}
Nûr Suresi 01-11 (Âyetlerin Sırları) 21.05.2003
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 106517

 

SOHBETİN ADI: NÛR SURESİ 1-11. ÂYETLER
TARİH: 21.05.2003

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sevgili öğrenciler, bir Kur’ân-ı Kerim Tefsiri dersinde daha inşaallah birlikteyiz.

Nûr Suresinin 1. âyet-i kerimesiyle inşaallah başlıyoruz:

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm,bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-1: Sûratun enzelnâhâ ve faradnâhâ ve enzelnâ fîhâ âyâtin beyyinâtin leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

(Bu), Bizim indirdiğimiz ve (bazı âyetlerini) farz kıldığımız bir suredir. Ve onun içinde delillerle açıklanmış âyetler indirdik. Umulur ki, böylece tezekkür edersiniz.

    
Kelimeler:

sûratun: Bir suredir.
enzelnâ-hâ: Onu Biz indirdik.
ve faradnâ-hâ: Ve onu Biz farz kıldık.
ve enzelnâ: Ve Biz indirdik.
fî-hâ: Onun içine içinde.
âyâtin: Âyetler.
beyyinâtin: Apaçık, delillerle açıklanmış.
lealle-kum: Umulur ki böylece siz.
tezekkerûne: Tezekkür edersiniz.

Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Bu, Bizim indirdiğimiz ve farz kıldığımız bir suredir. Ve onun içinde delillerle açıklanmış âyetler indirdik. Umulur ki böylece tezekkür edersiniz.”

Allahû Tealâ Nûr Suresini indiriyor, içinde birtakım farzlar var. “Ve bazı âyetlerini farz kıldığımız bir suredir. Ve onun içinde âyetler indirdik.” diyor Allahû Tealâ, “Apaçık âyetler, delillerle açıklanmış âyetler.”

Beyyine; ispat vasıtası demek.

beyyinâtin: apaçık beyan edilmiş hem de ispat edilmiş mânâlarına geliyor. Bu Nûr Suresinin açılışı. İnsanların tezekkür etmesi için Allahû Tealâ burada bir işaret veriyor.

Nûr Suresinin 2. âyet-i kerimesi:
 

24/NÛR-2: Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel mu’minîn(mu’minîne).

Zaniye (zina yapan kadın) ve zani (zina yapan erkek); o zaman ikisinden herbirine yüz celde (yalnız cilde tesir edecek sopa) vurun. Eğer Allah’ın dînini (uygulama) konusunda, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onlara merhamet sizi tutmasın (size mani olmasın). Ve onların (ikisinin) azabına, mü’minlerden bir grup şahit olsun.


Allahû Tealâ kelimeleri ifade ediyor:

ez zâniyetu: Zina yapan kadın.
ve ez zânî: Ve zina yapan erkek.
feclidû (fe iclidû): O zaman, o takdirde vurun.
kulle vâhıdin: Her biri(ne).
min-humâ: İkisinden.
miete: Yüz (100).
celdetin: Yalnız cilde tesir edecek şekilde vurulan sopa.
ve lâ te'huz-kum: Ve sizi almasın, tutmasın, mani olmasın.
bi himâ: İkisine.
ra'fetun: Şefkat, merhamet.
fî dîni allâhi: Allah'ın dîni hakkında (konusunda).
in kuntum: Eğer siz olduysanız.
tu'minûne: Siz îmân ediyorsunuz, inanıyorsunuz.
bi allâhi: Allah'a.
ve el yevmi el âhırı: Ve ahir gün, ahiret gününe.
ve li yeşhed: Ve şahit olsun.
azâbe-humâ: İkisinin azabı.
tâifetun: Bir taife, bir grup.
min el mu'minîne: Mü'minlerden.

Zina yapan erkek ve zina yapan kadına Allahû Tealâ hangi cezanın verilmesi lâzımgeldiğini ifade ediyor. Şöyle oluyor mânâ: “Zaniye (zina yapan kadın) ve zani (zina yapan erkek); o zaman ikisinden herbirine yüz celde (yalnız cilde tesir edecek sopa) vurun. Eğer Allah'ın dînini (Allah'ın dînini uygulama) konusunda, Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onlara merhamet sizi tutmasın (size mâni olmasın). Ve onların (ikisinin) azabına, mü'minlerden bir grup şahit olsun.”

