}
Allah Peygamberlerden Başkasına Vahyeder mi? 11.06.2006
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 110253

SOHBETİN ADI: ALLAH PEYGAMBERLERDEN BAŞKASINA VAHYEDER Mİ?
TARİHİ: 11.06.2006


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrolsun ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetindeyiz. Konumuz: Allah sadece peygamberlere mi vahyeder? Allahû Tealâ peygamberlerden başkasına vahyetmez mi?

Kur'ân-ı Kerim vahyettiğini söylüyor. Vahiy müessesesi, insanlar tarafından Kur'ân tamamen devre dışı bırakılarak farklı bir mecraya sürüklenmiş. Ve 14 asır sonra bugün ehli sünnet vel cemaat âlimlerinden bu tarafa genel kabul görmüş anlatım biçimlerinde net ve kesin olarak Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez. Hatta daha garip bir ifade ile Allah peygamber kabul ettikleri yalnız resûllerine vahyeder. Resûlleri peygamber olarak değerlendiriyorlar, bütün resûlleri.

Yani sevgili kardeşlerim! Her tarafı yanlışlarla dolu, Kur'ân’a tamamen ters düşen bir İslâm dîni anlayışı, bugün bütün dünyadaki İslâm ülkelerine hâkim olmuş ve insanlar geleneksel olarak kendilerinden evvelkilerin, kendilerine öğrettiklerini tekrar ediyorlar. Kur'ân’a bakmıyorlar, Kur'ân’ın temel hükümleri onlar için bir şey ifade etmiyor. Diyorlar ki: “Kur'ân’ı inceleyen âlimler var. O âlimler Kur'ân’ı bizlere ne kadar öğretmişse, biz o kadar Kur'ân biliriz.”

Sevgili kardeşlerim! Bundan 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) vardı ve O’na 23 yılda ceste ceste Kur’ân indirildi. 23 yıllık bir süreç içerisinde, 40 yaşından 63 yaşına kadar.  Dîn Kur'ân’dır. Kur'ân’a ters düşen bütün hurafeler, mutlaka İslâm’dan kaldırılmalıdır. Onlar dîni mahvetmiştir ve insanları şu anda İslâm âlemini cehennemden kurtulması mümkün olmayan bir mecraya sürüklemiştir. Bunu yüzlerce defa anlattık, ömrümüz boyunca da anlatmaktan geri durmayacağız. Dünyadaki İslâm’ı yaşayanları:

1- Dalâletten.
2- Küfürden.
3- Hüsrandan.
4- Âyetlerden gâfil olmaktan.
5- Şeytanın dostu olmaktan.
6- Şeytanın kulu olmaktan.
7- Gizli şirkten.

Hepsinden kurtarmak emrini aldık, Allahû Tealâ’dan. Ve Allahû Tealâ, hamdolsun ki; bu konudaki temel ilmi bize ulaştırmış durumda. Bu ilmi Allah’tan almayı, insanlar mümkün olmayan bir şey zannediyorlar. İşte bunun arkasında “Allah sadece peygamberlerine vahyeder, peygamberlerden başka kimseye vahyetmez.” inancı yatıyor.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ peygamberlerden başkasına vahyetmez mi? Kur'ân-ı Kerim diyor ki: “Vahyeder.” Âlimler diyor ki: “Vahyetmez.” Hangisi hâkim? Elbette Kur'ân-ı Kerim. Bütün âlimler, Kur'ân’a muhalif düşen, ters düşen bütün öğrendiklerini devre dışı bırakmak zorundadırlar. Sevgili kardeşlerim! 14 asır evvel Kur'ân’dan başka hiçbir şey yoktu sadece Kur'ân vardı ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe Ona ihtiva ettiler, Ona tâbî oldular. Bize de düşen Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sünnetini tatbik etmektir. O’nun sünneti Kur'ân’a ihtiva idi, biz de Kur'ân’a ihtiva ederiz.
 
Öyleyse şuanda İslâm âlemini kemiren, Kur'ân’a ters düşen neler varsa hepsini devre dışı bırakmak üzerimize farzdır. Ve bu bizim hayatımızdan daha kıymetli bir olaydır. İslâm’ı içine düştüğü bataklıktan kurtarmak üzere bir görev aldık, Allahû Tealâ’dan. Bu görevi gerçekleştirmek için buradayız.

