SOHBETİN ADI: DEDİKODU
TARİHİ: 31.07.2007
Sevgili kardeşlerim, sevgili izleyenler, dinleyenler! Can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki, bir sohbette daha birlikteyiz. Konumuz: Dedikodu.
Sevgili kardeşlerim! Sizler, Allah’ın yolundasınız. Davranış biçimlerinizde en çok dikkat etmeniz lâzımgelen şey; dedikodudan uzak kalmaktır. Kim size bir başkası hakkında negatif bir şey söylerse, bu doğru olsa bile o kişiye dedikodunun çok çirkin bir şey olduğunu anlatın. Kim bir başkasını şikâyet ediyorsa ona: “Senin hiç hatan yok mu?” diye sorun. Dedikodu yapanlar, hep başkalarının kendilerine yaptığı kötü bir davranışı söylerler ama kendilerinin öyle bir davranışa neden sebebiyet verdiğini, hangi sebeple o arkadaşının ona kötü davrandığını, onu asla söylemezler ya da söyledikleri zaman kendilerini haklı çıkartacak olan birçok bahanelerle birlikte söylerler.
Dedikodunun temelinde, bir insanın kızdığı bir diğeri için etrafına taraftar toplamak arzusu yatar, onun tarafından olanlar çoğalsın, böylece karşı tarafın yardımına koşacak olanlar birer birer onun tarafına gelecektir ve de o, o etrafındakilerle beraber, o kızdığı kişiyi zarardîde edecektir. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ne kadar yanlış bir şey yaptığınızı biliyor musunuz? Toplumları kemiren en büyük kurt, dedikodudur. İşte buna tevessül eden kadar dedikoduyu dinleyen de methaldardır yani dedikodunun artmasında, çoğalmasında dedikoduyu yayan da onu dinleyen de sorumluluk taşır.
Allahû Tealâ dedikoduyu sevmez ve yasaklar. Hiç kimse hakkında bir başkasına dedikodu yapmamamızı ister, Allahû Tealâ. Dedikodu yapılmasına müsaade etmez. Bu konuda söylediği şey: “Başkasını bir başkasına şikâyet etmeyin, onun dedikodusunu yapmayın.” tarzındadır. Sevgili kardeşlerim! Biz buna bir şey daha ilâve ediyoruz. ‘Yapmama’ Allahû Tealâ bunu açık bir şekilde koymuş Kur’ân-ı Kerim’de: “Dedikodu yapmayın.” diyor. Böyle demesine rağmen bir insan dedikodu yapıyorsa, size gelip de birisini çekiştiriyorsa ona söyleyin: “Allahû Tealâ dedikoduyu yasaklamıştır. Sen de bana şu anda bunu söyleyerek dedikodu yapıyorsun ve istiyorsun ki; aranızdaki anlaşmazlıkta ben senin tarafından çıkayım. Beni de ona karşı kullanmak arzusunu gösterir sadece senin bu anlattığın şeyler. Allahû Tealâ dedikoduyu yasak etmiştir. Ben seni dinlemem. Ayrıca başka arkadaşlarımızı da gidip dedikodu yapmana, yanlış bir şey olduğunu sana söyleyerek Allah’ın yasak ettiği bir fiil olduğunu söyleyerek seni de uyarmak isterim.”
Sevgili kardeşlerim! Başkalarını suçlamayın. Nereden biliyorsunuz, o kardeşinizin size kötü davranması arkasında sizin kendi hatalarınızın olmadığını? Nefs, insanı kendisine hep haklı gösterir. “Aman ne olacakmış, şöyle küçücük bir hatamız var gerçi ama o da öyle davranmasaydı!” derler hep. Peki, ona sorduğunuz zaman: “Tamam, onun öyle davranmaması gerekirdi gerçekten ama sen niye böyle davrandın?” Size dedikoduya gelen kişiye başkasının dedikodusunu yaptığı zaman sorun! “Sen ne yaptın da o kardeşimiz sana böyle davrandı?” Hani bir söz vardır: “Yel esmeden yaprak sallanmaz.” diye. Şikâyete gelen kişi, karşı tarafa mutlaka bir şeyler yapmıştır. Yapmıştır ama karşı taraf ona onu hırpalayacak olan bir şekilde bunun cevabını vermişse, ondan incinmiştir ve de bu istediği, onunla konuşup af dilemek yerine başkalarıyla konuşup taraftar toplamaya çalışmaktır.
Bunun mânâsı ne? Bunun mânâsı; hiziptir. Allahû Tealâ hizibe yani ayrı ayrı gruplar oluşturulmasına, birbirine karşı insanlar oluşmasına müsaade etmez, onu uygun görmez. Allahû Tealâ “Dedikoduya kapınızı kapatın.” tarzında açıklamalar yapıyor, Kur’ân-ı Kerim’de. Birisi gelip de size bir başkası hakkında: “O şöyledir, şöyledir, şöyledir. Şöyle yaptı.” derse, siz ona deyin ki: “Bunları dinlemek istemiyorum. Ayrıca bu söylediğin şeyleri bana anlatıyorsun, tamam ama ona sordun mu? O öyle, öyle, öyle yaptığı şeyleri acaba niçin yapmış? Arkasında hangi sebep yatıyormuş? Belki haklı sebepleri vardır. Sen onları bilmeden onu suçluyorsun.” Ya da: “Sen ona ne söyledin de o kardeşimiz sana karşı böyle ters davrandı?” diye, konuyu eşelemelisiniz ve de sizden sonra gidip bir başkasına dedikodu yapmasına engel olmaya çalışmalısınız.