Burada bu cezanın herkesin önünde verilmesi emrediliyor. 100’er sopa, 100’er değnek; celde. Allahû Tealâ’nın emri böyle. Zina yapan erkek ve zina yapan kadın aralarında bir nikah münasebeti yokken bunu yapıyorlarsa o zaman burada Allahû Tealâ’nın vücuda getirilmesini istediği bir cezalandırma müessesesi var. Şahitler huzurunda zina yapan erkeğe ve kadına 100’er değnek vurulması, sadece cildi yaralayacak olan, daha alta tesir etmeyecek seviyede vurulan 100 tane değnek.

Nûr Suresi 3. âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-3: Ez zânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen vez zâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrikun, ve hurrime zâlike alâl mu’minîn(mu’minîne).

Zani (zina yapan erkek), zaniyeden (zina yapan kadından) veya müşrik olan kadından başkasını nikâhlayamaz. Ve zaniyeyi de, zani veya müşrik olan erkekten başkası nikâhlayamaz. Ve bu, mü’minlere haram kılınmıştır.


ez zânî: Zina yapan erkek.
lâ yenkihu: Nikâh yapmaz, nikâhlayamaz.
illâ: Den başka, hariç.
zâniyeten: Zina yapan kadın.
ev: Veya.
muşriketen: Müşrik olan kadın.
ve ez zâniyetu: Ve zina yapan kadın.
lâ yenkihu-hâ: Onu nikâhlayamaz.
illâ: Den başka, hariç.
zânin: Zina yapan erkek.
ev: Veya.
muşrikun: Veya müşrik olan erkek.
ve hurrime: Ve haram kılındı.
zâlike: Bu.
alâ: Üzerine.
el mu'minîne: Mü'minler
(Mü’minler üzerine haram kılındı.)

Bu, Kur’ân-ı Kerim’deki bir farz hüküm.

“Zani (zina yapan erkek), zaniyeden (zina yapan kadından) veya müşrik olan kadından başkasını nikâhlayamaz. Ve zaniyeyi de zani veya müşrik olan erkekten başkası nikâhlayamaz. Ve bu, mü'minlere haram kılınmıştır.”

Hiçbir mü’min zina yapan bir kadını nikahlayamaz mânâsına geliyor bu. Zina müessesesi Kur’ân-ı Kerim’de önemli bir yer işgâl ediyor. Zina eden erkek, zina eden bir kadını nikâhlayabilir veya müşrik olan bir kadını nikahlayabilir. Zina yapan kadını da ya zina eden bir erkek veya bir müşrik erkek nikâhlayabilir. Bu mü’minlere haram kılınmıştır. Yani zina yapanlarla evlenmek mü’minlere (Allah’a inanıp da Allah’a ulaşmayı dileyen herkese) haram kılınmıştır. Mü’min onlardır.

Nûr Suresinin 4. âyet-i kerimesi:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-4: Vellezîne yermûnel muhsanâti summe lem ye’tû bi erbaati şuhedâe feclidûhum semânîne celdeten ve lâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(ebeden), ve ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).

Ve muhsinlere (iffetli kadınlara), (zina suçu, iftira) atan sonra da dört şahit getiremeyenlere, o taktirde seksen celde (yalnız cilde tesir edecek sopa) vurun. Ve onların şehadetini (şahitliğini) ebediyyen kabul etmeyin. Ve işte onlar, onlar fasıklardır.


ve ellezîne: Ve o kimseler, onlar.
yermûne: Atarlar.
el muhsanâti: İffetli, namuslu kadınlar.
summe: Sonra.
lem ye'tû bi: Getirmezler.
erbeati: Dört.
şuhedâe: Şahitler.
feclidûhum (fe iclidû-hum): O zaman, o taktirde onlara celde vurun.
semânîne: Seksen (80).
celdeten: Yalnız cilde tesir edecek şekilde vurulan sopa.
ve lâ takbelû: Ve kabul etmeyin.
lehum: Onların.
şehâdeten: Şahitlik (şahitliğini).
ebeden: Ebediyyen.
ve ulâike: Ve işte onlar.
hum: Onlar.
el fâsikûne: Fasık olanlar, fasıklar(dır).

