüyoruz ki çocuklarınıza sorumluluk verin. Çocuk, hayatının her yaşında birşeylerden sorumlu olmaya ehildir. Onları bulun ve çocuklarınızı sorumlu kılın. Onlardan hesap sormayı usul haline getirin, onlar da hesap vermeyi usul haline getirsinler. Her zaman bilecek ki çocuk üzerinde kendisinden büyükler var. Onları dünyaya getirenler var ve onlara hesap vermek mecburiyetindedir. Aman çocuğumuz mutlu olsun; ona istediği herşeyi temin edelim, verelim tarzında bir düşünce bütün boyutlarıyla yanlıştır. Ailedeki çocuk, her sahip olacağı şeyi kazanmalıdır; ona lâyık olmalıdır.

Öyleyse çocuğunuzu hediyelere gark etmeniz, oyuncaklara gark etmeniz onlara hiçbirşey kazandırmaz ama çok şey kaybettirir. Şımarık çocukların sahibi olursunuz. Benim oğlum serbest düşünsün ya da serbest yaşasın, ezilmesin diye düşünen anneler babalar, çocuğunuza en büyük kötülüğü ediyorsunuz. Böyle düşünen annelerin babaların çocukları hep etrafa zarar veren çocuklardır. Oysaki Allahû Tealâ elinizden ve dilinizden hiçkimseye zarar gelmemesini emrediyor. Öyleyse ulaşmanız lâzım gelen böyle bir noktadır. Elinizden ve dilinizden hiçkimseye zarar gelmeyeceği bir nokta.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sünneti seniyesi odur; evlenmek ve evlenecek yaşa gelenleri evlendirmek. Herkes Allahû Tealâ tarafından bir aileyi kursun diye yaratılır. Bütün insanların yaratılmasındaki temel amaç, ailenin birer ferdi kılmaktır onları ki gelecek var olsun.

Öyleyse evlilik nedir?  Evlilik, bütün insanlar için bir haktır. Evlilik nedir? Evlilik, bütün insanlar için aynı zamanda bir vazifedir. Herkes Allahû Tealâ’nın “Evlenin” emriyle yükümlüdür. Bu sebeple Allahû Tealâ evlilik müessesesinin fıkıh ilminde detaylarını vermiştir. Kur’ân-ı Kerim’de erkeğe düşen haklar, kadına düşen haklar, erkeğin ailenin reisi olması ve hem hanımın hem çocuklarını koruyucu olması, eve ekmek getiren olması; bu dizayn söz konusu. Ailenin reisi erkektir. Medeni kanunlar değişse de Allah’ın kanunu değişmez. Erkeği kadından farklı yaratmıştır. Erkek muhafızdır, kadın muhafaza edilendir. Her zaman insanlık tarihi boyunca genel tatbikat bu olmuştur. Kıyâmete kadar da böyle devam edecektir.

Savaş, temelde erkeklerin görevidir. Öyleyse ailede çocukla kim meşgul olacak? En çok anne meşgul olacak çünkü anne, bütün ömrünü evde geçirendir. Çalışan anneler için de netice değişmiyor; onlar da hem çalışmak hem de çocuklarıyla ilgilenmek mecburiyetinde.

Sevgili kardeşlerim, biz çocuk yaparız sonra da onu kendi haline bırakırız. Çocuk nasıl isterse öyle yaşasın demek, büyük bir yanlışı ifade eder. Çocuğu kendi haline bırakırsanız neticelerden büyük pişmanlık duyarsınız. Öyleyse sevgili kardeşlerim, dizayna dikkatle bakın. Hepiniz bir insansınız; ister kadın olun, ister erkek olun ve bir aile yuvası kurmak için yaratıldınız. Başka bir alternatif yok. Kim başka bir alternatif düşünüyorsa o, Allah’ın kanunlarına isyan eden bir insandır.

