}
Mulk 7-8-9-10 (Âyetlerin Sırları) 03.04.2007
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 111137

SOHBETİN ADI: ÂYETLER VE SIRLARI - MULK SURESİ 8 - 9 - 10. ÂYETLER
TARİHİ: 03.04.2007


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz inşaallah.

Âyetlerin sırları konusunda inşaallah bir defa daha bir beraberliği gerçekleştireceğiz. Mulk Suresinin 8, 9 ve 10. âyetlerinde Allahû Tealâ şöyle söylüyor.

67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).

(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.


Tekâdu temeyyezu minel gayz: (Cehennemden bahsediyor.) Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak gibi olur.

kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye'tikum nezîr: Herbir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (cehennemde vazifeli olanlar) onlara: "Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?" diye sorarlar.

67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).

Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”


Kâlû belâ: Dediler ki: "Evet."

Kâlû belâ günü, Evet günü, nasıl "Evet." dedilerse, "Gelmedi mi?" diye negatif bir sual soruluyor, onun pozitif cevabı olan "Geldi." mutlaka "belâ" kelimesiyle ifade edilir. Dediler ki: "Evet."

kad: Andolsun ki.
câenâ: Bize geldi.
nezîrun: Nezir.

"Bize nezir geldi."

fe kezzebnâ: Ve biz yalanladık. 
ve kulnâ: Ve biz dedik ki.

mâ nezzelallâhu min şey'(şey'in):
Allah şeyden hiçbir şey indirmemiştir.

nezzele: inzâl etmek, indirmek.

"Allah hiçbir şey indirmemiştir."

in entum illâ fî dalâlin kebîr: Ve siz,
in entum: Siz.
illâ: Muhakkak ki.
fî: İçinde. 
dalâlin kebîr: Büyük bir dalâlet.

"Muhakkak ki siz büyük bir dalâlet içindesiniz." dedik.

Ve Mulk Suresi 10. âyet-i kerime:

67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).

Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.


Ve kâlû: Ve dediler ki: 
lev kunnâ nesmau: Eğer biz işitmiş olsaydık.
ev: Veya. 
na'kılu: Akletmiş olsaydık.
mâ kunnâ fî ashâbis saîr: Burada, ateş ehlinin içinde mi olurduk?
(ashâb: Ehli.
Saîr: Yanan, alevli ateş.)

"Onların (bu alevli ateş ehlinin sahiplerinin) içinde mi olurduk?"

Şimdi muhtevaya beraberce göz atalım.

Allahû Tealâ'nın nezirleri nebî olabilir (peygamber olabilir), peygamber olmayan bir resûl olabilir veya Allah'ın mürşidleri olabilir veya bu hakikatleri öğrenmiş, henüz irşad kademesine ulaşmamış olan ama herkese öğrendiği hakikatleri anlatmak isteyen birileri olabilir. Bu insanın şöyle söylemesi yeterlidir: "Eğer Allah'a mülâki olmayı yani ruhunuzu şu dünya hayatını yaşarken Allah'a ulaştırmayı dilemez iseniz, o zaman gideceğiniz yer cehennemdir. O zaman dalâlettesiniz, küfürdesiniz."

Allahû Tealâ'nın nezirleri, söylediğimiz gibi her kademede olabilir ama hepsi uyarıcıdır, nezirdir. "Allah'a ulaşmayı diledin mi? Aman kardeşim! Allah'a ulaşmayı mutlaka dilemelisin. Çünkü dilersen mutlaka Allah'ın cennetine girersin. Dilemezsen o zaman cehenneme gitmek mecburiyetindesin. Bak şu şu âyetler bunu anlatıyor." diye, nezirler ister sadece bu hakikatı öğrenmiş olan birisi olsun, başkalarına tebliğ etsin ister irşad makamından birisi olsun ister resûl olsun ister nebî resûl (peygamber) olsun, aynı şeyi söyleyeceklerdir: "Allah'a ulaşmayı mutlaka dilemelisin."

Diğeri de diyecektir ki: "Ben bugüne kadar dilemedim, üstelik de kimseden duymadım böyle saçma bir şeyi. Sen şimdi bana kalkmış, ukalâlık ediyorsun. ‘Allah'a ulaşmayı dile. Dilemezsen cehenneme gidersin.' Cart curt."

O zaman o kişiye sükûnetle, anlatılması lâzım.