Konumuz: Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez mi? Sadece peygamberlere mi vahyeder? Sualinin cevabını vermek. Allahû Tealâ peygamberlerden başkasına vahyeder ve şimdi size bunun bütün delillerini göstermek üzere buradayız. Allahû Tealâ, Hz. İsa (A.S)’ın havarilerine vahyetmiştir. Mâide Suresinin 111. âyet-i kerimesi. Diyor ki Allahû Tealâ havarilere:

5/MÂİDE-111: Ve iz evhaytu ilâl havâriyyîne en âminû bî ve bi resûlî, kâlû âmennâ veşhed bi ennenâ muslimûn(muslimûne).

Ve havarilere; “Bana ve Resûl'üme îmân edin.” diye vahyettiğim zaman, onlar da “Îmân ettik ve bizim (Hakk'a) teslim olduğumuza şahid ol.” demişlerdi.


“Ve iz evhaytu ilel havâriyyîne en âminû bî ve bi resûlî, kâlû âmennâ veşhed bi ennenâ muslimûn(muslimûne): “Bana ve Resûl'üme îmân edin.” diye vahyettiğim zaman onlar da  “Îmân ettik bizim Allah’a teslim olduğumuza şahid ol.” demişlerdi. Demek ki; Allahû Tealâ Hz. İsa (A.S)’nın havarilerine vahyetmiş. Nereye vahyetmiş; yere, göklere, dağlara. Evvelâ Zilzâl Suresinin 5. âyet-i kerimesine bakıyoruz:

99/ZİLZÂL-5: Bi enne rabbeke evhâ lehâ.

Rabbinin ona vahyetmesi ile.


“Bi enne rabbeke ehvâlehâ: Senin Rabbin yere vahyetti” diyor Allahû Tealâ. Arıya vahyediyor, Allahû Tealâ. Nahl Suresinin 68. âyet-i kerimesinde:

16/NAHL-68: Ve evhâ rabbuke ilân nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne).

Ve senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.


“Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne): Ve senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.” Allahû Tealâ yere vahyediyor, dağlara vahyediyor, havarilere vahyediyor, arıya vahyediyor. Bunların hiçbirisinin peygamber olduğunu kimse iddia edemez. Hz. Musa (A.S)’nın annesine vahyediyor, Allahû Tealâ. Tâhâ Suresinin 38 ve 39. âyet-i kerimelerinde diyor ki:

20/TÂHÂ-38: İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ.

Vahyedilecek şeyi annene vahyetmiştik.


“Vahyedilecek şeyi annene vahyetmiştik.”

20/TÂHÂ-39: Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun lehu, ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî.

(Onu sandığa koymasını, sonra onu denize (Nil Nehri’ne) bırakmasını (vahyetmiştik). Böylece deniz, onu sahile atsın, Benim ve onun düşmanı, onu alsın. Ve gözümün önünde (korumam altında) yetiştirilmen için sana, Kendimden muhabbet (sevgi) verdim.


“(Onu sandığa koymasını, sonra onu denize (Nil Nehri'ne) bırakmasını. Böylece deniz, onu sahile atsın, Benim ve onun düşmanı, onu alsın. Ve gözümün önünde yetiştirilmen için sana, Kendimden muhabbet verdim.” diyor Allahû Tealâ. Allahû Tealâ Hz. Musa (A.S)’nın annesine vahyediyor. Hz. Musa (A.S) elbette peygamberdi, Nebîydi. Ama onun annesi peygamber değildi, sadece bir peygamberin annesiydi. Öyleyse “Allahû Tealâ sadece peygamberlere vahyeder.” yanlışı burada bir defa daha kırılıyor. Kasas Suresinin 7. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ aynı konuyu şöyle söylüyor:

28/KASAS-7: Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en erdıîh(erdıîhi), fe izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve lâ tehâfî ve lâ tahzenî, innâ râddûhu ileyki ve câılûhu minel murselîn(murselîne).