Sevgili kardeşlerim, insan hasta olabilir, başka sebepler olabilir ama gene de “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” diyor atalarımız. Gene de hasta olan insanlar da evlenebilmeli. Hastalık sebebiyle çocuk sahibi olamayacak olan insanlar da evlenmeliler. Her zaman bir kadının bir erkeğe, bir erkeğin bir kadına ihtiyacı vardır. Konu, sadece çocukların oluşması ve yetiştirilmesi değildir. Aile yuvası mukaddes bir yuvadır. Herkesin bu yuvanın içinde yer alması, Allah’ın temel emridir. Dışında kalanlar, o emre itaat etmeyenlerdir. Söylediğimiz gibi çocuk yapma yeteneği olmayanlar için de evlilik asıldır. Onlar da hayatlarını yalnız geçirmemeliler. Yalnızlık hiçkimseye mahsus değildir; sadece Allah yalnızdır.

Öyleyse sevgili öğrenciler izleyenler ve dinleyenler, şunu bilin ki evlenmek asıldır. Evlenmek, hedeftir. Bu konuda hangi gayretlerin sahibi olduğumuzu hepiniz biliyorsunuz. Herkes evlenmek istiyor,  bize müracaatlar var ama evlenebilenlerin sayısı da son derece az. Sevgili kardeşlerim, şeytan burada büyük bir tuzak örmüş insanlara. İnsanların evlenmesine mâni olma sadedinde bunu da başarıyla uyguluyor. Olay ne? Sevgili kardeşlerim, pratik fikirleri olanlar varsa lütfen bize ulaşsınlar. Biz vazifeliler kıldık; özellikle eş olanları. Birisi hanımlarla muhatap olacak hanım, birisi erkeklerle muhatap olacak bey ve orada veya başka bir yerde evlenmek isteyenler bize müracaat etmekle kalmayacak, onlara da durumlarını anlatacaklar. Onlar sır saklayan insanlar. Bir de bakıyoruz ki hiç öyle olmuyor. Hem herkes bize devamlı müracaat ediyor evlenmek istiyoruz diye. Bir kısmet hüviyetinde sözlere muhatap oluyoruz. Kardeşlerimiz haklı olarak evlenmek istiyorlar çünkü bunun için yaratıldılar, biz de onların evlenmesini istiyoruz. O evlendirmekle vazifeli kıldığımız kardeşlerimiz de istiyor. Ama kardeşlerimiz bir türlü birbirlerine ulaşamıyorlar. Ve sanki çok güç bir işmiş gibi evlenmek, ardı arkası kesilmiyor evlenme taleplerinin ama evlenenlerin de sayısı çok az.

Sevgili kardeşlerim, böyle mi olmalı? Başka topluluklar bizi alâkadar etmez. Biz Kur’ân-ı Kerim’in hükümlerini yaşarız. Mademki Allahû Tealâ evlenmemiz için yaratmış hepimizi, öyleyse evlenmeliyiz. Bunun standartları içinde utanmamak lâzım, sıkılmamak lâzım, bu evlilik müessesesini bir izzet-i nefis meselesi yapmamak lâzım. O evlendirmekle vazifeli kıldığımız kardeşlerimiz bu konuda duyarlıdır, titizdir, sır saklayan insanlardır. Onlara güven duymanızı isterim. Onların dışında onlar olmasın da başkaları olsun, şu olsun tarzında talepleriniz varsa onları da bize iletin. Şu anda en uygun görünenler onlar. Ama sevgili kardeşlerim, biz isteriz ki çocuklar tasavvuf yuvasında doğsunlar, büyüsünler, namazın, orucun, zikrin bir ihtiyaç olduğunu onun içinde büyüyerek, yoğrularak yaşasınlar. Allahû Tealâ da böyle ister.

