}
İsrâ Suresi 60-66 (Âyetlerin Sırları) 16.10.2002
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 104602

 

SOHBETİN ADI: İSRÂ SURESİ 59-66 (Âyetlerin Sırları)
TARİHİ: 16.10.2002

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm, bismillâhirrahmânirrahîm.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha bir zikir sohbetinde, bir Kur’ân-ı Kerim tefsirinde Allah bizleri bir araya getirdi. Biliyorsunuz ki Kur’ân-ı Kerim tefsiri demek; Kur’ân’ın ruhunu açıklamaktır. Bu itibarla Kur’ân tefsiri, insanların kitaplardan öğrenerek yapabileceği bir şey değildir. Kur’ân’ın ruhu insanlar tarafından bilinmez; ancak Allah tarafından öğretilir. Öyleyse bir yeni Kur’ân-ı Kerim Tefsiri dersinde inşaalllah beraberiz.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

İsrâ-60:

17/İSRÂ-60: Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâsi, ve mâ cealnâr ru’yâlletî eraynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceratel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).

Rabbinin, insanları muhakkak (rahmeti ve ilmiyle) ihata ettiğini (kapladığını) sana söylemiştik. Sana (kalp gözü ile) gösterdiğimiz o rüyeti ve Kur’ân-ı Kerim’deki lânetlenmiş ağacı (zakkum ağacı), insanlara sadece fitne (imtihan) kıldık. Ve Biz, onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onların büyük azgınlıklarından (büyük günahlarından) başka bir şeyi arttırmıyor.


Kelimeler:

ve iz kulnâ: Ve biz dediğimiz zaman.
leke: Sana.
inne: Muhakkak ki.
rabbe-ke: Senin Rabbin.
ehâta: Kuşattı, kapsadı, ihata etti.
bi en nâsi: İnsanları.
ve mâ cealnâ: Ve biz kılmadık, yapmadık.
er ru’yâlletî (er ru’yâ elletî): O rüya ki o.
ereynâ-ke: Sana gösterdik.
illâ: Ancak, …den başka, sadece.
fitneten: Fitne, imtihan.
li en nâsi: İnsanlar için.
ve eş şecerete: Ve ağaç.
el mel’ûnete: Lânetlenmiş.
fî el kur’âni: Kur’ân-ı Kerim’de.

“mel’ûn” kelimesi de “lânet” kelimesi de “lâin” kelimesi de aynı kökten geliyor. Mel’ûn; lânetlenmiş demek.

ve nuhavvifu-hum: Ve onları havf ediyoruz (korkutuyoruz).
fe mâ yezîdu-hum: Artık onların arttırmıyor.
illâ: Yalnız, ancak, …den başka.
tugyânen: Azgınlık, şaşkınlık.
kebîren: Büyük.
Yani: “Bu (onların imtihanı), onların tuğyanlarını (isyanlarını) arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.” diyor.

Cümlecikler:

ve iz kulnâ leke: Sana söylemiştik.
inne rabbeke ehâta bin nâsi: Rabbinin, insanları muhakkak rahmeti ve ilmi ile ihata ettiğini (kapladığını).
ve mâ cealnâr ru’yâlletî eraynâke: Sana gösterdiğimiz o rüyeti kıldık.
(Sana kalp gözüyle gösterdiğimiz o rüyeti kıldık).
illâ fitneten lin nâsi: İnsanlara sadece fitne (imtihan).
veş şeceratel mel’ûnete fîl kur’ân: Ve Kur’ân-ı Kerim’deki lânetlenmiş ağacı (zakkum ağacını).
ve nuhavvifuhum: Ve biz onları korkutuyoruz.
fe mâ yezîduhum: Fakat bu onların arttırmıyor.
illâ tugyânen kebîren: Büyük azgınlıklarından (büyük günahlarından) başka bir şeyi.

Cümlecikleri birleştiriyoruz:

“Rabbinin, insanları muhakkak (rahmeti ve ilmiyle) ihata ettiğini (kapladığını) sana söylemiştik. Sana gösterdiğimiz (kalp gözüyle gösterdiğimiz) o rüyeti (görüşü, gösterdiğimiz şey) ve Kur’ân-ı Kerim’deki lânetlenmiş ağacı (zakkum ağacını), insanlara sadece fitne (imtihan) kıldık. Ve Biz, onları korkutuyoruz. Fakat (bu; bizim onları korkutmamız), onların büyük azgınlıklarından (büyük günahlarından) başka bir şeyi arttırmıyor.”