Ve Musa (A.S)’ın annesine şöyle vahyettik: "Onu emzirmesini ve onun için korktuğu zaman onu nehre atmasını (bırakmasını). Ve sen korkma, mahzun olma (üzülme). Muhakkak ki Biz, onu sana döndüreceğiz. Ve onu mürselinlerden (resûllerden) kılacağız."


“Ve Musa (A.S)’ın annesine şöyle vahyettik: (Ve evhaynâ” diye başlıyor âyet-i kerime) Onu emzirmesini ve onun için korktuğu zaman onu nehre atmasını (yani bırakmasını). Ve sen korkma, mahzun olma, üzülme. Muhakkak ki; Biz, onu sana döndüreceğiz. Ve onu mürselinlerden, (gönderilmiş olan resûllerden kılacağız, elçilerden kılacağız).” Resûl elçi demek. Burada Allahû Tealâ’nın açık bir şekilde Hz. Musa (A.S)’nın annesine vahyettiği yer alıyor. Bu konuşmamızda, bu konudaki âyetleri birer birer gözden geçireceğiz. Allahû Tealâ Hz. Meryem’e vahyettiğini söylüyor. Âli İmrân Suresinin 47. âyet-i kerimesinde:

3/ÂLİ İMRÂN-47: Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun ve lem yemsesnî beşer(beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ yeşâ’(yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).

(Hz Meryem): “Rabbim, benim çoçuğum nasıl olur? Bana bir beşer dokunmadı” dedi. (Allah şöyle buyurdu): “İşte böyle, Allah dilediğini yaratır. Bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman, sadece ona “ol!” der, o hemen olur.”


“Hz. Meryem dedi ki: “Rabbim bana bir insan dokunmamışken nasıl çocuğum olur?” Allah’ta ona: “Öyledir ama Allah dilediği şeyi yaratır buyurdu.” Melekler, bir emri yerine getirilmesini istediği zaman ona ‘ol!’ der, o da olur.” Hz. Meryem’e Allahû Tealâ vahyediyor. “Allah dilediği şeyi yaratır.” şeklinde. Meryem Suresinin 22. âyet-i kerimesinde:

19/MERYEM-22: Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ(kasıyyen).

Böylece ona hamile kaldı. Bundan sonra onunla uzak bir mekâna (yere) çekildi.


“Böylece ona hamile kaldı. (Yani Hz. İsa (A.S)’ya hamile kaldı.) Bundan sonra onunla uzak bir mekâna çekildi.” Çekildiği yer İzmir’e yakın bir yer. Meryem Suresinin 23. âyet-i kerimesinde:

19/MERYEM-23: Fe ecâehâl mehâdû ilâ ciz’ın nahleti, kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ(mensiyyen).

Doğum sancısı onu, bir hurma ağacının gövdesine (sığınmaya) mecbur etti. “Keşke ben bundan önce ölseydim, unutularak unutulmuşların (arasına karışsaydım).” dedi.


“Doğum sancısı onu, bir hurma ağacının gövdesine (sığınmaya) mecbur etti. ‘Keşke ben bundan önce ölseydim, unutularak unutulmuşların (arasına karışsaydım).’ dedi.” Meryem Suresinin 24. âyet-i kerimesi:

19/MERYEM-24: Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen).

O zaman onun (Hz. Meryem’in) alt yanından, ona “mahzun olma (üzülme)” diye bir nida (geldi): “Rabbin, senin alt yanından bir su yolu kıldı (oluşturdu).”


“O zaman onun (Hz. Meryem’in) alt yanından, ona “mahzun olma (üzülme)” diye bir nida (geldi).”  Allahû Tealâ Hz. Meryem’e sesleniyor: “Rabbin senin alt yanından bir su yolu kıldı oluşturdu.” Hemen Hz. Meryem’in yanından bir suyolu oluşuyor, su akmaya başlıyor. Meryem Suresinin 25. âyet-i kerimesinde:

19/MERYEM-25: Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ(ceniyyen).

Ve hurma ağacının gövdesini üzerine silkele. Taze hurmalar senin üzerine düşsün, (orada) toplansın.