Dedikoduyu yapan kişi, belli ki birinden muğber olmuş, incinmiş, kırılmış, sıkıntı duymuş bir başkasının davranışından tamam. Ama bunu yok edecek olan, kendisine bu söylendiği zaman duyduğu huzursuzluğu yok edecek olan bir davranış biçiminin içine girmeli. Evvelâ sormalı: “O kardeşimiz sana böyle, böyle, böyle şeyler söylemiş. Tamam, anladım ama bunları sana söylemesinin arkasında mutlaka bir sebep olmalı. Bu sebep haklı bir sebeptir veya haksız bir sebeptir. Ama sen ona ne yaptın da o sana öyle davrandı? Bunu bana söyler misin?” demelisiniz.
Başka birisini kötülemeye gelen kişi, o zaman sizin ardarda sorduğunuz suallerle, kendisinin de nerelerde hatalı olduğunu idrak edecektir. Sevgili kardeşlerim, şurasını da unutmamamız lâzım ki; hiç kimse %100 haklı değildir. Bir başkasının kendisini rencide edecek olan bir davranışta bulunmasının arkasında mutlaka o kişinin, o davranışta bulunan kişiye karşı bir veya birtakım yanlış davranışları olmuştur. Yani? Yani, onları hiç söylemeden sadece karşı tarafın kendisine yaptığı bir yanlış davranışı size anlattığı zaman mutlaka eşeleyin konuyu: “Ben bunun mercii değilim. Bir defa dedikodu yapmış oluyorsun sen, bana onun sana olan hatasını anlattığın zaman. Böyle de yapsan… Böyle yapmaman lâzım. Allahû Tealâ’nın emri, dedikoduyu tamamen ortadan kaldırmak şeklinde. Ama böyle yapıyorsan o zaman senin ona daha evvelki davranışların nedir? Neden acaba bir başkasına değil de sana söylüyor bunları?” Herşeyi mantık terazisinde tartıp kişiyi başkaları hakkında dedikodu yapmaktan men etmeye çalışmalısınız.
Sevgili kardeşlerim! Öyle bir kötü şeydir ki dedikodu; bir toplumu ikiye ayırır. A’nın taraftarları B’nin taraftarları. Neden? Neden A’nın taraftarları, neden B’nin taraftarları? Neden Allah’ın taraftarları değil? Öyleyse birisi size dedikodu yapmaya geldiği zaman işiniz sadece “Sen bana bunları söyleme.” demek olmamalı. Karşı tarafla da bu meseleyi konuşup ikisinin arasını bulmaya çalışmalısınız ki; o tek taraflı, karşı tarafın hatalarını söyleyen kişinin nerelerde haksız olduğunu yakalayabilesiniz. Onu fırçalamak, onu ezmek için değil, sevgili kardeşlerim. İkisi de sizin kardeşiniz, ikisini de kırmayacaksınız, ikisinin de davranışlarındaki bencilliği yok etmek istikametinde harekete geçeceksiniz. Bu konu onların tatmin edici bir şekilde birbirlerini affetmesiyle sonuçlanabilir, en iyi sonuçlanma odur.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bir toplumu kemiren böyle bir kene, böyle bir kemirici sistem dedikoduyu, şeytanın en büyük vasıtası olarak kullanır. Şeytanın hepinizden istediği bir tek şey var; özellikle birbirini sevenlerden istediği bir tek şey var:
• Birbirlerini sevmemeleri. Yetmez, birbirlerinden nefret etmeleri.
• Yetmez, birbirine düşman olmaları.
• Yetmez, birbirine kötülük etmeye çalışmaları.
İşte insanların birbirlerine karşı yapabilecekleri en büyük kötülük budur; düşman olmak ve o noktadan itibaren, o kişiye sadece kötülük etmek için yaşamak. Neden sevgili kardeşlerim? Etrafınızdaki insanlar elbette her zaman yanlış yapabilirler. Ama biz yapmazsak, onlar bize yanlış yaptıkları zaman hatayı biz üstlenirsek, onun haklı olduğunu, bizim haksız olduğumuzu söylersek… O kişi haksız olmasına rağmen bizim kendimizi haksız olarak görmemiz ve haksız davranışı kabullenmemiz, o kişinin aslında kalbinin şeytan tarafından konulan negatif faktörler sebebiyle istediği bir şeydir. Kendisi haksızdır ama sizin haksız olduğunuzu kabul ettirmek ister size.
Böyle bir şeyi kabul edin. Ne olur? O, size bunu kabul ettirdiği zaman ferahlayacaktır, nefsinin o afeti bitecektir. Ondan sonraki safha önemli. Ondan sonraki safhada bu kişi hızını alamaz da bu sefer de etrafa duyurmuştur zaten sizin kendisiyle nizalı olduğunuzu, ona karşı yanlışlıklar yaptığınızı. Belki etrafındakilere yalnız sizin yanlışlıklarınızı anlatarak söylemiştir. Şimdi sizin de hatanızı kabul etmeniz, onun haklı olduğunun kesin delili olarak etrafa karşı kullanılabilir.
İşte haksız olmasına rağmen, başkasının davranışlarını eleştiren diğerlerine onun davranışlarındaki belki doğruları bile eğri göstererek kendisine taraftar toplamaya çalışan kişi, burada muzaffer olmuş görünür, galip gelmiş görünür ve başkalarını da sanki o kişinin aleyhine kışkırtmış görünür. Sevgili kardeşlerim! Bunlar toplumu kemiren mikroplardır. Biz bir toplumuz, insanlardan oluşuyoruz. Öyleyse Allahû Tealâ’nın bize verdiği bir görev var hepimize; herkesin hedefi, başkaları için yaşayan biri olmak şeklinde özetlenebilir.