Sevgili kardeşlerim! İnsanların sakin halleri vardır, öfkeli halleri vardır. Bu insanları Allah yolunda, hedefe götürecek olan şey, bir dilektir: Allah'a ulaşmayı dilemek.

İşte nezir, insanlara sadece bunu söylemekle görevlidir. Bunu detaylarıyla izah edebilmesi gerekir. Onun için cehennem bekçileri cehenneme her girene mutlaka bunu sorarlar: "Sana Allah'ın nezirleri gelmedi mi? Nezir gelmedi mi?"

Bunu sormaktan muratları; o nezirin onlara söylemesi lâzımgelen şeyden adamların haberi oldu mu, olmadı mı?

Nezir ne söyleyecektir? Nezir, Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesini söyleyebilir: 

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


"Allah'a ulaşmayı dile (Allah'a yönel) ve böylece Allah'a ulaşmayı dilediğin için takva sahibi ol ve namazını da kıl. Takva sahibi olduğun cihetle müşriklerden olmazsın. Allah'a ulaşmayı dile ve müşriklerden olma."

Sonra Rûm-32:

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


"O müşriklerden olma ki; onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Herbiri kendi elindekiyle ferahlanırlar."

Öyleyse nezir ne diyor? Nezirin söylemesi lâzımgelen aslında tek bir şey, bu bütün insanları kurtuluşa ulaştıracak olan bir şey: "Allah'a mülâki olmayı dile. Bak, dilemezsen eğer takva sahibi olamazsın. Cennete girmenin asgarî şartı ise takva sahibi olmaktır. Sadece Allah'a mülâki olmayı dileyenler takva sahibi olabilirler." İşte burada o söyleniyor: "Allah'a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol."

Peki, bunun 1. takva olduğu, ilk takva olduğu nereden belli? Şuradan belli: Eğer bu kişi takva sahibi olmasaydı şirkte kalacaktı. Fırkalara ayrılanlar...

Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin hepsi, fırkalara ayrılmış durumdalar ve onlar mutlaka bu hüviyetteler. Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için bu 2 âyet (Rûm-31 ve 32) gereğince;

1- Takva sahibi değillerdir. Allah'a ulaşmayı dilemedilerse, gidecekleri yer bu sebeple cehennemdir.
2- Şirktedirler, gizli şirktedirler. Gidecekleri yer bu sebeple cehennemdir.

73 fırkadan bir tanesine sahipler. 72 fırkadan bir tanesi, hangi fırkada olurlarsa olsunlar, Allah'a ulaşmayı dilemedilerse, gidecekleri yer mutlak olarak cehennemdir.

Sadece o kadar mı? Takva sahibi değil, bir de bu insanlar gizli şirkteler. Sadece o kadar değil tabiî. Bu insanların amelleri boşa gider. Allahû Tealâ Kehf Suresinin 103-104-105. âyetlerinde, bize bir neticeyi söylüyor:

18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).

De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”


18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).

Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.


18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).

İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.


Allahû Tealâ: "Allah'a mülâki olmayı inkâr edenlerin, Allah'a ulaşmayı dilemezse bu tarzdaki insanların amelleri boşa gider." diyor.

Peki dileselerdi bu kişiler ne olacaktı? Dileselerdi, Allahû Tealâ onlara furkan verecekti, Allah onların günahlarını örtecekti.

Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ âmenû olanlara sesleniyor. Yani? İnananlara. Henüz Allah'a ulaşmayı dilememiş bir inanan; ona sesleniyor. Allahû Tealâ'nın dizaynı açık bir şekilde burada görülüyor. Orada diyor ki:

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


"Ey âmenû olanlar (inananlar)! Allah'a karşı takva sahibi olun. Yani Allah'a ulaşmayı dileyin. Dileyin ki; Allah size furkanlar versin. Yani görmeyen gözlerinizi açsın, işitmeyen kulaklarınızı açsın ve sizin günahlarınızı örtsün."

Demek ki; Allah'a ulaşmayı dilemeyen birisinin amelleri boşa gidiyor, Allah'a ulaşmayı dileyen birisininse günahları örtülüyor. Yani Allah'a ulaşmayı dilediği anda kişinin günahları örtüldüğü için, gideceği yer mutlaka cennettir. Çünkü mutlaka sevabı vardır. İnsanlık tarihi boyunca, hiç sevabı olmayan bir insan mevcut olmamıştır. Bu adam sadece Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın cennetine gidecek, çünkü günahları örtülüyor.