“Muhsinlere (iffetli kadınlara), (zina suçu yani iftira) atan sonra da dört şahit getiremeyenlere, o takdirde seksen celde (yalnız cilde tesir edecek olan sopa) vurun. Ve onların şehadetini (şahitliğini) ebediyyen kabul etmeyin. Ve işte onlar, onlar fâsıklardır.”
 
Öyleyse insanlar vardır, namuslu kadınlara, iffetli kadınlara zina suçu atarlar. Sonra da 4 şahit getiremezler. “O zaman 4 şahidi toplayamayan bu insanlara 80 değnek vurun (80 celde vurun).” diyor Allahû Tealâ.

Nûr Suresi, Kur’ân-ı Kerim’de cezaları dizayn eden bir sure olarak görünüyor.

“Ve onların şehadetini de şahitliğini de ebediyyen kabul etmeyin.” diyor.

Öyleyse bir erkeğin zani olması, bir kadının zaniye olması (zina yapan erkek ve zina yapan kadın olması) 4 şahide bağlı. 4 şahit yoksa suç taayyün etmez (suç oluşmaz).

Allahû Tealâ, bir taraftan zani ve zaniyeye ceza müessesesini öngörürken bu cezayı yiyecek olan insanların korumasını da gerçekleştirmiş. İnsanlara iftira atılmasına açık ve kesin bir şekilde mâni oluyor. Bir zina suçunun gerçekleşebilmesi 4 şahide bağımlı. 4 şahidin görmesi, görgü şahidinin olması, bir kişinin zani veya zaniye olması için mutlak olarak gerekli. 4 şahit yoksa o zaman suç ispat edilememiş oluyor. Burada, bu âyetlerde Kur’ân-ı Kerim’in ruhuna dair bir açıklama yok. Bunlar lafzî açıklamalar. Bu konunun uzmanları mutlaka bu konuda çok geniş bir bilginin sahipleridirler.  

Nûr Suresinin 5. âyet-i kerimesine ulaşıyoruz.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-5: İllâllezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Bundan sonra tövbe edip ıslâh olanlar (düzelenler) hariç. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).


illâ ellezîne: O kimseler hariç.
tâbû: Tövbe ettiler.
min ba'di zâlike: Bundan sonra.
ve aslehû: Ve ıslâh oldular.
fe: O zaman, o taktirde.
innallâhe: Muhakkak ki Allah.
gafûrun: Mağfiret eden(dir).
rahîmun: Rahîm olan, Rahîm esmasıyla tecelli eden(dir).

“Bundan sonra tövbe edip ıslâh olanlar (düzelenler) hariç. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm (Rahîm esmasıyla tecelli edendir)'dir.”

Kişi, diyelim ki zani olmuş. Erkek ve kadın; zina ettikleri 4 tane şahitle tespit edilmiş ve 100’er tane değneği iki taraf da yemişler. Ama eğer bundan sonra tövbe ederlerse, Allah’ın yoluna girerlerse, nefs tezkiyesine başlarlarsa ve böylece ıslah olurlarsa (nefsin, nefslerinin ıslahı söz konusu olursa) o zaman Allah Gafur’dur (mağfiret edendir). Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).

Öyleyse her zaman Allahû Tealâ’dan af dileyen, tövbe eden, yaptığı suçun affedilmesine sebep oluşturabiliyor. İslâm’da tövbe asıldır. Bir insan düşünün; en büyük günahları işlemiş, zina yapmış. Her günahı işlemiş birisi. Ondan sonra Allah’a ulaşmayı dilemiş. Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Allahû Tealâ, mutlaka mürşid önünde tövbeye ulaştırır. Tövbe ettiği an bütün günahları sevaba çevrilir. Zaten daha evvel günahları örtülür. Kişi Allah’a ulaşmayı dilerse mutlaka günahları örtülür; sevapları günahlarını aşar. O noktada artık o kişinin Allahû Tealâ tarafından sevapları günahlarını aşmıştır. İrşad makamının önünde kişi tövbe ettiği zamansa onun günahlarının örtülmesinin ötesinde bir defa daha günahları sevaba çevrilir. Yani Allah’ın affı her zaman hazırdır.