Başkaları için yaşamak! Ne demek bu? Yani bir insan, hayatını başkalarını mutlu etmeye vakfederse, hayatını başkalarını mutlu etmeye adarsa o zaman böyle bir insan ömrü boyunca mutluluğu yaşayabilir. Başkalarına yardım için yaşayan bir insan; başkalarını üzmek, başkalarını sıkıntıya sokmak, onları rahatsız etmek şöyle dursun, o kişinin etrafındaki herkesin mutluluğu için canla başla çalışır. Ona göre sadece bir tek şey vardır; etrafındaki insanların mutluluğunda kendisinin de payı olsun. Etrafında kimler varsa, hepsini mutlu etmek için o kişi seferber olmuştur. Hayatını bu gayeye dayalı olarak dizayn etmiştir ve bütün gayretiyle bunu gerçekleştirmeye çalışır.
Kendisine böyle bir dedikodu talebi geldiği zaman: “Sana bir şey söylemek istiyorum. Bak, falanca bana şöyle, şöyle yaptı.” dediği zaman davranış biçimi ne olmalıdır?
1- Onu dinlememek: “Sen şu anda bana bir kardeşimizin dedikodusunu yapıyorsun. Ben bunu dinlemek istemiyorum.” demek var.
TARİHİ: 31.07.2007
Sevgili kardeşlerim, sevgili izleyenler, dinleyenler! Can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki, bir sohbette daha birlikteyiz. Konumuz: Dedikodu.
Sevgili kardeşlerim! Sizler, Allah’ın yolundasınız. Davranış biçimlerinizde en çok dikkat etmeniz lâzımgelen şey; dedikodudan uzak kalmaktır. Kim size bir başkası hakkında negatif bir şey söylerse, bu doğru olsa bile o kişiye dedikodunun çok çirkin bir şey olduğunu anlatın. Kim bir başkasını şikâyet ediyorsa ona: “Senin hiç hatan yok mu?” diye sorun. Dedikodu yapanlar, hep başkalarının kendilerine yaptığı kötü bir davranışı söylerler ama kendilerinin öyle bir davranışa neden sebebiyet verdiğini, hangi sebeple o arkadaşının ona kötü davrandığını, onu asla söylemezler ya da söyledikleri zaman kendilerini haklı çıkartacak olan birçok bahanelerle birlikte söylerler.
Dedikodunun temelinde, bir insanın kızdığı bir diğeri için etrafına taraftar toplamak arzusu yatar, onun tarafından olanlar çoğalsın, böylece karşı tarafın yardımına koşacak olanlar birer birer onun tarafına gelecektir ve de o, o etrafındakilerle beraber, o kızdığı kişiyi zarardîde edecektir. Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ne kadar yanlış bir şey yaptığınızı biliyor musunuz? Toplumları kemiren en büyük kurt, dedikodudur. İşte buna tevessül eden kadar dedikoduyu dinleyen de methaldardır yani dedikodunun artmasında, çoğalmasında dedikoduyu yayan da onu dinleyen de sorumluluk taşır.
Allahû Tealâ dedikoduyu sevmez ve yasaklar. Hiç kimse hakkında bir başkasına dedikodu yapmamamızı ister, Allahû Tealâ. Dedikodu yapılmasına müsaade etmez. Bu konuda söylediği şey: “Başkasını bir başkasına şikâyet etmeyin, onun dedikodusunu yapmayın.” tarzındadır. Sevgili kardeşlerim! Biz buna bir şey daha ilâve ediyoruz. ‘Yapmama’ Allahû Tealâ bunu açık bir şekilde koymuş Kur’ân-ı Kerim’de: “Dedikodu yapmayın.” diyor. Böyle demesine rağmen bir insan dedikodu yapıyorsa, size gelip de birisini çekiştiriyorsa ona söyleyin: “Allahû Tealâ dedikoduyu yasaklamıştır. Sen de bana şu anda bunu söyleyerek dedikodu yapıyorsun ve istiyorsun ki; aranızdaki anlaşmazlıkta ben senin tarafından çıkayım. Beni de ona karşı kullanmak arzusunu gösterir sadece senin bu anlattığın şeyler. Allahû Tealâ dedikoduyu yasak etmiştir. Ben seni dinlemem. Ayrıca başka arkadaşlarımızı da gidip dedikodu yapmana, yanlış bir şey olduğunu sana söyleyerek Allah’ın yasak ettiği bir fiil olduğunu söyleyerek seni de uyarmak isterim.”
Sevgili kardeşlerim! Başkalarını suçlamayın. Nereden biliyorsunuz, o kardeşinizin size kötü davranması arkasında sizin kendi hatalarınızın olmadığını? Nefs, insanı kendisine hep haklı gösterir. “Aman ne olacakmış, şöyle küçücük bir hatamız var gerçi ama o da öyle davranmasaydı!” derler hep. Peki, ona sorduğunuz zaman: “Tamam, onun öyle davranmaması gerekirdi gerçekten ama sen niye böyle davrandın?” Size dedikoduya gelen kişiye başkasının dedikodusunu yaptığı zaman sorun! “Sen ne yaptın da o kardeşimiz sana böyle davrandı?” Hani bir söz vardır: “Yel esmeden yaprak sallanmaz.” diye. Şikâyete gelen kişi, karşı tarafa mutlaka bir şeyler yapmıştır. Yapmıştır ama karşı taraf ona onu hırpalayacak olan bir şekilde bunun cevabını vermişse, ondan incinmiştir ve de bu istediği, onunla konuşup af dilemek yerine başkalarıyla konuşup taraftar toplamaya çalışmaktır.
Bunun mânâsı ne? Bunun mânâsı; hiziptir. Allahû Tealâ hizibe yani ayrı ayrı gruplar oluşturulmasına, birbirine karşı insanlar oluşmasına müsaade etmez, onu uygun görmez. Allahû Tealâ “Dedikoduya kapınızı kapatın.” tarzında açıklamalar yapıyor, Kur’ân-ı Kerim’de. Birisi gelip de size bir başkası hakkında: “O şöyledir, şöyledir, şöyledir. Şöyle yaptı.” derse, siz ona deyin ki: “Bunları dinlemek istemiyorum. Ayrıca bu söylediğin şeyleri bana anlatıyorsun, tamam ama ona sordun mu? O öyle, öyle, öyle yaptığı şeyleri acaba niçin yapmış? Arkasında hangi sebep yatıyormuş? Belki haklı sebepleri vardır. Sen onları bilmeden onu suçluyorsun.” Ya da: “Sen ona ne söyledin de o kardeşimiz sana karşı böyle ters davrandı?” diye, konuyu eşelemelisiniz ve de sizden sonra gidip bir başkasına dedikodu yapmasına engel olmaya çalışmalısınız.