Diğeri de; dünya kadar sevabı olsa, 50 sene-60 sene amel yapsa ve bu insan 50-60 yıl ibadet etti diye birtakım cennetlere kendisini yakıştıramıyorsa: "Ben mutlaka şu cennete girerim." diye düşünüyorsa ama Allah'a mülâki olmayı dilemediyse, amelleri boşa gidiyor; gideceği yer cehennem.

Öyleyse Allah'ın nezirleri gelip de bu konuda bir telkinde bulundularsa, bu son derece önemli bir konu ve ne yapması lâzımdı? Bu hitaba muhatap olan kişi, mutlaka Allah'a mülâki olmayı dilemesi gerekirdi. İşte diyorlar ki:

kâlû: Dediler ki.
belâ: Evet.
kad: Andolsun ki.
câenâ: Bize geldi.
nezîrun: Nezir.
fe kezzebnâ: Ve biz onu tekzib ettik, yalanladık. O zaman o bize geldiği zaman, biz onu yalanladık.

Öyleyse kim bu insanlar?

Allah'ın neziri geliyor, diyor ki: "Ya kardeşim! Allahû Tealâ'dan sadece bir tek dilek dileyeceksin. Sadece diyeceksin ki: "Yarabbi! Sana ulaşmayı diliyorum. Beni Sana ulaştır. Sadece bunu diliyorum ben. Yarabbi! Ne olur, beni de ulaştır Sana!"

İşte sadece böyle bir dileğin sahibi olan kişiyi, Allahû Tealâ takva sahibi yapıyor. Ona furkanlar veriyor ve onu takva sahibi yapıyor. Rûm-31'de takva sahibi olduğunu görüyoruz ve Allahû Tealâ'nın Enfâl-29'da ona furkanlar verdiğini görüyoruz.

Öyleyse burada cehennem bekçilerinin suallerine açık ve doğru cevap vermek mecburiyetindeler. Çünkü amel defterleri onlar tarafından görülmüş, artık herşey bitmiş; saklamalarının bir anlamı yok.

Hem de yemin ederek söylüyorlar: "Andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz onu yalanladık ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir.' dedik. Yetmez! ‘Entum illâ fî dalâlin kebîr: Ve siz apaçık, büyük bir dalâlet içindesiniz.' dedik."

Bunu kime diyorlar? Kendilerine gelen nezire diyorlar ki: "Sen mutlaka dalâlettesin." Nezir onları kurtarmak için geliyor: "Allah'a ulaşmayı dileyin yoksa amelleriniz boşa gider. Allah'a ulaşmayı dilerseniz, Allah amellerinizi boşa çıkarmadığı gibi size bir de günahlarınızı örterek mükâfat verir. Mutlaka Allah'ın cennetine girersiniz." Bunu söyleyen kişiyi tersliyorlar, yalanlıyorlar. İşte bugün de aynı şey oluyor.

Sevgili kardeşlerim! 30 seneyi geçmiş bir zamandan beri, insanlara Allah'a ulaşmayı dilemeyi anlatmaya çalışıyoruz. Ama dilemiyorlar ve bizim hakkımızda neler söylediklerini de biliyorsunuz:

"Şeytandan vahiy alıyor. Sözleri doğru değil." Ve onun arkasından o sözlerden ibret alınmaması, onun bir sahte peygamber olduğu iddiası, hepsi birarada geliyor.

İşte Mulk Suresinin 9. âyet-i kerimesindeki insanlar da onların aynı. Diyorlar ki: "Allah hiçbir şey indirmemiştir."

"Yani size, Allahû Tealâ böyle söylemiş olamaz. Bir dilekle Allah'a ulaşmayı dileyerek benim cennete gireceğimi söylüyorsa, Allahû Tealâ bunu söylememiştir. Böyle saçmalık olmaz. İnsanlar yıllar yılı ibadet ediyorlar, gene cennete gidemiyorlar da, ben nezirin bana söylediği ‘Allah'a ulaşmayı dileyin! Mutlaka cennete girersiniz.' sözüne inanarak Allah'a ulaşmayı dileyeceğim. Oh! Allah da beni hemen cennetine alacak, ha? Böyle bir saçmalık olmaz!" diyorlar. İşte bu insanlar bindikleri dalı kesenlerdir.