“Ve hurma ağacının gövdesini üzerine silkele. Taze hurmalar senin üzerine düşsün.”Allahû Tealâ konuşmaya devam ediyor. Meryem Suresinin 26. âyet-i kerimesi:

19/MERYEM-26: Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).

Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: “Muhakkak ki ben, Rahmân’a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım). Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.”


“Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: “Muhakkak ki; ben, Rahmân'a Allah’a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım yani konuşmayacağım.) Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.”
 
İşte Allahû Tealâ Hz. Meryem’e vahyediyor. Kaç âyette bunu söylüyor. Hz. Zekeriya’nın camii halkına hiç konuşmadan vahyetmesi söz konusu oluyor. Allahû Tealâ diyor ki Meryem Suresinin 11. âyet-i kerimesinde:

19/MERYEM-11: Fe harace alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).

Bundan sonra mihraptan kavmine (kavminin karşısına) çıktı. Böylece onlara, (Allah’ı) sabah akşam tesbih etmelerini vahyetti (konuşmadan, iç sesi ile duyurdu).


“Bundan sonra mihraptan kavmine (kavminin karşısına) çıktı. Böylece onlara, (Allah'ı) sabah akşam tesbih etmelerini vahyetti.” Üç gün konuşmama emri almıştı Allahû Tealâ’dan ve konuşmadı. Konuşmadan kalbindeki iç sesiyle, oradaki bütün kendisini mabette dinleyenlere, hepsine vahyetti. Tıpkı bugünkü camiler gibi o zamanda mihrap vardı.

Ve 7. faktör şeytanın vahyetmesi. Şeytan insana vahyeder mi? Elbette eder. Ve zaten bizi en çok hayret ettiren şeyde budur. Şeytanın insana vahyetmesine herkes inanıyor, ama Allah'ın herkese vahyetmesine kimse inanmıyor. Çünkü bir inanç gelişmiş: “Allah peygamberlere vahyeder, peygamberlerin dışında kimseye vahyetmez.” Bu saydıklarımızın hiçbiri peygamber değil. Bu 7.’si En’âm Suresinin 121. âyet-i kerimesinde:

6/EN'ÂM-121: Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le fısk(fıskun), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).

Ve üzerine Allah’ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Ve muhakkak ki; o fısktır. Ve şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler. Ve şâyet onlara itaat ederseniz (uyarsanız), mutlaka siz müşrikler olursunuz.


“Ve üzerine Allah'ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Ve muhakkak ki; o fısktır. Ve şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler.” Sahâbeyle mücâdele etmeleri için şeytan kendi dostlarına, sahâbenin karşısında olan herkes şeytanın dostu. “Sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler şeytanlar ve şayet onlara itaat ederseniz mutlaka siz müşrikler olursunuz, çünkü sizleri şirke düşürdüler.” diyor, Allahû Tealâ.

8. açıdan konumuza bakıyoruz. İnsanların arasından bir erkeğe Allahû Tealâ’nın vahyetmesi.

Diyor ki Allahû Tealâ A’râf Suresinin 63. âyet-i kerimesinde:

7/A'RÂF-63: E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum turhamûn(turhamûne).

Sizi uyarması ve takva sahibi olmanız için, içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? Ve böylece rahmet olunursunuz.


“Sizi uyarması ve takva sahibi olmanız için içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? Ve böylece rahmet olunursunuz.” Yûnus Suresinin 2. âyet-i kerimesi:

10/YÛNUS-2: E kâne lin nâsi aceben en evhaynâ ilâ raculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).

Onlardan bir adama, "insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri) müjdelemesi" için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi? Muhakkak ki onlar için, Rab’lerinin yanında (katında) sıddıklar makamı vardır. Kâfirler şöyle dediler: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”


“Muhakkak ki; bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır. Onlardan bir adama "insanları uyarması, âmenû olanları ( yani Allah'a ulaşmayı dileyenleri) müjdelemesi" için vahyetmemiz insanlara acaip mi geldi? Muhakkak ki; onlar için Rab'lerinin yanında sıddıklar makamı vardır. Kâfirler şöyle der: “Muhakkak ki; bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”

9. açıdan meselemize bakıyoruz, Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez mi? Vahyettiğini görüyoruz. Şûrâ Suresinin 51. âyet-i kerimesi:

42/ŞÛRÂ-51: Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).