Dedikoduyu yapan kişi, belli ki birinden muğber olmuş, incinmiş, kırılmış, sıkıntı duymuş bir başkasının davranışından tamam. Ama bunu yok edecek olan, kendisine bu söylendiği zaman duyduğu huzursuzluğu yok edecek olan bir davranış biçiminin içine girmeli. Evvelâ sormalı: “O kardeşimiz sana böyle, böyle, böyle şeyler söylemiş. Tamam, anladım ama bunları sana söylemesinin arkasında mutlaka bir sebep olmalı. Bu sebep haklı bir sebeptir veya haksız bir sebeptir. Ama sen ona ne yaptın da o sana öyle davrandı? Bunu bana söyler misin?” demelisiniz.
Başka birisini kötülemeye gelen kişi, o zaman sizin ardarda sorduğunuz suallerle, kendisinin de nerelerde hatalı olduğunu idrak edecektir. Sevgili kardeşlerim, şurasını da unutmamamız lâzım ki; hiç kimse %100 haklı değildir. Bir başkasının kendisini rencide edecek olan bir davranışta bulunmasının arkasında mutlaka o kişinin, o davranışta bulunan kişiye karşı bir veya birtakım yanlış davranışları olmuştur. Yani? Yani, onları hiç söylemeden sadece karşı tarafın kendisine yaptığı bir yanlış davranışı size anlattığı zaman mutlaka eşeleyin konuyu: “Ben bunun mercii değilim. Bir defa dedikodu yapmış oluyorsun sen, bana onun sana olan hatasını anlattığın zaman. Böyle de yapsan… Böyle yapmaman lâzım. Allahû Tealâ’nın emri, dedikoduyu tamamen ortadan kaldırmak şeklinde. Ama böyle yapıyorsan o zaman senin ona daha evvelki davranışların nedir? Neden acaba bir başkasına değil de sana söylüyor bunları?” Herşeyi mantık terazisinde tartıp kişiyi başkaları hakkında dedikodu yapmaktan men etmeye çalışmalısınız.
Sevgili kardeşlerim! Öyle bir kötü şeydir ki dedikodu; bir toplumu ikiye ayırır. A’nın taraftarları B’nin taraftarları. Neden? Neden A’nın taraftarları, neden B’nin taraftarları? Neden Allah’ın taraftarları değil? Öyleyse birisi size dedikodu yapmaya geldiği zaman işiniz sadece “Sen bana bunları söyleme.” demek olmamalı. Karşı tarafla da bu meseleyi konuşup ikisinin arasını bulmaya çalışmalısınız ki; o tek taraflı, karşı tarafın hatalarını söyleyen kişinin nerelerde haksız olduğunu yakalayabilesiniz. Onu fırçalamak, onu ezmek için değil, sevgili kardeşlerim. İkisi de sizin kardeşiniz, ikisini de kırmayacaksınız, ikisinin de davranışlarındaki bencilliği yok etmek istikametinde harekete geçeceksiniz. Bu konu onların tatmin edici bir şekilde birbirlerini affetmesiyle sonuçlanabilir, en iyi sonuçlanma odur.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bir toplumu kemiren böyle bir kene, böyle bir kemirici sistem dedikoduyu, şeytanın en büyük vasıtası olarak kullanır. Şeytanın hepinizden istediği bir tek şey var; özellikle birbirini sevenlerden istediği bir tek şey var:
• Birbirlerini sevmemeleri. Yetmez, birbirlerinden nefret etmeleri.
• Yetmez, birbirine düşman olmaları.
• Yetmez, birbirine kötülük etmeye çalışmaları.
İşte insanların birbirlerine karşı yapabilecekleri en büyük kötülük budur; düşman olmak ve o noktadan itibaren, o kişiye sadece kötülük etmek için yaşamak. Neden sevgili kardeşlerim? Etrafınızdaki insanlar elbette her zaman yanlış yapabilirler. Ama biz yapmazsak, onlar bize yanlış yaptıkları zaman hatayı biz üstlenirsek, onun haklı olduğunu, bizim haksız olduğumuzu söylersek… O kişi haksız olmasına rağmen bizim kendimizi haksız olarak görmemiz ve haksız davranışı kabullenmemiz, o kişinin aslında kalbinin şeytan tarafından konulan negatif faktörler sebebiyle istediği bir şeydir. Kendisi haksızdır ama sizin haksız olduğunuzu kabul ettirmek ister size.
Böyle bir şeyi kabul edin. Ne olur? O, size bunu kabul ettirdiği zaman ferahlayacaktır, nefsinin o afeti bitecektir. Ondan sonraki safha önemli. Ondan sonraki safhada bu kişi hızını alamaz da bu sefer de etrafa duyurmuştur zaten sizin kendisiyle nizalı olduğunuzu, ona karşı yanlışlıklar yaptığınızı. Belki etrafındakilere yalnız sizin yanlışlıklarınızı anlatarak söylemiştir. Şimdi sizin de hatanızı kabul etmeniz, onun haklı olduğunun kesin delili olarak etrafa karşı kullanılabilir.