Lânet edilmiş olan bir ağaçtan bahsediyor Allahû Tealâ, zakkum ağacı. Bu, Sâffât Suresinin 62. âyet-i kerimesinde geçiyor. Diyor ki Allahû Tealâ Sâffât-62’de:

37/SÂFFÂT-62: E zâlike hayrun nuzulen em şeceretuz zakkûm(zakkûmi).

Nüzul (Allah’tan indirilen karşılık) olarak bu mu yoksa zakkum ağacı mı daha hayırlı?


“Nasıl” diyor, “Böyle bir konaklama mı daha iyi (hayırlı) yoksa zakkum ağacı mı?”

61’e bakalım:

37/SÂFFÂT-61: Li misli hâzâ fel ya’melil âmilûn(âmilûne).

Artık amel edenler, bunun (fevzül azîm hedefine ulaşmak) için çalışsınlar.


“Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır.”

Sâffât Suresinde Allahû Tealâ bunu söylüyor.

Sâffât-60’da Allahû Tealâ diyor ki:

37/SÂFFÂT-60: İnne hâzâ le huvel fevzul azîm(azîmu).

Muhakkak ki bu gerçekten fevzül azîmdir (en büyük kurtuluştur).


“Şüphesiz bu asıl büyük kurtuluş ve mutluluğun ta kendisidir: inne hâzâ le huvel fevzul azîm(azîmu).”

Sâffât-61: “İşte böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdırlar.”

Saffât-62: “Nasıl böyle bir konaklama mı (cennetin en mutena yerinde olmak mı; Adn cennetine gitmek mi) daha güzeldir (daha hayırlı) yoksa zakkum ağacı mı (cehennemin dibindeki ağaç)?”

Ve Duhân Suresinin 43. âyet-i kerimesi:

44/DUHÂN-43: İnne şeceretez zakkûm(zakkûmi).

Muhakkak ki zakkum ağacı.


“inne şeceratez zakkûm(zakkûmi).” diyor Allahû Tealâ, “Muhakkak ki o, zakkum ağacıdır.”

44’de:

44/DUHÂN-44: Taâmul esîm(esîmi).

Günahkârların yemeğidir.


“Günahkâr olanın yemeğidir.”

45’de:

44/DUHÂN-45: Kel muhl(muhli), yaglî fîl butûn(butûni).

Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.


“Posa gibi karınlarda kaynar durur.”

Zakkum ağacı; cehenneme girecek insanların yemeği olarak takdim ediliyor, cehennemin dibindeki bir ağaç.

Allahû Tealâ, Ebû Cehil’e bir cevap vermiş oluyor aslında. Ebû Cehil diyor ki: “Bana kaymak getirin, hurma getirin.” Getiriyorlar, Ebû Cehil bunları yiyor ve: “Biz,” diyor, “Bunlardan başka zakkum bilmeyiz.” Ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allahû Tealâ, cehennemde zakkum ağacını gösteriyor.

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allahû Tealâ, kalp gözüyle gösterdiklerini o insanlara anlattıkça, insanlar için bir imtihan vesilesi oluyor bunlar. Ebû Cehil diyor ki: “Muhammed sizi bir ateşle korkutuyor. Sonra da ne acayip şey ki; o cayır cayır yanan ateşte yeşil bir ağaç bitiyor.” Yani: “Cehennem mademki cayır cayır yanıyor. Orada nasıl ağaç biter?” Ve böylece günahlara giriyorlardı.

Vâkıa Suresinin 52. âyet-i kerimesinde de Allahû Tealâ diyor ki:

56/VÂKIA-52: Le âkilûne min şecerin min zakkumin.

Siz mutlaka zakkum ağacından yiyecek olanlarsınız.


“Onlar ki; muhakkak ki zakkum ağacından yerler.” diyor.

Allahû Tealâ bütün bunları, insanlara sadece bir imtihan vasıtası kılıyor. Allahû Tealâ, bütün resûllerine cehennemi de cenneti de mutlaka göstermiştir. Göstermemesi mümkün değildir. Kaldı ki Peygamber Efendimiz (S.A.V), bir Nebî Resûl’dü. Mutlaka Allah’ın bütün sırlarını; insanlara, başkalarına göstermediği birçok sırrını Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e göstermişti. Öyleyse zakkum ağacı cehennemde biten bir ağaçtır. “Ve insanların midelerine oturur.” diyor Allahû Tealâ, “Onu yedikleri zaman.”

Allah razı olsun.

İsrâ Suresinin 61. âyet-i kerimesi:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

17/İSRÂ-61: Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ(tînen).