Allahû Tealâ Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde onların günahlarını örteceğini söylüyor. Bu kadar mı? Bu kadar değil. Allah'a ulaşmayı dileyen bir insan, nezirin söylediğini yapan bir insan dalâletten kurtuluyor, Allahû Tealâ tarafından hidayete erdiriliyor. Allahû Tealâ Ra'd Suresinde diyor ki:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


"Allah dalâlette olanı bırakır ama o dalâlette olanlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır."

Dalâlette olanlar, gördük ki Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Allahû Tealâ onları kendi hallerine bırakıyor. Ama onlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onları sadece cehennemden kurtarmıyor, 1. kat cennete almıyor; 3. kat cennetine alıyor.

O kişi Allah'a ulaşmayı dilerse o andan itibaren o kişi cennetliktir; 1. kat cennet. Sonra o kişiyi Allah mutlaka mürşidine ulaştırıyor ve mürşidlerine ulaştıkları zaman bu kişiler tâbiiyetlerini gerçekleştiriyorlar; 2. kat cennetin sahibi oluyorlar.

Allahû Tealâ'nın kontrolü altında, Allah onların ruhlarını Kendisine ulaştırıyor. Onlar ulaştırmıyor, Allah ulaştırıyor. İşte âyet-i kerime onu söylüyor: "Onlardan; dalâlette olanlardan her kim Bize mülâki olmayı dilerse, Biz onların ruhunu, onları Kendimize ulaştırırız." diyor. Allahû Tealâ: "Biz ulaştırırız." diyor.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'ın bu istikametteki dizaynı, böyle açık bir dizayn olarak geliyor. Allah'a ulaşmayı dileyen birisinin:

· Mutlaka Allah'ın cennetine girmesi söz konusu.
· Takva sahibi olması söz konusu.
· Dalâletten kurtulması söz konusu.

Daha Allah'a ulaşmayı dilediği anda dalâlet biter, hidayet başlar.

Hidayette olmakla hidayete ermek aynı şey değildir. Bir insan Allah'a ruhunu ulaştırmayı dilemeden evvel dalâlettedir. Dilerse; dilediği andan itibaren hidayettedir. Ama hidayete ermemiştir, hidayet üzeredir. Bu kişi mürşidine ulaşır. Allahû Tealâ onu mutlaka mürşidine ulaştırır, tâbiiyetini sağlar; 2. kat cenneti elde eder ama gene hidayete ermemiştir. Allah'a doğru yola çıkan ruh, 7 tane gök katını aşarak Allah'ın Zat'ına ulaşır. Ne zaman o kişinin ruhu Allah'a ulaşırsa, işte o zaman o kişi hidayete erer. Bunun mükâfatı 3. kat cennettir. Nefsinin kalbindeki afetlerin yarıdan fazlası yok olduğu için bu kişi dünya mutluluğunun da %50'den fazlasını (yarısından fazlasını) yaşamaya başlar.

İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bu hakikatleri sizlere söylemek, bizim için mümkün oldu.

Öyleyse âyet-i kerime, cehenneme giren herkese: "Allah'a mülâki olmayı dileyin yoksa gideceğiniz yer cehennemdir." diyen bir nezirin, birisinin mutlaka gelmiş olduğunu gösteriyor.

Zumer Suresinin 71. âyet-i kerimesinde de Allahû Tealâ aynı şeyi söylüyor: Allah'ın vazifelileri, Allah'ın dostları, o insanlara neler söylemişler; Zumer-71 bunu anlatıyor:

39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).

Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın?” (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.


"Cehenneme gelirler." diyor. Onlara cehennem kapısı kaldırılır. Onlara cehennem bekçileri sorarlar: "Sana Allah'ın resûlleri gelmedi mi?" Onlar da derler ki: "Geldiler ama cehennem, kâfirlerin üzerine hak oldu."

Burada "resûl" kelimesi geçiyor. "Allah'ın resûlleri size gelmedi mi? Allah'a ulaşmayı dilemezseniz gideceğiniz yerin cehennem olduğunu söylemedi mi?" Cevap: "Söylediler ama kâfirlerin üzerine azap hak oldu."

Allahû Tealâ, onlar cehenneme ulaştığında, cehennem kapısının kaldırıldığını söylüyor. O insanların cehennemin kaldırılan kapısının altından burunları mutlaka yere sürtünerek cehenneme gireceğini söylüyor. Onlar, Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir.