İşte haksız olmasına rağmen, başkasının davranışlarını eleştiren diğerlerine onun davranışlarındaki belki doğruları bile eğri göstererek kendisine taraftar toplamaya çalışan kişi, burada muzaffer olmuş görünür, galip gelmiş görünür ve başkalarını da sanki o kişinin aleyhine kışkırtmış görünür. Sevgili kardeşlerim! Bunlar toplumu kemiren mikroplardır. Biz bir toplumuz, insanlardan oluşuyoruz. Öyleyse Allahû Tealâ’nın bize verdiği bir görev var hepimize; herkesin hedefi, başkaları için yaşayan biri olmak şeklinde özetlenebilir.
Başkaları için yaşamak! Ne demek bu? Yani bir insan, hayatını başkalarını mutlu etmeye vakfederse, hayatını başkalarını mutlu etmeye adarsa o zaman böyle bir insan ömrü boyunca mutluluğu yaşayabilir. Başkalarına yardım için yaşayan bir insan; başkalarını üzmek, başkalarını sıkıntıya sokmak, onları rahatsız etmek şöyle dursun, o kişinin etrafındaki herkesin mutluluğu için canla başla çalışır. Ona göre sadece bir tek şey vardır; etrafındaki insanların mutluluğunda kendisinin de payı olsun. Etrafında kimler varsa, hepsini mutlu etmek için o kişi seferber olmuştur. Hayatını bu gayeye dayalı olarak dizayn etmiştir ve bütün gayretiyle bunu gerçekleştirmeye çalışır.
Kendisine böyle bir dedikodu talebi geldiği zaman: “Sana bir şey söylemek istiyorum. Bak, falanca bana şöyle, şöyle yaptı.” dediği zaman davranış biçimi ne olmalıdır?
1- Onu dinlememek: “Sen şu anda bana bir kardeşimizin dedikodusunu yapıyorsun. Ben bunu dinlemek istemiyorum.” demek var.
2- Bir de dinleyip ona, kendisinin göremediği, kendisinin haksız olduğu tarafları anlatabilmek var.
3- Bunları yaptıktan sonra: “Tamam, sen bana onu şikâyet ettin, hatalarını anlattın; tamam. Şimdi ben onun hakkında bir kanaate varmadım çünkü sadece seni dinledim. Şimdi ben ona gideceğim ve bu konuyu onunla konuşacağım. Konuşmaktan muradım da senin yaptığın bir yanlışı, ona haber vermiş olmak olacak. Çünkü sen, onunla bu meseleyi sulh ve sükûn içinde halletmek yerine, meselâ bir af dileme ‘Evet kardeşim, hakikaten ben seni kıracak bir davranışta bulunmuşum. Beni bağışla.’ demek varken onun bizim yaptığımız bir olay sebebiyle, bize karşı tepkisini, başkalarına sanki o suçluymuş gibi ulaştırmak, gerçekten bir taşla şeytanın iki kuş vurması.”
Biliyorsunuz ki; şeytan, şeytanlar her an herkesle uğraşırlar. Bir tek gaye var. O da; herkesi mutsuz etmek için. İnsanlar nasıl mutsuz olur? Etraflarında dostlar olmak yerine, etrafında düşmanları olan herkes mutsuzdur, huzursuzdur. Hem huzursuzdurlar hem de düşmanlıklarını devam ettirirler. Bilmezler ki; huzursuzluklarının arkasında başkalarına olan yanlış davranışları yatıyor. Ama onlara göre hep kendileri haklıdır. Etrafındaki o yanlış davranışları yapan insanlar haksızdır. Acaba onları bize karşı o yanlış davranışlarda bulunmaya ne kadar biz ittik? Bu olayda, o kardeşimizin bize kötü davranmasını doğuran olaylar dizisinde acaba bizim ne kadar dahlimiz var? Herkes bir başkasının yaptığı yanlışı bir diğerine anlatırken bunu göz önünde tutmalı.
Hiç kimseyi karşınıza almamalısınız, herkesi yanınıza almaya çalışmalısınız. Siz de onların yanında olmaya çalışmalısınız, karşılarında değil. İnsanın karşısında olan, daima şeytandır. O kişilere birtakım yanlışları kabul ettirmek istikametinde, bütün gayretiyle çalışır. Bu çalışmasının muhtevası içinde yaşar. Herkese şeytanlar fısıldarken, kendisine o yanlış davranışta bulunan kişinin ne kadar hatalı olduğunu, birçok olaylar göstererek ispat etmeye çalışır.
• Şeytanın istediği şey tek bir şeydir; bütün insanların birbirine düşman olması.
• Allah’ın istediği şey de gene tekdir; bütün insanların birbirine dost olması.