Allah’ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.


“Allah’ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile.” Peki, Allahû Tealâ bütün insanlarla konuşursa yani tekellüm ederse, mükerleme olursa aralarında? Kelime kelimesi “yukellimehullâhu” geçiyor. Burada “kelâm” kelimesi, “kelime” kelimesi, “mükellim” kelimesi hepsi aynı kökten geliyor. “Allah'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl göndererek (yani Cebrail (A.S) göndererek). Allah, bilir ve hikmet sahibidir.”

10. açıdan bakıyoruz. Herhangi bir insana Allahû Tealâ âyet bile veriyor. A’râf Suresinin 175. âyet-i kerimesi:

7/A'RÂF-175: Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).

Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.


“Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.” Bırakınız herhangi bir insana Allahû Tealâ’nın konuşmasını, onunla konuşarak ona âyet vermesini, sonradan şeytanın hegemonyasına girecek olan bir insana bile Allahû Tealâ vahyetmiş, âyetler vermiş.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Tam 10 ayrı cepheden, Allahû Tealâ’nın insanlara vahyettiğini gördük, Kur'ân-ı Kerim’de. Öyleyse dîn adına ahkâm kesenlerin: “Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez.” inancını yerle bir edecek olan 10 tane âyet. Allahû Tealâ, Allah'ın peygamberlerden başka kimlere vahyettiğini, en açık bir biçimde anlatıyor. Bütün bunlar bir açıklama olarak sizlere ulaştırıldıktan sonra acaba hâlâ bu zavallı dînlerini bilmeyen âlimler, kendilerine Kur'ân-ı hedef alacakları yerde asırlardan beri insanların yazdıkları kitapları, bu kitaplardaki Kur'ân’a ters düşen hususları, doğru olduğunu düşünerek ve samimiyetle ona inanarak esas aldıkları için, İslâm âlemi bugün bu korkunç durumdadır.

İslâm âlemi, bugün İslâm olmayanlara köle olmuş durumdadır. Bütün İslâm ülkeleri, bir tek Türkiye hariç, bütün İslâm ülkeleri esaret altındadır. Arkasında ne vardır? Arkasında Allah'ın doğrularından, hakikatlerinden, Kur'ân’dan ayrılmak vardır. Şunu düşünemiyor muyuz sevgili izleyenler, dinleyenler? Bundan 14 asır evvel hiçbir delil yoktu, sadece Kur'ân vardı ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ömrü boyunca sadece Kur'ân-ı öğretti, sahâbeye.  Bugün artık Kur'ân’a tekrar dönmenin zamanıdır. Kur'ân hakikatlerini, hurafelerin yerine hâkim kılmanın zamanıdır ve bu haktır, Hakk’ın emridir, mutlaka yerine getirilmelidir.
 
Sevgili kardeşlerim! Bakıyoruz İslâm’a Allahû Tealâ 7 tane safha koymuş. Allah'a ulaşmayı dilemek! Allah'a ulaşmayı dilemeyi çabuk söyleyince; Allahlaşmak olarak alıyorlarmış, onun için artık arasını açarak söylemeye çalışıyoruz.

• Allah’a ulaşmayı dilemek, 1. safha. Farz, bütün sahâbe gerçekleştirmiş.
• Ruhu hayattayken Allah'a ulaştırmak üzere mürşide ulaşıp tâbî olmak, Kur'ân-ı Kerim’de farz, bütün sahâbe gerçekleştirmiş.
• Ruhu hayattayken Allah'a ulaştırıp teslim etmek, Kur'ân-ı Kerim’de farz. Bütün sahâbe gerçekleştirmiş.
• Fizik vücudu Allah'a teslim etmek, Kur'ân’da farz. Bütün sahâbe gerçekleştirmiş.
• Daimî zikre ulaşıp, ulûl’elbab olmak, Kur'ân’da farz. Bütün sahâbe gerçekleştirmiş.
• İhlâs makamının sahibi olup halis olmak, Tövbe-i Nasuh’a ulaşmak, Nasuh tövbesi ile tövbe etmek, Kur’ân-ı Kerim’de farz. Bütün sahâbe gerçekleştirmiş.
• Ve irşad olmuşlar. İhlâsa ulaşmak, irşad olmanın tamamlanması mânâsına geliyor. Kişinin ekmel olması, tamamlanması, kâmil hüviyete ulaşması, tekâmül edişi ve tekemmülü tamamlaması ve nihayet iradesini de Allah'a teslim ederek, Allahû Tealâ tarafından “İrşada memur ve müezzin kılındın!” cümlesiyle tayin edilmesi, farz, bütün sahâbe gerçekleştirmiş.