Öyleyse herşeyi en güzele ulaştırmak üzere hepiniz vazifelisiniz. Evlenmek isteyenlerin aralarını bulmaya çalışın, onlara yardımcı olun. Hepinizin üzerine vazife kıldık bunu. Ne kadar çok kardeşimiz evlenirse birbirlerine o kadar destek olan çiftler oluşacaktır. Aile yuvaları vücuda gelecektir. Çocuklar doğacaktır. Güzellikler yaşanacaktır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler dinleyenler, candostlarım, gönül dostlarım, herkes için oluşması lâzım gelen müessese evlenmektir. Mutlaka nikâh adlı bir müesseseyi gerektirir. Sadece bizim ülkemizde dîni nikâh geçerli sayılmaz, sadece bizim ülkemizde. Burada Amerika’da Müslümansanız nikâh kıyan bir hocaya gittiğiniz zaman nikâh müessesesi gerçekleşir ve siz evli hüviyetine girersiniz. Bunu reçeteye dökmek isterseniz; oradan alacağınız, o imamdan alacağınız bir yazıyla ondan sonra gidersiniz sertifika alırsınız belediyeden. Asıl olan Allah’ın indinde kıyılan nikâhtır. Bizim içimizde Allah ne söylemişse onun tersini yapmak moda olduğu için, her devirde moda olduğu için Cumhuriyetten bu tarafa dîni nikâh, nikâh hüviyetinde sayılmaz. Ama Amerika’da sayılıyor, dünyanın heryerinde sayılıyor; sadece bunun sertifikasını almak isteyenler derlerse ki: “Biz belediyeden resmi bir sertifika istiyoruz.” Onlar gidiyorlar, oradan alıyorlar. Geri kalanlar Hristiyanlar kliselerde, Müslümanlar da camilerde evlenme merasimlerini yapıyorlar. Her şeyin aslî unsurlarından, kolaylıklarından tamamen tard edildiği, her şeyi en zor hüviyete sokan bir zihniyet bizim ülkemizde kol gezmekte.

Ne kadar büyük yanlışlar yaptığımızı, bir medeni ülkeye geldiğimiz zaman anlıyoruz. Konu ne olursa olsun insanlar formaliteleri kaldırmışlar. Sevgili kardeşlerim, bizim ülkemizde bir araba alacaksınız, ona bir plaka alacaksınız, bir ehliyet alacaksınız; nasıl uğraşmaların içine girdiğimizi biz biliyoruz. Ama buraya geldiğimiz zaman bakıyoruz ki her şey halledilmiş. Arabayı aldıktan sonra gittiğiniz yerde size arabanın plakası hemen teslim ediliyor. Hayır, sizin için özel plaka filan yazılmıyor. Plaka yüzlerce plaka, binlerce plaka hazır; siz o plakayı alıyorsunuz arabanıza, takıyorsunuz bu kadar. Formaliteler bilgisayarlarda hemen ayarlanıyor, hiç beklemiyorsunuz.

Sevgili kardeşlerim, öyle bir zihniyetle bir ülke oluşturmuşuz ki her şey işkence. Vergi vermek için kuyruklara girip saatlerce beklemek söz konusu. Burada evinize mektup gönderiyor adamlar ve çekinizi zarfın içine koyup sadece gönderiyorsunuz o kadar. Her şey bilgisayarlarda takip ediliyor. Herkesin kredi geçmişi, bütün hüviyeti, doğruluğu, yanlışlığı bilgisayarlardan takip ediliyor. Kimse borcunu bu sebeple ödeyememezlik etmiyor ki kredi tarihine bir kötü işlev yazılmasın. Bizde senetlerin yüzde sekseni ödenmiyor. Ne kadar ahlâksız bir ülke olmuşuz sevgili kardeşlerim. Aldatmak artık usül halinde.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allah’ın nikâhının dışında bir başka beraberliğe asla tenezzül etmeyin. Bir beraberlik, bir kadın erkek beraberliği Allah’ın nikâhı altında oluşmalı. Söylediğimiz gibi Allah’ın katında kıymetli olan Allah’ın huzurunda kıyılan dîni nikâhtır. Belediye nikâhı sadece o nikâhın bir vesikasını almak isteyenler için geçerlidir ve onlar gidip muamelelerini yaptırırlar. Bizde ise belediye nikâhı yapmayanları hocalar nikâhlayamaz.

Sevgili kardeşlerim, insanlara her şeyi bir üzüntü kaynağı yapmak için elimizden gelen herşeyi yapmışız. Herhangi bir konumun başına gelen bir devlet memuru, vazifesinin o insanların problemlerini halletmek olduğunu her zaman unutur. Sanki onu oraya o, kendisine müracaat eden insanlara güçlük çıkarsın, onları yokuşa sürsün ve sonra onların hüzünlerini, sıkıntılarını, kendi sürdükleri yokuşu çıkabilmek için döktükleri terleri seyretmekten zevk alsın diye koymuşlar. Bir düşünün, şu devlette gittiğiniz yerlerdeki karşılaştığınız muameleyi, bir de gelin medenî ülkelerdeki olayı görün. İslâm olmaktan utanç duyacağınız olaylar yaşayacaksınız.