Ve meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin!” dediğimiz zaman iblis hariç hemen secde ettiler. (İblis): “Ben, senin topraktan yarattığın kimseye mi secde edeyim?” dedi.


ve iz kulnâ: Ve biz demiştik.
lil melâiketiscudû: Meleklere secde edin (demiştik).
li âdeme: Âdem’e.
fe: O zaman.
secedû: Secde ettiler.
illâ: Ancak, başka, hariç.
iblîse: İblis.
“İblis hariç hepsi secde ettiler.”

kâle: Dedi.
e escudu: Ben secde mi edeyim.
li men halakte: Halkettiğin, yarattığın kişiye.
tînen: Tînden, çamurdan.

Cümlecikler:

ve iz kulnâ: Ve dediğimiz zaman.
lil melâiketiscudû li âdeme: Meleklere, Âdem (A.S)’a secde edin.
fe secedû: Hemen secde ettiler.
illâ iblîse: İblis hariç.
kâle e escudu: Secde mi edeyim, dedi.
li men halakte tînen: Senin topraktan yarattığın kimseye.

Ve cümlecikleri birleştiriyoruz:

“Ve meleklere: ‘Âdem (A.S)’a secde edin.’ dediğimiz zaman, iblis hariç hemen secde ettiler. (İblis): ‘Ben, senin topraktan yarattığın kimseye mi secde edeyim?’ dedi.”

Allahû Tealâ, Âdem (A.S)’ı yaratıyor ve bütün meleklere secde etmelerini emrediyor. Hepsi secde ediyorlar ama aralarında bulunan cin taifesinden bir şeytan, iblis (cinler de şeytanlar da enerjiden yaratılmışlardır): “Ben, Senin topraktan yarattığın kimseye mi secde edeyim?” diyor.

Bir başka âyette aynı şeyleri söylüyor Allahû Tealâ ve iblisin cevabı: “Sen, beni dumansız ateşten yarattın (enerjiden yarattın). Onu ise topraktan yarattın. Ben onun önünde secde etmem.” diyor. Yani iblisin mukayese ettiği şey; fizik vücutlar.

İnsanın fizik vücudu gerçekten topraktan yaratılmıştır. Şeytanların ve cinlerin fizik vücutları ise enerjiden yaratılmıştır. Aslında büyük bir farklılık yok. Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, toprak, elektronlardan oluşur. Elektronlar da enerji partikülleri olan nötrinolar da 4 küreden (enerji küresinden) oluşurlar. 1 numaralı küre sola dönüyorsa bir nötrinoda da elektronda da 2 numaralı küre mutlaka sağa döner. Nötrino ile elektronu birbirinden ayıran faktör ondan sonra gelir. Elektronda 3 numaralı küreyle 1 numaralı küre ters yönde dönerler. Fakat nötrinoda 1 numaralı küre ile 3 numaralı küre aynı yönde döner. 1 ve 3 numaralı küreler; dominant kürelerdir, hâkim kürelerdir ve bu küreler aynı istikamette döndüğü zaman istikamet lineerdir (doğrusaldır). Bütün nötrinolar doğru bir çizgi üzerinde, hiçbir âleme ait olmadıkları için sonsuz hızla hareket ederler.

Bir nötrinonun 1. küresi sağa dönüyorsa 2. küresi sola, 3. küresi gene sağa, 4. küresi sola döner. Bir elektron da bir nötrinonun vasıflarının yapı itibarıyla aynına sahiptir ama küreler ters yönde çalışır. 1 numaralı küre gene misal verdiğimiz nötrinoda olduğu gibi sağa dönüyorsa 2 numaralı küre mutlaka sola dönecektir. Ama 3 numaralı küre nötrinoda gene sağa döndüğü hâlde (1. küre gibi sağa döndüğü hâlde), elektronda sola dönüyor. Yani 1 ve 3 numaralı küreler; dominant küreler ters istikamette çalışıyor. Elektronda da 4 numaralı küre üçüncünün tersi istikamette yani sağa dönüyor, nötrinonun tersi. Yani nötrinonun 3 ve 4 numaralı küreleri ile elektronun 3 ve 4 numaralı küreleri birbirinin tersi istikamette dönüyorlar; 3 de ters, 4 de ters.