Nûr Suresinin 6. âyet-i kerimesi de şöyle:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-6: Vellezîne yermûne ezvâcehum ve lem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum fe şehâdetu ehadihim erbaû şehâdâtin billâhi innehû le mines sâdıkîn(sâdıkîne).

Ve zevcelerine (eşlerine) zina (iftirası) atanlar, kendilerinden başka şahitleri yoksa o zaman onların herbirinin şahitliği; kendisinin, muhakkak sadıklardan (doğru söyleyenlerden) olduğuna dair, dört defa Allah’a şahitlik (yemin) etmesidir.


Kelimeler:

ve ellezîne: Ve o kimseler, onlar.
yermûne: Atarlar.
ezvâce-hum: Onların eşleri.
ve lem yekun: Ve olmadı, yoktur.
lehum: Onların.
şuhedâu: Şahitler(i).
illâ: Den başka.
enfusu-hum: Onların kendileri.
fe: O zaman.
şehâdetu: Şahitlik.
ehadi-him: Onlardan biri, herbiri.
erbeû: Dört.
şehâdâtin: Şahitlikler.
bi allâhi: Allah'a.
innehû: Muhakkak ki o.
le: Muhakkak, mutlaka.
min es sâdıkîne: Sadıklardan, doğru sözlülerden.

Burada yeni bir hüküm getiriyor Allahû Tealâ: “Ve zevcelerine (eşlerine) zina atanlar (zina iftirası atanlar), kendilerinden başka şahitleri yoksa o zaman onların herbirinin şahitliği; kendisinin, muhakkak sadıklardan (doğru söyleyenlerden) olduğuna dair, dört defa Allah'a şahitlik (yemin) etmesidir.”

O zaman zevcelerine zina suçu atanlar için eğer kendilerinden başka şahit yoksa bu kişilerin Allah’ın huzurunda Allah’ı şahit göstererek 4 defa yemin etmeleri gerekiyor.

Kendisinin mutlaka sadıklardan, doğru söyleyenlerden olduğuna dair Allah’a yemin etmesi;  “Ben muhakkak ki doğruyu söyleyenlerdenim.” diyerek 4 defa Allah’a yemin etmesi söz konusu. Böyle bir konu.

Kişi burada kendisine şahitlik ediyor. Eşinin suç işlemiş olduğuna, başka şahidi olmadığı için kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair 4 defa yemin etmesi sözkonusu oluyor. Yani kişi, kendi kendinin şahidi oluyor. Ve 4 defa yemin ederek 4 şahit varmış gibi herbiri adına kendisi şahitlik etmiş oluyor.

Ve 7. âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-7: Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn(kâzibîne).

Ve (yeminin) beşincisi, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasıdır.


ve el hâmisetu: Ve beşinci.
enne: Olduğu.
la'nete allâhi: Allah'ın lâneti.
aleyhi: Onun üzerine.
in: Eğer.
kâne: Oldu.
min el kâzibîne: Yalan söyleyenlerden.

“Ve (yeminin) beşincisi, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lânetinin kendi üzerine olmasıdır.”

4 defa yemin yetmiyor. 4 defa yemin ediliyor. 4 tane şahit yerine kişi, sadece kendisi var. Başka şahit yok. Ve 4 defa yemin ediyor kişi; Allah’ı şahit göstererek yemin ediyor. Bu yeminine de yemin etmesi sözkonusu kişinin.

Kişi eşinin zina ettiğini tespit etmiş, görmüş. Şahidi yok. Ne lâzımdı? 4 şahit lâzımdı. 4 şahidin herbiri için bu kişi yemin ediyor. Allah’ın adını kullanarak, Allah adına yemin ediyor: “Yemin ederim ki bu zina fiilini işlemiştir. Allah adına ben şahidim.” Bu yemini 4 defa tekrar ediyor. Ve bu kişi bunu söylemekle kalmıyor, “Yemin ederim ki bu zina fiilini o kişi işledi” demek yetmiyor. Kendisinin her seferinde doğru söyleyenlerden olduğuna da şahitlik ediyor. “O, suçu işlemiştir. Muhakkak ki ben, Allah adına yemin ederim ki ben, hiç şüphesiz, muhakkak ki ben doğru söyleyenlerdenim, sadıklardanım.” diyor kişi.