Sevgili kardeşlerim, İslâm ne kadar yanlış anlaşılmış. Ne kadar yanlış bir tatbikatı var. Hâlbuki Allahû Tealâ, “Güçleştirmeyiniz, kolaylaştırınız.” diyor. “Allah sizin için güçlük dilemez, kolaylık diler.” diyor.

2/BAKARA-185: Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah’a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur’ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayet erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah’ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.


Peygamber Efendimiz (S.A.V) de diyor ki: “Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz. Güçleştirmeyiniz, kolaylaştırınız.”

Sevgili kardeşlerim, ülkemizdeki şartlar öyleyse öyle olsun. Belediyede nikâh kıydırılır. Ondan sonra da mutlaka dîni nikâhınızı gerçekleştirmelisiniz. Allah’ın katında dîni nikâh kıymetlidir. Ve aslında tek başına da yeterlidir. Bir nikâh tahtında olmadan beraberlik oluşmamalı sevgili kardeşlerim, buna çok dikkat edin.

Öyleyse evlilik müessesesini bir bütün telâkki edin. Anne, baba ve çocuklar. Anne, çocuklarla daha çok meşgul olmak imkânının sahibidir. Çocuk, annenin vücudundan bir parçadır. Ve anne, çocuğunu her zaman babadan daha fazla sever. Onun için Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Cennet, annelerin ayakları altındadır.” diyor. Bu arada annelerin geçmiş anneler gününü bir defa daha tebrik ederim; aileden bahsettiğimiz, evlilikten bahsettiğimiz bu sohbetimizde. Çok olmadı, bütün annelerin anneler gününü bu vesileyle özellikle tebrik etmek isterim.

Bir genç, annesini öldürmüş; kalbini çıkarmış cinayeti işledikten sonra, kaçıyor. Kaçarken ayağı takılmış, düşmüş ve kalp ona seslenmiş; evlâdım dizin acıdı mı diye. Bu bir sembol ama annelerin ne olduğunu göstermek açısından önemli.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, ailede baba, dışa dönük bir faaliyetin insanıdır. Yapısı ona göre dizayn edilmiştir. Anne, içe dönük bir uğraşının sahibidir. Yapısı ona göre dizayn edilmiştir. Ama ekonomik şartlar anneyi de babayı da çalışmaya mecbur eder ki bu yanlış bir şey değildir. Ekonominin güçlenmesi için herkesin çalışması hedef olmalıdır. İşte burada zorluklar başlıyor. Tasavvuf mensupları, Allah’ın emri gereğince başörtüsü takıyor (hanımlar). Ama bizim cemiyetimizde, ülkemizde başörtüsü takmak, Allah’ın bir emrini yerine getirmek bir suç. Üniversitede imtihana giremez kızlarımız başörtülü oldukları için, birçok yerlere kabul edilmezler başörtülü oldukları için. Düşünebiliyor musunuz sevgili kardeşlerim, Allah’ın emrettiği her şeyi yasaklamışız ama Allah’ın yasak ettiği ne varsa hepsi serbest. Neden Türkiye’nin başına bunca felâket geliyor? Acaba anlatabiliyor muyuz?

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, en çok şuna şaşıyorum; kıyafet sebebiyle bir takım medenî zannettiğimiz insanlar ülke insanını küçük görüyorlar. Batı’ya öyle bir yükseğe bakar gibi bakıyorlar ki kendi insanını küçümsüyor. Ve geriliğimizi hanımların örtüsüne bağlamışlar.

Sevgili kardeşlerim, İslâm ülkeleri bugün gerçekten dünyanın en geri kalmış ülkeleridir. Arkasında sadece bir tek sebep var, aslî sebep İslâm’ın yaşanmaması. Biliyor musunuz sevigli kardeşlerim, bundan asırlarca önce ilmin merkezi İslâm’dı. Eğer El Cabir matematiğe negatif değerleri; sıfırın altındaki sayıları koymasaydı, kabul ettiremeseydi matematik ilmi de Kur’ân-ı Kerim gerçeğinden, Allah’ın gerçeklerinden yoksun olacaktı. Bugünki fizik ilmi gibi kimya ilmi gibi. Müsbet ilimler dediğimiz fizik ilmi ve kimya ilmi, müsbet ilmi değildir. Çünkü maddenin içyapısındaki karşıt madde sıfırın altındaki negatif değer taşıyan, negatif ağırlık taşıyan karşıt elektronlar bizim dünya ilmimiz tarafından henüz bilinmiyor. Biz biliyoruz, Allah öğrettiği için ama insanlık henüz bilmiyor.