İşte bu sebeple bütün nötrinolar, lineer istikametin sahibidirler ve hiçbir âleme ait olmadıkları için sonsuz hızda hareket ederler. Ama elektronlar mutlaka bir âleme aittirler ve dominant küreler ters istikamette döndüğü için sonsuz hızları ışık hızının altına düşmüştür ve lineer olan momentum, açısal momentuma veya dairesel momentuma dönüşmüştür.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, yaratılışta sadece bu farklılık var. Enerji ile maddeyi birbirinden ayıran şey, elektronların ve enerji partikülleri olan nötrinoların 3 ve 4 numaraları kürelerindeki değişiklik. Toprak da elektronlardan oluşmuştur; yani aslında fizik vücutlar arasında farklılık yok. Ama insan, meleklerden de cinlerden de üstündür. Neden? Çünkü Allahû Tealâ bu âyette onu söylemiyor; ama bir başka grup âyette ki bu geçmişti evvelki derslerimizde, Allahû Tealâ diyor ki: “Biz şimdi Âdem (A.S)’ı topraktan yarattık. Şimdi ona ruh verdik.” Ruh verdikten sonra Âdem (A.S)’a Allahû Tealâ diyor ki: “Şimdi onun önünde secde edin.”

15/HİCR-29: Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!


Ruh vermişse ne olmuş? Ruh vermişse Âdem (A.S), bütün mahlûklardan üstün olmuştur. Neden? Hiçbir mahlûkta Allah’ın üfürdüğü bir emanet, Allah’a tekrar geri dönebilecek olan bir emanet mevcut değildir ama Âdem (A.S)’da ve hepinizde bu mevcuttur. Bütün insanlar, Allah’ın ruhuna sahip oldukları için ve kâinatta başka hiçbir mahlûkta, insanın dışında hiçbir mahlûkta ruh emaneti mevcut olmadığı için insan en üstün mahlûktur. Şimdi burada iblis gene hile yapmak istiyor. “Beni enerjiden yarattın, onu çamurdan yarattın (topraktan yarattın). Ben enerjiden yaratıldığıma göre ondan üstünüm.” diyor. “Bu, Senin topraktan yarattığın kimseye mi secde edeceğim?” diyor.

Allah razı olsun.
Ve İsrâ Suresinin 62. âyet-i kerimesi:

Bismillâhirrahmânirrahîm

17/İSRÂ-62: Kâle e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).

(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.”


kâle: Dedi (ki).
e: …mi.
raeyte-ke: Senin görüşün.
hâzâ: Bu.
ellezî: Ki o.
kerremte: Sen yücelttin, kerim kıldın, üstün kıldın, şerefli kıldın.
aleyye: Bana, benim üzerime.
le in ahharte-ni: Gerçekten eğer beni ertelersen.
ilâ yevmil kıyâmeti: Kıyâmet gününe.
le ahtenikenne: Muhakkak ben ele geçireceğim, kumanda edeceğim, bana tâbî kılacağım.
zurriyyete-hu: Onun soyunu, zürriyetini.
illâ: Ancak, başka, hariç.
kalîlen: Az.
”Az bir kısmı hariç, onların çoğunu bana tâbî kılacağım.”

Cümlecikler:

kâle e raeyteke hâzâ: (İblis) dedi ki: Senin görüşüne göre bu mu?
ellezî kerremte aleyye: Benim üzerime benden daha mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse (Mükerrem; ikram edilmiş, şerefli kıldığın kimse).
le in ahharteni: Eğer beni tehir edersen (ertelersen).
ilâ yevmil kıyâmeti: Kıyâmet gününe kadar.
“Kıyâmet gününe kadar beni yaşatırsan.”

le ahtenikenne zurriyyetehû: Onun zürriyetinden (neslinden) mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.
illâ kalîlen: Pek azı hariç.

Cümlecikleri cümle hâline getiriyoruz:

“(İblis) dedi ki: Senin görüşüne göre benim üzerime (benden) daha mükerrem kıldığın (ikram edilmiş, şerefli kıldığın) kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe kadar tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.”

İblisle insanın mukayesesi. İblis: “Benden daha mükerrem kıldığın (şerefli kıldığın, kendisine ikramda bulunduğun), Senin görüşüne göre bu mu (bu topraktan yarattığın kişi mi?)” diyor.

İblisin nefsi, Allahû Tealâ’nın huzurunda olmasına rağmen onu dehşetli rahatsız ediyor. Ve Allahû Tealâ’nın huzurundan bu sebeple kovuluyor. Ve intikam almayı bir hedef hâline getiriyor iblis. “Beni kıyâmet gününe kadar tehir et.” diyor, “Geciktir, kıyâmet gününe kadar yaşat. Bütün onun neslini, binlerce, on binlerce yüz yıl sürecek olan o insan adı verilen mahlûkların pek azı hariç, büyük kısmını kendime benzeteceğim.”

Burada çok açık bir şekilde yarısından fazlasını demiyor iblis, “Pek azı hariç, hemen hepsini.” diyor. Onun için her zaman söyleriz ki; insanların %90’nından fazlası ne yazık ki hep şeytanla birlikte cehenneme gidecekler. %10’dan çok daha az insan, Allah’ın resûllerine, nebîlerine, Allah’ın velîlerine uyanlar, onlar için cennet söz konusu. İfade: “Pek azı hariç hepsini.” Gerçekten de iblis sözünü yerine getiriyor.