Şimdi soruyorum size ey dîn adamları! Biz bunları size Kur'ân âyetleriyle ispat edene kadar bunları bilen kimse kalmış mıydı aranızda? Hayır, çünkü insanlar asırlardan beri Kur'ân’ı terk etmişler onu rafa kaldırmışlar. “Biz Kur'ân’ı anlamayız, Kur'ân’ı âlimler anlar. Biz, onlar ne söylerse onu yaparız.” demişler. Sonuç ne olmuş? Sonuçta da İslâm gitmiş, İslâm ilmi bütünüyle kaybolmuş herşeyiyle, geriye İslâm’ın 5 tane şartı kalmış:

1- Namaz kılmak.
2- Oruç tutmak.
3- Zekât vermek.
4- Hacca gitmek.
5- Kelime-i şahadet getirmek.

İnsanlar kendilerine verilen o yanlış ve eksik ilim sebebiyle zannediyorlar ki; bunları yaparlarsa cennete gidecekler. Bunlar hedefler değil, bunlar vasıta. Bunlar amaç değil, araç, vasıta. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek. Sevgili kardeşlerim! Gerçekten İslâm âlemi çok feci bir vaziyette! Herşeylerini yitirmişler, kaybetmişler ve bu kaybettikleri şeyleri onlara hatırlattığımız için, Allahû Tealâ’nın bize olan bu öğretisi, birçok dîn âlimini rahatsız ediyor.

Oysaki ne olması lâzım? Ne olması lâzım? Biz sizlere; hidayeti Allahû Tealâ’dan öğrenerek O’nun bize öğretmesiyle, O’ndan öğrendik ve size öğrettik. İnsanlar neden böyle kitle halinde bize düşmanlar farkında mısınız? Sevgili izleyenler, dinleyenler! Çünkü onları kurtaracak olan sadece biziz ve şeytan bizi boy hedefi olarak göstermiş durumda. Ama güneş balçıkla sıvanmaz.

Mihr de güneştir ve batıdan, Amerika’dan doğmuştur. Sizlere şartlar ne olursa olsun, mutlaka hepinizi kurtuluşa ulaştıracak olan Kur’ân hakikatleri bu ömür devam ettikçe, bu can bu tende kaldıkça devam edecektir. Neticede göreceksiniz ki; İslâm gerçek hüviyetine dönecek. Bu dönüş ise dünya sulh ve sükûnunu mutlaka temin edecektir. Sevgili izleyenler, sevgili dinleyenler! Bugüne kadar sizlere önceden haber verdiğimiz herşey birer birer gerçekleşti. Bunu da söylüyoruz, dünya sulhu mutlaka kurulacaktır, arkasında biz olacağız diyoruz, bununda gerçekleşeceğini göreceksiniz. Neden? Çünkü bunu biz söylemiyoruz, O bize bildiriyor, biz sadece bir vasıtayız, bir aynayız, bir hoparlörüz, O’nun bize ulaştırdığı ilmi sizlere yansıtan bir ayna.

Anlamıyor musunuz 14 asır evvel onlar, 7 safhanın 7’sini de yaşadılar. Hepsi farz, bugün hiçbirisi dîn tatbikatında yok herkese ispat ediyoruz ki; 7 safha Kur'ân’da var, farz, bütün sahâbe gerçekleştirmiş, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte. Biz hepinizi Kur'ân’daki İslâm’a çağırıyoruz diyoruz ki: “İslâm sizin yaşadığınız şey değildir, 5 şarttan ibaret değildir, İslâm bir bütündür. Onlar 14 asır evvel Kur'ân’a dayalı olarak bu 7 safhanın 7’sinide yaşadılar ve siz bunlardan, bırakınız yaşamayı, hiçbirini bilmiyorsunuz bile.”