Sevgili kardeşlerim, ne kadar hazin bir tecelli. Allah’ın gerçeklerini bizim âlimlerimize kabul ettirebilmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor bir olay. Karşıt elektronların ağırlığının negatif olduğunu biz Türkiye’deki Ankara’daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne kabul ettirememiştik, o kadar gayretimize rağmen. Bir zavallı batı hayranlığı insanlarımızı, âlimlerimizi ne hallere sokmuş. Şu anda dünya ilminin bu konuda çok ötesindeyiz. Kendilerinde olan kıymetlerin hiçbir zaman farkına varamayacak bizim insanımız. Kendilerine ne kadar yazık ettiklerini hiç bilmiyorlar.

Sevgili kardeşlerim, evlilik müessesesinden bahsediyoruz. Kadın çocuklarıyla, anne çocuklarıyla babadan daha fazla meşgul olmak durumundadır her zaman. Çocukları giydiren, yıkayan büyüten aslında baba değildir annedir. Sevgili kardeşlerim, babanın da çocuklarıyla meşgul olması lâzım. Akşam eve geldiği zaman onlarla beraber olması lâzım. Onları sevmesi ve dış hayata hazırlaması lâzım, öğretimde bulunması lâzım. Baba, evin otoritesi olmalıdır. Annenin veremeyeceği cezaları çocuğu cezalandırmak gerekirse baba vermek mecburiyetindedir.

Sevgili kardeşlerim, hep çocuklarınızı ikna edin diyoruz, yaptıkları yanlışlarda. Ama çocuğunuz bunlara rağmen eğer başkalarına zarar verecek olan faaliyetlerini sürdürüyorsa o zaman onu ikna etmeyeceksiniz, o zaman onu cezalandırmak mecburiyetindesiniz. Cezanın dışındaki yolları çocuk kapatıyor. Hiçbirimizin çocuğu etrafındakilere zarar veren bir hüviyette, zarar vermekten zevk alan bir hüviyette, buna ihtiyaç duyan bir hüviyette olmamalıdır. Eğer olursa onu mutlaka bu hüviyetinden anne-baba ve çevredekiler çıkartmak mecburiyetindedirler, hepinizin üzerine vazife.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, aile yuvası mukaddes bir yuvadır. Dergâh da aile hayatının müşterek olduğu bir standarttır. Anneler tarafında anneler ve küçük çocuklar, babalar tarafında da erkekler ve büyük çocuklar yer alacaktır. Tabiî büyük çocuklardan erkek olanlar. Ve dergâh hayatında da çocukların davranış biçimlerine dikkat etmek mecburiyetindesiniz. Gerekirse evet, sert olmak mecburiyetindesiniz ama bunu yaparken niçin böyle bir vazifeyle vazifelendiğinizi bilmek mecburiyetindesiniz. Hiçbiriniz kıraldan ziyade kral taraftarı olmamalısınız.