4 defa yemin. Ama 5.’si, bir 5. yemin daha var. Böyle söyleyen kişi doğruyu da söylemiş olabilir, yalan da söylemiş olabilir. İkisi de mümkündür. Ama 5. yemin konuyu bitiriyor. Çünkü 5. yeminde diyor ki kişi: “Eğer ben yalan söyleyenlerden isem 4 defa doğru söylediğime dair yemin eden ben, yalan söyleyenlerden isem o zaman Allah’ın lâneti benim üzerime olsun.”

Allah’ın lâneti kişinin üzerine olduğu zaman kişinin günahlarının misliyle cezalandırılması sözkonusu olur. Öyleyse başkasına suç istinat etmek, Allah’ın katında o kadar kolay bir iş değil. Yemin giriyor devreye. Ve 5. yemin son derece önemli. “Eğer ben yalan söyleyenlerden isem, o zaman Allah’ın lâneti benim üzerime olsun.” diyor.

Biliyorsunuz; bir de Kur’ân-ı Kerim üzerine, Kur’ân’a el basarak yemin etmek sözkonusu. O yeminde 2 taraf biraraya geliyor. İkisi de Kur’ân’ların üzerine el basıyorlar. Ve diyorlar ki: “Allah’ın lâneti yalan söyleyenin üzerine olsun.”

Sevgili kardeşlerim, son derece önemli bir yemindir. Biz bu yemini birkaç defa yapmak mecburiyetinde kaldık. Allah’ın bize yazdırdığı kitaba inanmayan insanlar oldu. Onlarla karşılıklı Kur’ân-ı Kerim’in üzerine elimizi bastık. Ve dedik ki: “İki taraftan birisi yalan söylüyor. Allah’ın lâneti yalan söyleyenin üzerine olsun.” Ve ne yazık ki lânet onların üzerine oldu. Birer birer öldüler. Hiç sebep yokken, hastalık yokken o insanlar birer birer öldüler.

Sevgili kardeşlerim, Kur’ân’la şaka olmaz. Allahû Tealâ, o kitabı hak ile indirmiştir. Kur’ân, haktır. Hakkı söyler. Allahû Tealâ’nın Kitab’ı da Kur’ân’ı Allah katında en kıymetli Kitap’tır. Çünkü kâinatta hiçbir harfi değişmemiş olan tek (nebîlere indirilmiş olan Kitab’ların teki) O’dur. Ötekilerde ne yazık ki hep değişiklikler olmuş. Meselâ, İncil dediğimiz zaman bakıyoruz; Matta, Lukas, Markos ve Yuhanna olmak üzere 4 tane ayrı kişi tarafından yazılan İncil var. Ama Kur’ân-ı Kerim, 14 asırdan beri bir tek nüsha olarak dizayn edilir. Hiçbirinin diğerlerinden bir farklılığı mevcut değildir.

Burada da 5. yemin; eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasıdır.

Sevgili kardeşlerim, eğer doğru söylemiyorsanız sakın Kur’ân’ın üzerine el basarak yemin etmeyin. Cezası çok ağır olarak ödetilir. Bunu hepiniz bilmelisiniz.

Nûr Suresi 8. âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-8: Ve yedraû anhâl azâbe en teşhede erbaa şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn(kâzibîne).

Ve (zevcenin, kadın eşin), Allah’a dört defa onun (zevcin, erkek eşin) mutlaka yalancılardan olduğuna dair şahitlik (yemin) etmesi, ondan (kadından) azabı (cezayı) kaldırır.


ve yedraû: Ve savar, kaldırır.
an-hâ: Ondan (kadından).
el azâbe: Azap.
en teşhede: Şahitlik etmesi.
erbea: Dört.
şehâdâtin: Şahitlikler.
bi allâhi: Allah'a.
innehu: Muhakkak ki o.
le: Muhakkak, mutlaka.
min el kâzibîne: Yalan söyleyenlerden.