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bize sataşmalar bizi hiç mi hiç alâkadar etmez. Biz Allah'tan emri alırız, aynen yerine getiririz, hiçbir şeyde umurumuzda olmaz, işte bu kadar. Varsa bu ilmin üzerine leke sürmek isteyen birileri, işte meydan, bizim karşımıza çıksınlar konuşalım karşılıklı. Her yere teklifte bulunduk Diyanet İşleri Başkanlığı’na, üniversitelere yanlış diyoruz öğrendiğiniz ilim. Şimdi bir defa daha tekrar ediyoruz: “Siz ilmin sahibi değilsiniz, ilmin posasının sahibisiniz. Evvelâ kendinize yazık etmiyor musunuz? Bunca ilim öğrenmişsiniz; üniversitelerde doçent olmuşsunuz, doktor olmuşsunuz, profesör olmuşsunuz ama gideceğiniz yer cehennem.”

Bu can bu tende kaldıkça biz, sizi bu cehenneme doğru yürüyen 70 milyondan fazla insanı cehennemden kurtarmak üzere varız. Anlamıyor musunuz, neden incelemiyorsunuz söylediklerimizi? İnceleyip de doğru olduğuna inanlar neden susuyorsunuz? Bu ülkenin ve dünyanın kurtuluşu; sizin susmamanızla, konuşmanızla mümkündür. Korkmayın arkanızda Allah var! Biz korkuyor muyuz tek başımızayız, hepinize karşıyız, öğrendiğiniz herşey yanlış. Bu insanlar sizin bu yanlış ilminiz ile cehenneme doğru gidiyor, siz de gidiyorsunuz. Artık kendinize gelme zamanı değil mi? Dünyanın şu karmakarışık durumuna bir bakın! İslâm âlemi parça parça olmuş. Niçin olmuş? İslâm’ı yaşamadıkları için olmuş.

Ne zaman aklınız başınıza gelecekte söylediklerimizi tahkik edeceksiniz, hepsinin doğru olduğunu tespit edeceksiniz. Ne zaman bizimle beraber olacaksınız. Bu insanlar cehenneme doğru giderken siz sadece bakacak mısınız dîn adamları? Size ihtarlar gönderdik, hepsinin doğru olduğunu biliyorsunuz, neden susuyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Bir can söz konusu olan! Ne zamana kadar susacaksınız, ne zamana kadar vazifenizi yapmamanın o korkunç girdabında yaşayacaksınız? Bu insanlar cehenneme doğru gidiyorlar ve sizin yüzünüzden gidiyorlar, sustuğunuz için gidiyorlar, doğruları tahkik etmediğiniz için gidiyorlar. Hepinizin omuzlarınızda bütün söylediklerimizi tahkik etmek vazifesi var, dîn adamıysanız bunu yapmaya mecbursunuz.

Mecbursunuz çünkü cehenneme gideceklerin arasında siz de varsınız. Üstelikte onların cehenneme gitmesine sebebiyet veren âlimler olarak. Hepinize ihtar ediyorum aklınızı başınıza toplayın. Bu insanların, 70 milyondan fazla insanın, cehenneme doğru gitmesinden, cehenneme girecek olduklarından siz mesulsünüz. Bizden daha fazla mesulsünüz, biz hepinizin bize karşı olmasına rağmen bugüne kadar, 30 yıldır, bu vazifeyi sürdürdük. Hiçbir şeyden korkmadık, bir can var Allah için feda olsun.