Yakın gelecekte, bütün dünyadaki insanların, milletlerin birbirine dost olacağı yeni bir devre oluşacaktır. Bütün dünyadaki savaşların kesin olarak biteceği, bütün insanların sanki tek bir milletin, tek bir kabilenin üyeleriymiş gibi birbirine, hem kendi ülkeleri içinde birbirine karşı dost hem de yabancı ülkeler içinde o ülkelerle de dost insanlar oluşması için gayret sarf etmek söz konusu olmalıdır.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah için yaşamak, başkaları için yaşamaktır. Ne zaman kendinizi başkalarının mutluluğuna adarsanız, hayatınızın hedefi, sadece başkalarını mutlu etmek olursa o zaman sizin için en güzel şey oluşmuştur. Başkaları için yaşamanın mükâfatını aldınız demektir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ bütün insanları birbiriyle imtihan eder. Ama yaratma sebebi, onların hepsinin tek bir vücut oluşturması, dostluğu yaşaması. İşte onun için sahâbe, birbirine o kadar candan bağlıydı. Onlar gayelerine ulaştılar. Allah’ın kendilerine verdiği emirleri bütün boyutlarıyla, bi hakkın gerçekleştirdiler. İradelerini de Allah’a teslim edene kadar Allah’ın yolunda yürüdüler ve başardılar. Onlar dünyadaki en büyük dostlukları yaşadılar. Mekke’den Medine’ye göç edenlere Medine’dekiler evlerini açtılar ve mallarının yarısını mutlaka onlara verdiler.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ herşeyin en güzelini insanlara nasip eder. İster ki; Allahû Tealâ, herkes mutlu olsun. O zaman başka insanları mutsuz etmek üzere faaliyet gösterenlere kapılarınızı kapatın. Onlar yanlış yaptıklarını, sizin söylemlerinizden anlasınlar. Onlarla kavga etmeyeceksiniz, onları kırmayacaksınız çünkü siz, dedikodu yapan kişinin de karşısında olamazsınız. Onunla niçin beraber olacaksınız? Onun fikrine iştirak edip de karşı tarafa, diğer tarafa karşı çıkmak için mi? Onun yanında olup da aralarındaki anlaşmazlığı körüklemek için mi? Hayır! Siz, size başka birini şikâyete gelen kişinin yanında olacaksınız. Onunla beraber ötekine düşmanlık etmek için değil, tam aksine onu ikna ederek onunla beraber karşı tarafla dostluğu tekrar kurmak için siz arada bir methaldar olacaksınız.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ne zaman o iki kişinin veya iki grubun arasını bulursanız, onları birbirinden vazgeçmeyecek dost insanlar haline getirebilirseniz, o zaman sevinin. O zaman siz, gerçekten başkaları için yaşayan bir insansınız. Zaten sevinin dediğimiz zahid çünkü mutlu olacağınız kesindir.
Bir düşünün sevgili kardeşlerim! Falancaya bir iyilik yaptığınızda, onu mutlu ettiğinizde, sevindirdiğinizde, içinizden geçen his mutluluk değil mi? Birinin paraya ihtiyacı var, siz de o daha size söylemeden gittiniz verdiniz veya söyledi, verdiniz ama verdiniz. Elinizdeki bir imkânı başka birisinin ihtiyacı var diye ona verdiniz. Bu nokta, en büyük fedakârlığın sahibi sahâbeyi bizim aklımıza getirdi. Biliyorsunuz; savaştan sonra ağır yaralıların arasında Hz. Ömer, elindeki su kabıyla dolaşıyor. Birisi:
-Ya Ömer! Su diyor. Gözleri kapanır gibi. Belli ki son dakikalarını yaşıyor. Hz. Ömer hemen koşuyor, uzatıyor su kabını. O kişi uzatıyor elini, tam su kabını alırken, bir başka sahâbe:
-Ya Ömer! Su.
Biliyorsunuz ki; şeytan, şeytanlar her an herkesle uğraşırlar. Bir tek gaye var. O da; herkesi mutsuz etmek için. İnsanlar nasıl mutsuz olur? Etraflarında dostlar olmak yerine, etrafında düşmanları olan herkes mutsuzdur, huzursuzdur. Hem huzursuzdurlar hem de düşmanlıklarını devam ettirirler. Bilmezler ki; huzursuzluklarının arkasında başkalarına olan yanlış davranışları yatıyor. Ama onlara göre hep kendileri haklıdır. Etrafındaki o yanlış davranışları yapan insanlar haksızdır. Acaba onları bize karşı o yanlış davranışlarda bulunmaya ne kadar biz ittik? Bu olayda, o kardeşimizin bize kötü davranmasını doğuran olaylar dizisinde acaba bizim ne kadar dahlimiz var? Herkes bir başkasının yaptığı yanlışı bir diğerine anlatırken bunu göz önünde tutmalı.
Hiç kimseyi karşınıza almamalısınız, herkesi yanınıza almaya çalışmalısınız. Siz de onların yanında olmaya çalışmalısınız, karşılarında değil. İnsanın karşısında olan, daima şeytandır. O kişilere birtakım yanlışları kabul ettirmek istikametinde, bütün gayretiyle çalışır. Bu çalışmasının muhtevası içinde yaşar. Herkese şeytanlar fısıldarken, kendisine o yanlış davranışta bulunan kişinin ne kadar hatalı olduğunu, birçok olaylar göstererek ispat etmeye çalışır.
• Şeytanın istediği şey tek bir şeydir; bütün insanların birbirine düşman olması.
• Allah’ın istediği şey de gene tekdir; bütün insanların birbirine dost olması.
Yakın gelecekte, bütün dünyadaki insanların, milletlerin birbirine dost olacağı yeni bir devre oluşacaktır. Bütün dünyadaki savaşların kesin olarak biteceği, bütün insanların sanki tek bir milletin, tek bir kabilenin üyeleriymiş gibi birbirine, hem kendi ülkeleri içinde birbirine karşı dost hem de yabancı ülkeler içinde o ülkelerle de dost insanlar oluşması için gayret sarf etmek söz konusu olmalıdır.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah için yaşamak, başkaları için yaşamaktır. Ne zaman kendinizi başkalarının mutluluğuna adarsanız, hayatınızın hedefi, sadece başkalarını mutlu etmek olursa o zaman sizin için en güzel şey oluşmuştur. Başkaları için yaşamanın mükâfatını aldınız demektir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ bütün insanları birbiriyle imtihan eder. Ama yaratma sebebi, onların hepsinin tek bir vücut oluşturması, dostluğu yaşaması. İşte onun için sahâbe, birbirine o kadar candan bağlıydı. Onlar gayelerine ulaştılar. Allah’ın kendilerine verdiği emirleri bütün boyutlarıyla, bi hakkın gerçekleştirdiler. İradelerini de Allah’a teslim edene kadar Allah’ın yolunda yürüdüler ve başardılar. Onlar dünyadaki en büyük dostlukları yaşadılar. Mekke’den Medine’ye göç edenlere Medine’dekiler evlerini açtılar ve mallarının yarısını mutlaka onlara verdiler.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ herşeyin en güzelini insanlara nasip eder. İster ki; Allahû Tealâ, herkes mutlu olsun. O zaman başka insanları mutsuz etmek üzere faaliyet gösterenlere kapılarınızı kapatın. Onlar yanlış yaptıklarını, sizin söylemlerinizden anlasınlar. Onlarla kavga etmeyeceksiniz, onları kırmayacaksınız çünkü siz, dedikodu yapan kişinin de karşısında olamazsınız. Onunla niçin beraber olacaksınız? Onun fikrine iştirak edip de karşı tarafa, diğer tarafa karşı çıkmak için mi? Onun yanında olup da aralarındaki anlaşmazlığı körüklemek için mi? Hayır! Siz, size başka birini şikâyete gelen kişinin yanında olacaksınız. Onunla beraber ötekine düşmanlık etmek için değil, tam aksine onu ikna ederek onunla beraber karşı tarafla dostluğu tekrar kurmak için siz arada bir methaldar olacaksınız.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ne zaman o iki kişinin veya iki grubun arasını bulursanız, onları birbirinden vazgeçmeyecek dost insanlar haline getirebilirseniz, o zaman sevinin. O zaman siz, gerçekten başkaları için yaşayan bir insansınız. Zaten sevinin dediğimiz zahid çünkü mutlu olacağınız kesindir.