İşte Zumer-71'de: "Kâfirlerin üzerine azap hak oldu." ifadesi; Allah'a ulaşma dileği kendisine tebliğ edildiği halde, tebliğ edilenleri inkâr eden insanların neticesidir.

Resûl kendilerine diyor ki: "Allah'a ulaşmayı dilemezseniz gideceğiniz yer cehennemdir." İnkâr ediyorlar. Kıyâmet günü de cehennem bekçilerine itiraf etmek mecburiyetinde kalıyorlar ki: "Evet. Allah'ın resûlleri bize geldi ve tebligatını yaptılar. Allah'ın âyetlerini, bu konudaki âyetlerini söylediler ve bize tebliğ yaptılar."

Burada, bu insanlar kendilerine gelen nezire: "Sen bir yalancısın." diyorlar; 1. olay bu.

2. olay: "Allah hiçbir şey indirmemiştir." diyorlar.

Yani kitaba da inanç yok. Allah'ın bu istikametteki: "Allah'a ulaşmayı dilemezseniz gideceğiniz yer cehennemdir." sözü de geçersiz. "Allah hiçbir şey indirmemiştir." diyorlar.

Bütün bunların ötesinde, kendilerini akıllı zanneden bu insanlar, bu âyet-i kerimeye göre; neziri yani resûl olmayabilir, daha alt kademeden birisi olabilir, irşad makamına ulaştırılmış bir mürşid olabilir, daha aşağıdan bir tebligatçı da, herhangibir kişi de olabilir: "Allah'a ulaşmayı dilemezsen gideceğin yer cehennemdir." diyen birisini yalanlıyorlar ve o insanlara sapıklık içinde olduklarını söylüyorlar.

Son âyet, Mulk Suresinin 10. âyet-i kerimesi. Kıyâmet günü cehenneme girenler, kendilerine tebliğ yapılmış olanlar: "Allah'a ulaşmayı dilemezsen gideceğin yer cehennemdir." diyen tebligatçıların söyledikleri konusunda, 10. âyet-i kerimede şunu söylüyorlar:

Ve kâlû: Ve dediler ki.
lev kunnâ nesmau: Eğer biz işitmiş olsaydık.
ev na'kılu: Veya akıl etmiş olsaydık, idrak etmiş olsaydık.
mâ kunnâ fî ashâbis saîr: Burada, ateş ehlinin içinde mi olurduk?

Nezirin söylediğini işitmiyorlar, yerli yerine oturtamıyorlar. Tabiî böyle bir ortamda gidecekleri yer cehennemdir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Burada Allahû Tealâ'nın dizaynı açık bir şekilde geliyor. Şunu görüyoruz ki; cehennem bekçileri bu insanlara sorduğuna göre, cehenneme giren herkese mutlaka tebliğ yapılmıştır. Tebliğe mutlaka muhatap olmuşlar ama kulak arkasına atmışlar, tebliği değerlendirmemişler ve Allah'a ulaşmayı dilememişler.

Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemezse ne olur? Gideceği yer cehennem olur. İşte Yûnus Suresi, 7 ve 8. âyetler: 

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.


10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


Allahû Tealâ: "Onlar, Bize ulaşmayı dilemezler. Onlar dünya hayatından razıdırlar." diyor. Bir defa dilemezleri, sadece dilemezler olarak bırakmamış: "Muhakkak surette, kesin surette dilemezler." diyor.

inne: Muhakkak ki, şüphesiz ki.
ellezîne: Onlar.
lâ yercûne: Dilemezler.
likâenâ: Bize mülâki olmayı, ruhlarını hayattayken Bize ilka etmeyi, ulaştırmayı, onlar muhakkak surette dilemezler.
ve radû bil hayâtid dunyâ: Dünya hayatından razıdırlar.
vatme'ennû bihâ: Onunla (dünya hayatıyla) mutmain olurlar.
vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn: Onlar, Bizim âyetlerimizden gâfil  olanlardır.

İşte burada, Mulk Suresinin 10. âyet-i kerimesinde "Akletmiş olsaydık." diye akledemeyen yani Allah'ın âyetlerinden gâfil olan birisi var.

Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 8. âyetinde devam ediyor: 

Allahû Tealâ: "Allah'ın âyetlerinden gâfil olan bu insanların, iktisap ettikleri dereceler itibariyle mevası, varacakları yer, gidecekleri yer ateştir." diyor.