Unutmayın, çocukları terbiye etmekle, onlara göz kulak olmakla vazifeli kıldığımız, onlardan sorumlu tuttuğumuz kardeşlerimizin çocuklara karşı olan görevi onları disipline etmektir, terbiye etmektir. Bunun belli hudutları vardır. Bunu yaparken ciddi bir şekilde öfkelenmek, vazifelendirdiğimiz kardeşlerimize yakışmaz ve bu bir yanlıştır. Kim öfkelenirse bilsin ki o, nefsinin öfke afetine yenik düşmüştür. Otorite başka şeydir, öfke başka şeydir. Otorite kontrolün sahibi olmaktır. Öfke kontrolü kaybetmektir. Öfkenin sonunda insan her türlü yanlışlığı yapabilir. Karşı tarafa hak etmediği bir cezayı her zaman öfke anında vermek mümkündür. Sonradan telâfi edilmeyecek olan şeyler hep öfkeden kaynaklanır.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, sakın öfkenize yenilmeyin. Bütün davranışlarınızda iki unsur hep dikkatinizi çekmeli; ifrat ve tefrit. İfrat nedir? Size verilen vazifeyi onun hudutları içinde tamamladıktan başka nefsinizin de devreye girmesiyle etrafa zararlı olmanız hâli, vazifenizin size verilen hudutlarından dışarı çıkarak insanlara tahakküm etmeniz hâli ifrattır. Bu konudaki kardeşlerimizi devamlı uyarırız; onların ifrattan kurtulmalarının temini için. İfrat, hem etrafınızdaki insanları rahatsız eder ve neticede sizi de rahatsız eder. Çünkü arkadan pişmanlık duyarsınız. İfratta bir görevin yapılması sırasında o görevin normal standartlarının aşılarak nefsin devreye girmesi ve insanları huzursuz etmeye başlaması, nefsin muhtelif afetlerinin o görevi yaparken vesile edilerek, görev vesile edilerek nefsin afetlerinin insanlara hükmetmesi olayı ifrattır. Bu afetlerden belki en önemlisi öfkedir. Çünkü öfke var olduğu anda kişi, hudutların aşıldığının farkına bile varmaz. Onun için diyoruz ki size verilen vazife, çocuklara bakma vazifesiyse sakın öfke afetinize kapılmayın. Çocuklara dergâhta göz kulak olurken, onlara öğretmenlik yaparken onları dikkatle takip edeceksiniz. Hatta cezalandırmanız lâzım gelirse cezlandıracaksınız ama bunu yaparken öfkeye kapılmanız büyük bir hatadır. Hele öfkeye kapılmanızın sizi uzun süre rahatsız ettikten sonra devreye gelmesi, çocukların bütün davranışlarının sizin üzerinizde rahatsız edici sonuçlara yol açması ve öfkeyi oluşturması, öfkenizi boşaltmak için onlara normalin ötesinde sert davranmanız yanlış bir dizayndır. Bunun yanı başında çocukların büyükleri rahatsız edici davranışlarını görmezlikten gelmek, hiç aldırmamak da tefriti oluşturur. O da yanlıştır.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, anne olmak muhakkak ki kolay bir şey değildir. Anne olmak, çocukları dünyaya getirmek ve onların sorumluluğunu taşımaktır. Onları geleceğe hazırlamanın sorumluluğu, onları mutlu kılmanın sorumluluğu annelerin omuzlarındadır.

Öyleyse dergâh hayatımızda her zaman çocuklar olacak, çocukları alçak sesle konuşmaya alıştırmak mecburiyetindesiniz. Onlar çocukturlar, istedikleri gibi bağırsınlar, çağırsınlar; burada bir büyük hataya sebebiyet vermektir. Hiçkimsenin başkalarını rahatsız etmeye hakkı yoktur. Ne yaptık hanımlar dergâhında? Hanımlar dergâhı da çocuklar gibi büyük gürültüler yapan bir dergâhtı, çok değil birkaç ay evveline kadar. Sonra ne yaptık? Fısıltıyla konuşmasını öğrendi kardeşlerimiz. Bir de baktık ki dergâh Allah’ın dergâhı olmuş gerçekten. Sessiz bir dizayn altında herkes konuşuyor ama hiçkimsenin konuşması başka birisini rahatsız etmiyor.