Bir düşünün sevgili kardeşlerim! Falancaya bir iyilik yaptığınızda, onu mutlu ettiğinizde, sevindirdiğinizde, içinizden geçen his mutluluk değil mi? Birinin paraya ihtiyacı var, siz de o daha size söylemeden gittiniz verdiniz veya söyledi, verdiniz ama verdiniz. Elinizdeki bir imkânı başka birisinin ihtiyacı var diye ona verdiniz. Bu nokta, en büyük fedakârlığın sahibi sahâbeyi bizim aklımıza getirdi. Biliyorsunuz; savaştan sonra ağır yaralıların arasında Hz. Ömer, elindeki su kabıyla dolaşıyor. Birisi:
-Ya Ömer! Su diyor. Gözleri kapanır gibi. Belli ki son dakikalarını yaşıyor. Hz. Ömer hemen koşuyor, uzatıyor su kabını. O kişi uzatıyor elini, tam su kabını alırken, bir başka sahâbe:
-Ya Ömer! Su.
O onun böyle bir şey söylediğini, birincinin söylediğini, su kabını da almak üzere olduğunu falan görmüyor. O zaten hayatını yitirmek üzere. Tam o sırada öyle bir ihtiyaç duymuş ki; Hz. Ömer’in de su kabıyla içeri girdiğini söylemişler. “Ya Ömer, su!” diyor. Son demini yaşıyor. Hz. Ömer ikinciyi işitince ona koşarak gidiyor. Sonra tam ikinciye su kabını uzatırken bir üçüncü sahâbe:
-Ya Ömer! Su diyor. Hz. Ömer üçüncüye koşuyor ama su kabını uzattığı zaman üçüncü sahâbe şehit olmuş. Hemen ikinciye koşuyor, o da şehit olmuş. Birinciye koşuyor, o da şehit olmuş. Herbirisi ne söylemişler? Birinci ikinci için demiş ki:
-Ya Ömer! Onun benden daha çok ihtiyacı var. Suyu ona ver.
İkincide üçüncü için aynı şeyi söylemiş:
-Ya Ömer! Onun benden daha fazla ihtiyacı var. Suyu ona ver.
Sevgili kardeşlerim! Dedikodu mutlaka önlenmesi lâzımgelen bir yaradır, kanayan bir yaradır. İnsanlar hep o en büyük yanlışı yaparak buna sebebiyet verirler. Yani bir başkasıyla olan anlaşmazlıklarını gidip o kişiden af dileyerek: “Aziz kardeşim! Ben aslında seni kırmak için o olayı yapmadım. Gerçekten şu sebebe dayalı olarak ben öyle yapmak mecburiyetindeydim. Acaba beni affedebilir misin? Affetmek büyüklüğünü gösterir misin, benim sevgili kardeşim?” İşte böyle bir şeyi kime söylerseniz, o kişi bunun samimi olduğunu ve de affı, talebi kabul ederse bir daha sizden ona öyle bir şey ulaşmayacağını bilirse, buna inanırsa o zaman dostluğunuz tekrar kurulur.
Sevgili kardeşlerim! İnsanların davranış biçimlerine dikkatle bakın! Herkes yanlış bir şeyler yapıyor, o yanlışları düzeltmekle hepiniz vazifelisiniz. Size kardeşlerimizden de insanlar gelmiş olabilir başkasını şikâyet etmek üzere, başkasının dedikodusunu yapmak üzere dışardan da insanlar gelmiş olabilir. Dışarıdaki insana da içerdekine de aynı şeyi söylemelisiniz. Yapılan şeyin yanlış olduğunu, bu problemin sizinle onun arasında konuşulmaması gerektiğini, bu problemin kiminle bu olayı yaşadıysa onunla konuşulması lâzımgeldiğini söyleyeceksiniz.
Dedikoduyu yapanların arkasına saklandıkları şey, taraftar toplayarak kendilerinin haklı çıkmasını temin etmektir ama bunun fırkalara ayrılmayı oluşturduğunun, onlar farkında değillerdir. Etrafına, karşı tarafın aleyhine olarak topladığı her kişi, Allah’ın yasak ettiği fiili biraz daha güçlendiren bir yapı taşır. İnsanlar için yaşam standartlarına baktığımız zaman sevgili kardeşlerim, mutluluk dedikoduyla yürümez. Dedikoduyu mutlaka defterimizden silmeliyiz. Başka insanların haksızlığını değil, haklılığını aramalıyız. Yanlış yapan kardeşlerimizi incitmeden uyarmalıyız. Yaptıklarının yanlış olduğunu onlara anlatmalı ve onları ikna etmeliyiz.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Hepiniz gerçek anlamıyla çok seviyoruz. Bu sevgi halesi içinde istiyoruz ki; hepiniz, bütün gruplar birbirinizi çok sevmelisiniz. Hiçbir grubun içinde, birbirine düşman iki taraf olmamalı, birbiriyle anlaşamayan iki taraf olmamalı. Birbirini seven, birbirini korumaya çalışan, birbirleri için yaşayan bir müstesna toplum oluşmalı. İşte hamdolsun ki; birçok yerlerde kardeşlerimiz bunu başardılar. Onlarla iftihar ediyoruz.