Allahû Tealâ, Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde: “Şeytan, kıyâmet günü insanlara olan vaadini yerine getirdi.” diyor, “Mü’minleri oluşturan bir tek fırka hariç, geri kalan bütün fırkalar şeytana kul oldular.”

Sadece Sıratı Mustakîm’in üzerinde olan mü’minler, sadece onlar hariç.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).

Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


Ve 63. âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

17/İSRÂ-63: Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ(mevfûran).

(Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Git! Artık onlardan kim sana tâbî olursa, o zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak cehennemdir.”


kâlezheb (kâle izheb): “Git” dedi.
fe men: Artık kim.
tebia-ke: Sana tâbî oldu.
min-hum: Onlardan.
fe: O zaman, artık, öyleyse.
inne: Muhakkak ki.
cehenneme: Cehennem.
cezâu-kum: Sizin cezanız.
cezâen: Ceza olarak.
mevfûran: Eksiksiz, tam.

kâlezheb: (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): Git.
fe men tebiake minhum: Artık onlardan kim sana tâbî olursa.
fe inne cehenneme cezâukum: O zaman muhakkak ki sizin cezanız cehennemdir.

Yani: “Onlarla beraber senin cezan cehennemdir.” diyor Allahû Tealâ.

cezâen mevfûrân: Eksiksiz bir ceza olarak.

Ve cümlecikleri toparlıyoruz:

“(Allahû Tealâ şöyle buyurdu): Git! Artık onlardan kim sana tâbî olursa, o zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak cehennemdir.”

”Git.” diyor Allahû Tealâ, huzurundan kovuyor. İblisi huzurundan kovuyor.

Sevgili kardeşlerim, iblise tâbî olmak demek, fizikî olarak iblise tâbiiyetini beyan etmek değildir. İblisin dediklerini yapan kişiler, Allah’ın emirlerini yapmayanlardır. Allah’ın yasaklarını yapan kişiler, gene iblise tâbî olanlardır. Kim Allah’ın emirlerini gerçekleştirmez, yasak ettiği fiilleri işlerse onlar, nefslerinin ve şeytanın kurbanı olmuşlardır.

Evet, peki kim bundan kurtulabilir? Allah’a ulaşmayı dileyenler kurtulabilir. Allah’a ulaşmayı dileyen herkesin şeytanla ilişkisini kesiyor Allahû Tealâ. Ne zamana kadar? O kişiyi ruhen Kendisine ulaştırıncaya kadar. Yani kişi 3. basamakta Allah’a ulaşmayı diler. 21. basamağa kadar Allah, onu muhafaza altına alır. Ulaşmayı dileyen herkesi, şeytandan Allah kurtarır. Ve iblis, Allah’ın bu sözünü insanlara unutturabilmek için bütün mukaddes kitapları insanların gözlerinden ırak kılmaya çalışmış. Kur’ân-ı Kerim’i de insanlar ona bakmasınlar diye, insanlara asırlar boyunca yazdırdığı, ön ayak olarak yazdırdığı yüzlerce kitapla insanların Kur’ân-ı Kerim’le ilişkisini kesmiş, yok etmiş. Bugün insanlar artık Kur’ân’a bakmıyorlar. Bugün insanlar, Kur’ân’ı bir müracaat kitabı olarak düşünmüyorlar. “Biz” diyorlar, “Kur’ân’ı anlayamayız. Kur’ân’ı anlayanlar, bunca kitap yazmışlar, işte biz, o kitaplardan okuruz ve cehenneme gideriz.” Elbette, cehenneme gideriz sözünü söylemiyorlar. “O kitaplardan okuyup anlarız ve kurtuluruz.” diyorlar. Ama gidecekleri yer, ne yazık ki cehennem.

Sevgili kardeşlerim, bu, dünyanın; kâinatın trajedisidir, faciasıdır. İnsanlar, Allah’ın emirlerinden şeytan tarafından özellikle habersiz kılınıyor. Şeytanın sözü var: “İnsanların çoğunu yoldan çıkaracağım, kendime tâbî kılacağım.” diyor. Kendisiyle beraber cehenneme giren herkes, şeytana bilerek veya bilmeyerek tâbî olmuştur. Ya da doğuştan itibaren içinde bulunduğu dalâletten kurtulamamıştır. Kurtulmanın sadece bir tek yolu var: Allah’a ulaşmayı dilemek. Dilemeyen insanın kurtulması mümkün değildir. Dilemeyen kişi, mutlaka iblise tâbî olmuş durumdadır. Yani Allah’ın tesiri, iblisin tesirinden daha az o kişi üzerinde. O kişinin Allah’ın emirlerini ve yasaklarını yerine getirmek konusundaki başarısı, şeytanın emirlerini ve yasaklarını yerine getirmekteki başarısından çok daha az. Bir başka ifadeyle Allah’ın emirlerini çiğniyor, yasaklarını işliyor; yani şeytanın dediklerini yapmış oluyor çoğunlukla.