Peki, buna karşılık sessiz bir uslübu sesli hale getirdik. O neydi? Sesli zikir; “Allah, Allah Allah” diyerek, ne oldu? Kardeşlerimiz, hanım kardeşlerimiz kitle halinde mutlu olmanın sırrına ulaştılar. Eski dergâhlarda, Hz. Ali’den gelen bütün dergâhların zikri sesli zikirdir. Hz. Ebû Bekir’den gelen bütün dergâhların zikri de sessiz zikirdir. Ama sesli zikrin kullanılacağı yer var, sessiz zikrin kullanılacağı yer var. İşte her aktiviteye başlamadan evvel birkaç dakika sesli zikir yapmak bir kuvvet kazanmaktır, bir güç kazanmaktır. Çocuklarınızı zikre alıştırın; sesli zikre alıştırın. Çocuklarınızı konuşmaya alıştırın; sessiz konuşmaya alıştırın. Çocuklarla meşgul olanlar çocuklara beş dakika, on dakika sesli zikir yaptırsınlar. Onların kitle halinde zikrin zevkini almalarını temin etsinler. Sonra da onların konuşmalarına Allah’ın güzelliğinin fısıltıyla konuşmak olduğunu onlara ispat etmelidirler. Oyun, bahçede oynanan oyunlar bunun dışındadır. O zaman çocuklar oyunun kurallarını tatbik edeceklerdir. Dergâh içindeki oyunlarda ise çocuklar fısıltıyla konuşmayı usul haline getirmelidirler. Bunları çocuklarımıza öğretmekle vazifeliyiz.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, aile hayatındaki mutluluğunuzu dergâha da ulaştırın. Erkekler dergâhında, hanımlar dergâhında bu mutlulukları yaşamayı hepimiz usul haline getirmeliyiz. Herkes vazifesini yapmalı. Bu vazifeyi yaparken başka insanlardan yana olduğumuzu hiç unutmayacağız. “Ben bu vazifenin sahibiyim herkese karşı çıkarım” zihniyeti bizim aramıza hiçbir zaman girmemelidir. Hangi vazifenin sahibi olursak olalım şu temel kaideyi hiç unutmayacağız; başkalarından yana olmak. Hiçbir davranışımız ne kadar öfkelenirsek öfkelenelim; başkalarına eza verecek, onları üzecek bir hüviyeti asla ihtiva etmemelidir. Her davranışımızda başkalarına nasıl mutluluk verebiliriz diye düşünmeliyiz. Öfkelendiğimiz zaman, başkalarına hadlerini bildirdiğimiz zaman Allah’ın kanunlarına ters düşmüş oluruz. Hem başkalarını üzeriz hem de üzdükten sonra kendimiz de üzülürüz. Birçok kardeşimiz bunu farkına bile varmadan yapıp başkalarını üzüyorlar, üzdüklerinin de farkında değiller. Başkalarına karşı öfkeli, sinirli, karşı koyucu davranışları sebebiyle onları üzdüklerini fark etmiyorlar, bunun kendilerine verilmiş bir hak olduğunu zannediyorlar. “Öfkelenmeye hakkım yok mu” diyor mesela. Evet, öfkelenmeye ve öfkelenmen sebebiyle başkalarını rahatsız etmeye hakkın yok, hiçbirimizin yok.

Sevgili kardeşlerim, her zaman bizi örnek almayacak mısınız kendinize? Hiçbirinize kızıyor muyuz? Size hakaret ediyor muyuz? Sizi küçük görüyor muyuz? Hatalarınız yok mu? Çok var. Ama hatalarınızı size söylüyoruz, düzeltme yollarını da gösteriyoruz ve böyle olan her konuşmanın sonunda siz doğruyu öğrenmiş olarak, rahatlamış olarak bizden ayrılıyorsunuz. Öyle değil mi sevgili kardeşlerim? Görevimiz bu olmalı değil mi? Eğer ben sizden yanaysam ama söylediklerimle size hakaret ediyorsam, sizi küçültüyorsam o zaman ben nasıl sizler için yaşamış olabilirim ki? O zaman ben kendi nefsim için yaşayan bir insan olurum, hepiniz de böyle olmalısınız. Başkalarına öfkelenmek, onlara hadlerini bildirmek olmamalı göreviniz, başkalarına yardım etmek olmalı. Hep düşünmelisiniz; ben nasıl onlardan yana olurum? Çocuklarınızdan yana olmanız da çocuklarınıza güzeli öğreterek yetiştirmekle mümkündür.

Öyleyse aile ve evlilik bir bütündür. Anne, baba, çocuklar ve cemiyet hayatının aile temelini teşkil eder. Herkesin bir ailede, sağlam bir ailede yaşamasını temin etmeliyiz. Tasavvufu yaşayan aileler oluşturmalıyız. Çocuklarımız da tasavvufun içinde büyümeliler, namazlar, zikirler onların alıştıkları, içinde yoğruldukları müesseseseler olmalı.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, gene bir sona ulaştık. Sizlerle beraber olmak bir sonsuz mutluluk müessesesi bunu biliyorsunuz sevgili kardeşlerim. Ve bundan büyük bir mutluluk duyuyoruz, sizlerle beraber olmaktan. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşallah burada tamamlıyoruz. Sevgili öğrenciler, izleyenler dinleyenler can dostlarım gönül dostlarım.

İmam İskender Ali  M İ H R