Ama siz korkuyorsunuz! Neden korkuyorsunuz? Hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Allah'ın bunca güzelliği varken İslâm varken, İslâm’ı hiç yaşamayan insanların İslâm’ı yaşadıklarını zannederek cehenneme gitmeleri, sizi hiç üzmüyor mu? Kendinizi düşünmüyor musunuz? Onlarla beraber siz de cehenneme doğru yol alıyorsunuz farkında değil misiniz? Kimler bu söylediklerimizin aksini iddia edebilir ki; bırakınız ispat etmeyi hanginiz iddia edebilirsiniz söylediklerimizin yanlış olduğunu. Adam gibi karşımıza çıkın, kozlarımızı paylaşalım doğrunun ne olduğu ortaya çıksın. Halk, Allah'ın 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e yaşattığı o İslâm’ı, Kur'ân’daki İslâm’ı bekliyor ve buna mâni olan sizsiniz.

Bu konuların her tarafta artık açıkça konuşulması, tartışılması gerekir diye düşünüyoruz. Kur'ân’daki İslâm’ı söyleyen sadece biziz ve bize herkes sadece mâni olmaya çalışıyor. Neden? Farkında değil misiniz, şeytanın sizi nasıl kullandığının farkında değil misiniz? Sizlere neler teklif ettik dedik ki: “Gelin! 3 günlük bir seminer verelim, bizim misafirimiz olun.” Her üniversiteye müracaat ettik, Diyanet İşleri :Başkanlığı’nda konferans vermeyi teklif ettik. Onlara 30 günlük bir seminer açmayı teklif ettik. Baştan kabul edilmesine rağmen sonra reddettiniz, arkasında şeytan yok mu? Ne uğruna bunu yapıyorsunuz? Allah'ın hakikatlerinin ortaya çıkmasına nasıl mâni olacaksınız? Sonuna kadar bu böyle gitmez, sonra çok mahcup olacaksınız.

Bakınız bugüne kadar size: “Bilmediğinizden dolayı suçlu değilsiniz, herkese bunu söyleyebilirsiniz.” diyoruz. Böyle dedik çünkü o ilmi aldınız, o ilmi öğretiyorsunuz ama şimdi sizin öğrenmediğiniz bir ilim bizim tarafımızdan onlara insanlığa açıklanıyor. Bunu tahkik etmek mecburiyetindesiniz, doğruları tespit edip, doğruluğunu tasdik etmek mecburiyetindesiniz. Böyle yapmadığınız takdirde bu, 70 milyon insanın cehenneme gitmesinden sizler sorumlusunuz.

Nereye çağırdığımızı bir defa daha söylüyoruz: “Biz, sizleri o unuttuğunuz, unutturulduğunuz, 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ve sâhabenin yaşadığı Kur'ân âyetleriyle ispat edilmiş olan, 7 safha 4 teslime, İslâm’ın bütününe davet ediyoruz!” Ve siz susuyorsunuz, bundan sonra susmayacağız her vesilede size hatanızı hatırlatacağız. Bize düşman mı olacaksınız? Ne olacaksanız olun, bu bizim umurumuzda bile değil. Ama o insanların cehenneme gitmesi bizim umurumuzda, kalbimiz sızlıyor anlamıyor musunuz? Ne zaman sorumluluklarınızı hissedeceksiniz?

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah için yaşayanlar, sizler bu zamanın sahâbelerisiniz. Onlarla gidip konuşun, herbirine hakikatleri anlatın. Onlar, sizi öğrendikleri o yanlış ilmin ışığında önce yalanlayacaklardır. Yanlış söylüyorsunuz, öyle değil böyledir diyeceklerdir. Ama onlarla beraber Kur'ân’a bakarsanız; yalnız sizin söylediklerinizin doğru olduğunu hepsi göreceklerdir. Çekinmeyin gidin, korkmayın arkanızda, bizimde arkamızda olan, Allah var.

Öyleyse doğrunun ortaya çıkması için, hepiniz bütün gücünüzle çalışmalısınız. 14 asır evvel yaşanan, Kur'ân’la da kesin olarak tespit edilen ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile sahâbenin yaşadıkları, kesinlikle ortaya konulan Kur'ân hakikatlerini insanlara anlatmaktan çekinmeyin. Sizler benim kardeşlerim, bu devrin sahâbelerisiniz. Allahû Tealâ hepinizi bütün boyutlarda mutlu kılsın, huzurlu kılsın, dileklerimizle, dualarımızla sözlerimizi tamamlıyoruz.
Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu!

İmam İskender Ali  M İ H R