Unutmayın, şeytan sadece nefsinizin afetlerine tesir edebilir ve nefsinizin afetlerine o tesiriyle eğer öğrenemezseniz Kur’ân-ı Kerim’i, asıl ifadesiyle Allah’a ulaşmayı dileyemezseniz şu dünya hayatını yaşarken, o zaman cehenneme gitmekten asla kurtulamazsınız. İşte bugün üniversitelerde öğretilmeyen bir ilmi, biz sizlere öğretiyoruz. Hiçbir üniversite, Allah’a ulaşmayı dileyen bir insanın, şeytanın sultasından sıyrılacağı ve mutlaka Allah’ın cennetine gireceği konusu öğretilmez. Sevgili kardeşlerim, iblis asırlardan beri yazdırdığı kitaplarla insanlara gerçeği unutturmayı başarmıştır.

Allah razı olsun.

Ve İsrâ Suresi 64. âyet:

17/İSRÂ-64: Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûran).

“Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket). Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaadet.” Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir.


vestefziz (ve istefsiz): Ve aldat, rahatsız et.
men isteta’te: Kime güç yetirirsen.
min-hum: Onlardan.
bi savti-ke: Sesinle.
ve eclib: Ve bağırarak sevk et (yönlendir).
aleyhim: Onların üzerine.
bi hayli-ke: Senin atlılarınla.
ve recili-ke: Ve senin yayaların.
ve şârik-hum: Ve onlara ortak ol.
fî el emvâli: Mallarda.
ve el evlâdi: Ve evlâtlarda, çocuklarda.
vaid-hum: Onlara vaat et.
ve mâ yaidu-hum: Ve onlara vaadettiği şeyler.
eş şeytânu: Şeytan.
illâ: Ancak, fakat.
gurûren: Aldanma, aldatma.

Şimdi cümleciklere geçiyoruz:

vestefziz: Ve aldat.
menisteta’te minhum: Onlardan güç getirdiklerini (aldat).
bi savtike: Sesinle.
ve eclib aleyhim: Ve onları bağırarak yönlendir (cehenneme yönlendir, cehenneme sevk et).
bi haylike ve racilike: Atlıların ve yayalarınla.
ve şârikhum: Ve onlara ortak ol.
fîl emvâli vel evlâdi: Evlâtlarında ve mallarında.
vaıdhum: Onlara yalan şeyler vaadet.
ve mâ yaiduhumuş şeytânu: Ve şeytanın vaadettikleri değildir.
illâ gurûrân: Bir gururdan, aldatmadan başka bir şey değildir.

Allahû Tealâ buyuruyor, cümlecikleri cümleler hâline getiriyoruz:

“Ve onlardan güç yetirdiklerini (gücünün yettiklerini) sesinle aldat. Atlıların ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevk et). Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaadet. Şeytanın vaadettikleri gururdan (aldatmadan) başka bir şey değildir.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Allahû Tealâ ne diyor şeytana? “Onlara vaadet.” diyor, “Onları aldat atlılarınla, yayalarınla aldat.”

Şeytan, insanı neyle aldatır? Yalanlarıyla aldatır. Dünya hayatını güzel göstererek, insanları haram kazanca yöneltir; fuhşu güzel gösterir, insanları zinaya sürükler. Ve şeytan, putperestleri putların kendilerine şefaat edeceği yalanıyla putlara taptırır. Ve bir başka husus; Allahû Tealâ’nın âyetlerini vasıta olarak kullanıp insanları affedileceklerine inandırmak. Allahû Tealâ diyor ki: “Bırakınız küçük günahları, büyük günahların sahipleri bile Allah’tan ümitlerini kesmesinler.” diyor Allahû Tealâ.

“Büyük günahların sahipleri dâhi Allah’tan ümitlerini kesmesinler.” diyor.

39/ZUMER-53: Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."


Yani? Yani iblis, bu âyeti kullanarak insanlara diyor ki: “Bak, Allah bütün günahlarını affedecek. Sen istediğin kadar günah işleyebilirsin.”