İşte nezirler insanlara ne diyor? "Allah'a ulaşmayı dileyin. Dilemezseniz gideceğiniz yer cehennemdir." diyor.

Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyet-i kerimesinde; Allah'a ulaşmayı dilemeyen, ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemeyen bir insanın gideceği yerin mutlaka cehennem olduğunu söylüyor. Ama bütün bunlara rağmen, insanların %90'dan fazlası Allah'a mülâki olmayı dilemiyorlar. Dilemedikleri için gidecekleri yer cehennemdir. İnsanlar bunun farkında değiller ve hayatlarını mahvetmiş durumdalar.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İşte insanların Allah ile olan ilişkilerinde, Allah'a ulaşmayı dilemek son derece önemli bir kavramdır. Görülüyor ki; Mulk 8-9-10'da ve aynı zamanda Zumer-71'de Allahû Tealâ aynı şeyi söylüyor. Allah'a mülâki olmayı dilemeyi onlara tebliğ eden resûl veya resûl olmayan herhangibir kişi, bir nezir, ikaz edici, uyarıcı; mutlaka bütün insanlara geliyor. İnsanların çok büyük bir çoğunluğu, ne yazık ki %90'dan fazlası cehenneme girecektir. Cehenneme giren herkese mutlaka cehennem bekçileri bu suali soruyorlar ve mutlaka bu cevabı alıyorlar.

Öyleyse tebliğin herkese yapıldığı kesindir. Ne yazık ki insanlar, Allah'ın emrinden bîhaber olarak yaşıyorlar. Neticede Allah'a ulaşmayı dileyenleri kovuyorlar, onlara yüz vermiyorlar, onların söylediklerini kabul etmiyorlar ve bu yüzden, sadece Allah'a mülâki olmayı dilemedikleri için cehenneme gidiyorlar.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım gönül dostlarım! Bunların hepsini sizlere ibret alasınız diye söylüyoruz. Ne yazık ki; dîn öğretisinde artık Allah'ın bu hakikatleri insanlara öğretilmiyor. Bu öğretim görevi de bu sebeple bize verildi. Âyetlerin arkasındaki sırları sizlere açıklamakla vazifeliyiz ve şu anda yaşamakta olan herkesi uyarmakla vazifeliyiz.

Şu anda bizim ülkemizde sadece 70 milyondan fazla insan, cehenneme doğru yol alıyor. Sadece bir tek görevi yapmadıkları için. Bu âyetteki söylediğimiz, açıkladığımız gibi, Allah'a ruhlarını hayattayken ulaştırmayı dilemedikleri için, 70 milyondan fazla insan bu hakikatleri inkâr ederek veya hiç öğrenmeden, kendilerine tebliğ mutlaka yapılmasına rağmen kabul etmeden yaşıyorlar. Öldükleri zaman gidecekleri yer, mutlak olarak cehennem ve biz bunun büyük acısını yaşıyoruz sevgili kardeşlerim. Onlara Allah'ın hakikatlerini anlatamadığımız, onları kurtaramadığımız için duyduğumuz hüzün, ağır ve kalıcı bir hüzün sevgili kardeşlerim.

70 milyondan fazla insana, şu anda biz bu hakikatleri onlara duyurup da Allah'a ulaşma dileğini onların söylemesine medar olamadığımız için, buna sebebiyet veremediğimiz için, bunu sağlayamadığımız için, o insanlar cehenneme girecekler. 70 milyondan fazla insan, şu anda bir cehennem yolcusu olarak yoldalar. Sevgili kardeşlerim! Bunun hüznünü daha ne kadar yaşayacağız bilemiyoruz ama içimiz kan ağlıyor. Sadece biz onları ikaz edemediğimiz için, onlara bu hakikatleri öğretemediğimiz için onlar bilmiyorlar ve de gidecekleri yer cehennem.

Sevgili kardeşlerim,  can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ'nın huzurunda sizi selâmlıyoruz ve bütün o insanların cehennemden kurtulmaları için Allahû Tealâ'nın, Yüce Rabbimizin bize yeni imkânlar sunarak insanları uyarmayı nasip kılmasını diliyoruz. Bu hicran, içimizde hep kanayan bir yaradır.

Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.

İmam İskender Ali  M İ H R