Sevgili kardeşlerim! Ayrı ayrı gruplarda sohbet yapanlar, ayrı evlerde toplanan kardeşlerimiz, bu söz hepinize! Hepiniz, aranızdan kim dedikodu yapmaya yeltenirse ona müsaade etmeyin. Öyle bir toplum vücuda getirin ki; herkes birbirini sadece sevsin. Başkası hakkında değil kötü konuşmak, herkes birbirini övsün. Herkes, başka birisinin kendisine yaptığı güzel bir davranışı anlatsın. İşte mutluluk onun arkasında yatar. İnsanlar birbirlerini sevmelidir, dedikodudan mutlak olarak kaçmalıdır. Sevgili kardeşlerim! Söylediklerimizi yaparsanız bulunduğunuz yerde dedikoduyu önleyebilirsiniz.
Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R
-Ya Ömer! Su diyor. Hz. Ömer üçüncüye koşuyor ama su kabını uzattığı zaman üçüncü sahâbe şehit olmuş. Hemen ikinciye koşuyor, o da şehit olmuş. Birinciye koşuyor, o da şehit olmuş. Herbirisi ne söylemişler? Birinci ikinci için demiş ki:
-Ya Ömer! Onun benden daha çok ihtiyacı var. Suyu ona ver.
İkincide üçüncü için aynı şeyi söylemiş:
-Ya Ömer! Onun benden daha fazla ihtiyacı var. Suyu ona ver.
Sevgili kardeşlerim! Dedikodu mutlaka önlenmesi lâzımgelen bir yaradır, kanayan bir yaradır. İnsanlar hep o en büyük yanlışı yaparak buna sebebiyet verirler. Yani bir başkasıyla olan anlaşmazlıklarını gidip o kişiden af dileyerek: “Aziz kardeşim! Ben aslında seni kırmak için o olayı yapmadım. Gerçekten şu sebebe dayalı olarak ben öyle yapmak mecburiyetindeydim. Acaba beni affedebilir misin? Affetmek büyüklüğünü gösterir misin, benim sevgili kardeşim?” İşte böyle bir şeyi kime söylerseniz, o kişi bunun samimi olduğunu ve de affı, talebi kabul ederse bir daha sizden ona öyle bir şey ulaşmayacağını bilirse, buna inanırsa o zaman dostluğunuz tekrar kurulur.
Sevgili kardeşlerim! İnsanların davranış biçimlerine dikkatle bakın! Herkes yanlış bir şeyler yapıyor, o yanlışları düzeltmekle hepiniz vazifelisiniz. Size kardeşlerimizden de insanlar gelmiş olabilir başkasını şikâyet etmek üzere, başkasının dedikodusunu yapmak üzere dışardan da insanlar gelmiş olabilir. Dışarıdaki insana da içerdekine de aynı şeyi söylemelisiniz. Yapılan şeyin yanlış olduğunu, bu problemin sizinle onun arasında konuşulmaması gerektiğini, bu problemin kiminle bu olayı yaşadıysa onunla konuşulması lâzımgeldiğini söyleyeceksiniz.
Dedikoduyu yapanların arkasına saklandıkları şey, taraftar toplayarak kendilerinin haklı çıkmasını temin etmektir ama bunun fırkalara ayrılmayı oluşturduğunun, onlar farkında değillerdir. Etrafına, karşı tarafın aleyhine olarak topladığı her kişi, Allah’ın yasak ettiği fiili biraz daha güçlendiren bir yapı taşır. İnsanlar için yaşam standartlarına baktığımız zaman sevgili kardeşlerim, mutluluk dedikoduyla yürümez. Dedikoduyu mutlaka defterimizden silmeliyiz. Başka insanların haksızlığını değil, haklılığını aramalıyız. Yanlış yapan kardeşlerimizi incitmeden uyarmalıyız. Yaptıklarının yanlış olduğunu onlara anlatmalı ve onları ikna etmeliyiz.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Hepiniz gerçek anlamıyla çok seviyoruz. Bu sevgi halesi içinde istiyoruz ki; hepiniz, bütün gruplar birbirinizi çok sevmelisiniz. Hiçbir grubun içinde, birbirine düşman iki taraf olmamalı, birbiriyle anlaşamayan iki taraf olmamalı. Birbirini seven, birbirini korumaya çalışan, birbirleri için yaşayan bir müstesna toplum oluşmalı. İşte hamdolsun ki; birçok yerlerde kardeşlerimiz bunu başardılar. Onlarla iftihar ediyoruz.
Sevgili kardeşlerim! Ayrı ayrı gruplarda sohbet yapanlar, ayrı evlerde toplanan kardeşlerimiz, bu söz hepinize! Hepiniz, aranızdan kim dedikodu yapmaya yeltenirse ona müsaade etmeyin. Öyle bir toplum vücuda getirin ki; herkes birbirini sadece sevsin. Başkası hakkında değil kötü konuşmak, herkes birbirini övsün. Herkes, başka birisinin kendisine yaptığı güzel bir davranışı anlatsın. İşte mutluluk onun arkasında yatar. İnsanlar birbirlerini sevmelidir, dedikodudan mutlak olarak kaçmalıdır. Sevgili kardeşlerim! Söylediklerimizi yaparsanız bulunduğunuz yerde dedikoduyu önleyebilirsiniz.
Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R