“Ve (zevcenin, kadının, eş olan kadının, karı kocadan karının), Allah'a dört defa onun (zevcin, erkek eşin, kocanın) mutlaka yalancılardan olduğuna dair şahitlik (yemin) etmesi, ondan (kadından) azabı (cezayı) kaldırır.”

Şimdi birincisi erkek, şahidi yok. Eşinin (karısının) kendisine asi olduğunun, kendisini aldattığının iddiasında olan bir erkek, şahidi yok. 4 defa diyor ki: “Ben doğruyu söylediğime yemin ederim ki bu kadın zanidir; zina yapmıştır.” 5. defa  yemin ediyor: “Eğer ben yalan söyleyenlerden isem Allahû Tealâ’nın lâneti üzerime olsun.” Başka bir şahit yok. O zaman kadın da yemin etmek imkânına sahip. Kadın da yemin ediyor, 4 defa. “Eşinin (kocasının) mutlaka yalancılardan olduğuna dair 4 defa şahitlik etmesi, yemin etmesi kadından cezayı kaldırır.” diyor Kur’ân-ı Kerim, Nûr Suresinin 8. âyet-i kerimesinde. Ama tabiatıyla 5. yemin gene gelecektir. Nitekim Nûr Suresinin 9. âyet-i kerimesinde o yemin geliyor; 5. yemin geliyor.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-9: Vel hâmisete enne gadaballâhi aleyhâ in kâne mines sâdikîn(sâdikîne).

Ve (yeminin) beşincisi eğer o (eşi), sadıklardan (doğru söyleyenlerden) ise Allah’ın gadabının (azabının) kendi üzerine olmasıdır.


ve el hâmisete: Ve beşinci.
enne: Olduğu.
gadabe allâhi: Allah'ın gadabı, öfkesi, azabı.
aleyhâ: Onun üzerine, kendi üzerine.
in: Eğer.
kâne: Oldu.
min es sâdikîne: Sadıklardan, doğru söyleyenlerden.

“Ve (yeminin) beşincisi, eğer o (eşi, kocası), sadıklardan (doğru söyleyenlerden) ise Allah'ın gadabının (öfkesinin, azabının) kendi üzerine olmasıdır.” diyor Allahû Tealâ.

Zinayla suçlanan kadının, önce kendisine zina isnat eden kocasının mutlaka yalancılardan olduğuna dair 4 defa yemin etmesi sözkonusu.

“O böyle söylüyor; ama yalan söylüyor.” tarzında bir yemin sözkonusu. 4 defa bu yemini yapan kadın 5. defa yemin etmek mecburiyetinde ki eğer o sadıklardansa, eşi (kendisine bu isnatı yapan eşi) doğruyu söyleyenlerdense, sadıklardansa o zaman Allah’ın gadabının (azabının) kendi üzerine olması söz konusu.

Böylece iki taraf da (başka şahidi olmayan bu iki taraf da) yemin etmiş olur. Koca, karısı hakkında o suçu işlemiş olduğuna dair müracaatını yapmış olmasına rağmen kadın üzerindeki ceza, 4 defa ve 5. defa da “Eğer o eşim sadıklardansa, doğruyu söyleyenlerdense” deyip  Allah’ın gadabının kendi üzerine oluğunu söyleyerek bu konuyu bitirir. Üzerindeki ceza davası düşer.

Allahû Tealâ, burada Kendisi şahit olarak devreye giriyor. Eğer kadın yalan söylüyorsa kadına daha cehenneme gitmeden evvel Allahû Tealâ ceza çektirir; ıstırap çektirir. Erkek yalan söylüyorsa ona ıstırap çektirir Allahû Tealâ.

Ve Nûr Suresinin 10. âyet-i kerimesi:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

24/NÛR-10: Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennellâhe tevvâbun hakîm(hakîmun).

Ve eğer sizin üzerinize Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı (cezaya uğrardınız). Ve muhakkak ki; Allah, tövbeleri kabul eden ve Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).


ve lev lâ: Ve eğer olmasaydı.
fadlu allâhi: Allah'ın fazlı.
aleykum: Sizin üzerinize.
ve rahmetu-hu: Ve onun rahmeti.
ve enne allâhe: Ve muhakkak ki Allah.
tevvâbun: (Ve) Tövbeleri kabul eden.
hakîmun: Hakim olan.

“ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu: Allah'ın üzerinize fazlı ve rahmeti olmasaydı.” Olmasaydı ne olurdu? İnsanlar cezaya uğrarlardı. “Ve muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).”

Allahû Tealâ’nın hüküm ve hikmet sahibi olduğunu ifade ediyor Allahû Tealâ.

Ve 11. âyet-i kerime:

24/NÛR-11: İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mâktesebe minel ismi, vellezî tevellâ kibrahu minhum lehu azâbun azîm(azîmun).

Muhakkak ki (Hz. Ayşe hakkında) ifk (iftira) ile gelenler, sizden bir gruptur. Sizin için onun bir şer olduğunu zannetmeyin. Hayır, o sizin için hayırdır. Onlardan herbirinin günahtan kazandıkları (cezalar) vardır. Ve onun büyüğünü yönetene (uydurup, yayana) büyük azap vardır.


innellezîne: Muhakkak o kimseler, onlar.
câû: Geldiler.
bi el ifki: İfk ile, uydurulmuş iftira ile.
usbetun: Birbirine destek olan insanlar topluluğu, bir grup.
min-kum: Sizden, içinizden.
lâ tahsebû-hu: Onu zannetmeyin.
şerren: Bir şerr.
lekum: Sizin için.
bel: Hayır.
huve: O.
hayrun: Hayırlıdır.
lekum: Sizin için.
li kullimriin: (Hepsi, herkes) Her biri için vardır.
min-hum: Onlardan.
mektesebe (ma iktesebe): Kazandığı şey.
min el ismi: Günahtan.
vellezî tevellâ: Ve çeviren, yöneten kimse.
kibre-hu: Onun büyüğü.
min-hum: Onlardan.
lehu: Onun için, ona vardır.
azâbun azîmun: Büyük azap.

“Muhakkak ki ifk (iftira) ile gelenler,” Hangi konuda? “(Hz. Ayşe hakkında) ifk ile (iftira ile) gelenler sizden bir gruptur. Sizin için onun bir şerr olduğunu zannetmeyin. Hayır, o sizin için hayırdır. Onlardan herbirinin günahtan kazandıkları (cezalar) vardır. Ve onun büyüğünü yönetene (uydurup, yayana) büyük azap vardır.

Bu konudaki bilgi şöyle:

Bu âyet, Hz. Ayşe'ye atılan iftira hakkında inzal olmuştur. Hicretin beşinci yılında Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in Benî Mustalıklara karşı yaptığı seferde Hz. Ayşe ona refakat etmiş. Dönüş yolunda kervanın mola verdiği sırada, özel bir durum için ayrılmış, dönünce de gerdanlığını düşürdüğünü farkedip onu aramak için geri dönmüştü. O sırada onu hevdecin (deve üzerine konan, üstü kaplı yuvarlak kafesin) içinde zannedip hevdeci, devenin üzerine koyup yola çıktılar. Kervan gidince Hz. Ayşe orada kalmıştı. Ordunun arkasından gelen ve kervanın geçtiği yolları kontrolle görevli Safvan onu bulunca devesini binmesi için ona vermiş ve kendi de yaya olarak kafileye yetişmişlerdir. Münafıklar bu olayı iftira vesilesi yaparak yaymışlardır. Bazı Müslümanlar da buna inanmışlardır. Bu olaydan haberi olmayan Hz. Ayşe, hastalandığı için babası Hz. Ebûbekir'in evinde kalmıştı. Arasıra Peygamber Efendimiz (S.A.V), onu ziyarete geliyordu. Daha sonra bu iftirayı duyan Hz. Ayşe çok üzülmüştü ve Allah'tan başka şahidi yoktu. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in onu ziyareti sırasında, vahiyle gelen bu âyet ile Allahû Tealâ Hz. Ayşe'yi aklamıştı.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, bir Kur’ân-ı Kerim dersimiz daha inşaallah burada tamamlanmış oluyor. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.

Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R