Eğer insanları şeytan buna inandırırsa ki reenkarnasyon palavrasının arkasında bu vardır. Orada iblis, bu inançtan, bu ifadeden faydalanarak orada söylüyor: “Allah âdildir. Eğer bu dünyada bir kısım insanlar dünyaya sakat geliyorsa, bir kısım insanlar hastaysa, bir kısmı sağlıklıysa, bir kısmı körse, sağırsa, dilsizse orada adaletsizlik vardır. Allah ise âdildir. Öyleyse sizi tekrar tekrar dünyaya getirecektir, binlerce defa. Ve her seferinde adalet biraz daha teessüs edecektir. Evvelce hasta gelen, kör olan, sakat olan insanlar sağlam olarak dünyaya gelecektir. Bu devrede fakir olanlar gelecek devrede zengin olacaktır. Böylece adalet tahakkuk edecektir ve herkesin ruhu her gelişinde biraz daha düzelecektir.” İblis, “ruh” diyor adına, nefsten bahsediyor aslında. “Neticede öyle bir gün gelecektir ki; binlerce defa hayata geldikleri için insanların bütün afetleri düzelmiş olacaktır ve böylece Allahû Tealâ kıyâmeti koparacaktır. Herkes de mutlaka Allah’ın cennetine girecektir.” Evet, sevgili kardeşlerim, insanlardan büyük bir kesim bu palavralara inanıyorlar. Reenkarnasyona inanıyorlar. Tekrar tekrar, insan nefsinin yeni yeni cesetlerde, yeniden dünyaya geleceğine inanıyorlar ve bunların hepsi şeytanın palavralarıdır. İşte böyle bir dizayn içerisinde iblis, insanları devamlı kandırmaya çalışır. Ne yazık ki insanların büyük değil, çok büyük bir kesimini, %90’dan fazlasını bu palavralarıyla kandırmayı başaracaktır. Şu anda da başarmıştır, bugün de başarmıştır yani, dün de başarmıştır, geçmiş bütün zaman devrelerinde ve yakın gelecek için de aynı şey söz konusu. İnsanların çoğu şeytanın bu tuzağına mutlaka düşeceklerdir.

Ve 65. âyet-i kerime:

17/İSRÂ-65: İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultânun, ve kefâ bi rabbike vekîlâ(vekîlen).

Muhakkak ki Benim kullarımın üzerinde, senin bir sultanlığın (yaptırım gücün) yoktur. Ve senin Rabbin, vekil olarak kâfidir (yeter).


inne: Muhakkak (ki).
ibâdî: Kullarım.
leyse: Değil(dir), yoktur.
leke: Senin.
aleyhim: Onların üzerine.
sultânûn: Sultanlık, yaptırım gücü.
ve kefâ bi: Ve yeterli, kâfi.
rabbi-ke: Senin Rabbin.
vekîlen: Vekil olarak.

inne ibâdî leyse leke aleyhim sultânun: Muhakkak ki Benim kullarım üzerinde, senin bir sultanlığın (yaptırım gücün) yoktur.
ve kefâ bi rabbike vekîlen: Ve senin Rabbin, vekil olarak kâfidir (yeter).

Allahû Tealâ diyor ki:

“Muhakkak ki Benim kullarımın üzerinde, senin bir sultanlığın (yaptırım gücün) yoktur. Ve senin Rabbin, vekil olarak (yeter).”Şeytanın da Rabbi.

İnsanların Rabbi, şeytanın da Rabbi. Ve şeytana değil, Allah’a tevekkül etmemiz emrolunuyor. Neden şeytanın, insanların üzerinde yaptırım gücü yoktur? Çünkü şeytan, sadece nefsin afetlerine tesir edebilir. Nasıl bir tesir? Şeytanın talebiyle nefsin afetlerinin talebi aynıdır: Allah’ın emirlerini yapmamak, yasak ettiği fiilleri işlemek. Bu bir yaptırım gücü değildir. İblis teklif eder, süsler. Nefsin afetleri zaten ona teşnedir, zaten Allah’ın yasak ettiği fiilleri işlemek istiyor. Nefsin afetlerinin yapısı, zaten Allah’ın emrettiklerini yapmamak istiyor. İblisin de söylediği bu. Onları biraz daha süsleyerek, nefsin afetlerini, zaten söylediğimiz istikamette teşkilatlanmış olan, yaratılmış olan nefsin afetlerini biraz daha azgın hale getiriyor iblis. Tesiriyle onların istemediği bir şeyi yaptırmış değil. Nefsin afetleri, zaten şeytan ne istiyorsa onu yapmaya göre programlanmış. Dolayısıyla bu bir yaptırım gücü değildir. Bir tesir, süslü gösterme ve sonuçta insanların onu gerçekleştirmesi.

Öyleyse dikkat edin ki; şeytan sadece teklif eder. Bu teklifi insanlar yapar. Nitekim cehennemde şeytanın insanlara söylediğine dikkatle bakın: “Allah da size vaadlerde bulundu, ben de bulundum. Allah vaadini yerine getirdi. Ben getirmedim, ben şeytanım. Ben size zorla hiçbir şey yaptırdım mı? Yaptırmadım. Öyleyse bana kızmayın. Kendi nefslerinize kızın.” İblisin kıyâmet günü cehennemde bütün insanlara ve cinlere ve şeytanlara söyleyeceği sadece budur.

14/İBRÂHÎM-22: Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe vaadekum va’del hakkı ve vaadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrihiyy(musrihiyye), innî kefertu bi mâ eşraktumûni min kabl(kablu), innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).

Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”


Öyleyse yaptırım gücü yok. Kimseye iblis, onun rızası hilafına, iradesi hilafına bir şey yaptıramaz; ama insanları kandırır yalan söyleyerek. Zaten nefsleri de aynı şeyleri yapmak istediği için, insanların büyük kısmı kolayca zaten yapmak istedikleri şeyi yaparlar yani devamlı günah işlerler.

Ve 66. âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

17/İSRÂ-66: Rabbukumullezî yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlihî, innehu kâne bikum rahîmâ(rahîmen).

Sizin Rabbiniz ki; O, onun fazlından (nasip) arayasınız diye denizde gemileri sizin için sevkeder (yüzdürür). Çünkü O, size rahmet edicidir.


rabbu-kum: Sizin Rabbiniz.
ellezî: Ki o.
yuzcî: Sevk eder.
lekum: Sizi, sizin için.
el fulke: Gemiler.
fî el bahri: Denizde.
li tebtegû: Aramanız için.
min fadli-hi: Onun fazlından.
inne-hu: Muhakkak ki o, çünkü o.
kâne: Oldu.
bi kum: Size.
rahîmen: Merhametli, rahmet eden, rahmet nuru gönderen.

Cümlecikler:

rabbukum: Sizin Rabbiniz.
ellezî yuzcî lekumul: Ki O, sizin için sevkeder (yüzdürür).
fulke fîl bahri: Denizde gemiler.
li tebtegû min fadlihî: Onun fazlından (nasip) arayasınız diye.
innehu kâne bikum rahîmen: Çünkü O, size rahmet edicidir.

Cümleciklerin neticesi:

“Sizin Rabbiniz ki; O, O’nun fazlından arayasınız diye (nasip arayasınız diye) denizde gemileri sizin için sevkeder (yüzdürür). Çünkü O, size rahmet edicidir (rahmet nuru gönderendir).”

Yani siz Allah’a ulaşmayı dilediğiniz andan itibaren, sizi kurtuluşa ulaştıracak olan rahmetini sizin üzerinize yollayan O’dur. Sadece Allah’ın rahmetine muhatap olanlar kurtulabilirler. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişiye, Allah’ın rahmeti ulaşmaz. Allah’ın rahmeti, onların üzerinde bir tesir icra etmez.

Dikkat edin: Kim Allah’a ulaşmayı dilerse; Rahîm esması Allahû Tealâ’nın, sadece onların üzerine gelir, onların gözlerindeki hicab-ı mestureyi, onların kulaklarındaki vakrayı, onların kalplerindeki ekinneti alır, yerine ihbat koyar, onların kalplerinin nurunu, nur kapısını Allah’a çevirir, onların göğüslerinden kalplerine nur yolunu açar, onları huşûya ulaştırır, onlara mürşidlerini gösterir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlere bütün bu işlemleri yapan, Allah’ın Rahîm esmasıdır. Ve O’nun Rahîm esması olmaksızın hiç kimse kurtulamaz.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, bir Kur’ân-ı Kerim Tefsiri dersi daha burada noktalanıyor.

Dikkat edin ki, bu Rahîm esması Allahû Tealâ’nın, hep merhamet kelimesiyle ifade edilmiştir. Asıl unsur hep insanlardan gizlenmiştir. Allah’ın Rahîm esması, size 10 tane ihsan sağlar, eğer siz Allah’a ulaşmayı dilemişseniz. Dilemediniz, hiçbir zaman Rahîm esması sizin üzerinize tecelli etmez. Siz sadece Rahmân esmasına muhatap olursunuz ve o esma size üzerinizde hiçbir pozitif tesir icra etmez, sizi asla Allah’a ulaştırmaz.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allâhû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını, Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşalllah burada tamamlamak istiyoruz.

Allah, hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali M İ H R