}
Allah'a Yönelmek ve Allah'a Ulaşmak 24.04.2008
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 112040

SOHBETİN ADI: ALLAH'A YÖNELMEK VE ALLAH'A ULAŞMAK
TARİHİ: 24.04.2008

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz: Allah'a yönelmek ve Allah'a ulaşmak.

Allah'a yönelmek bir dileği ihtiva eder. Kim hayattayken ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilerse, o kişi Allah'a yönelen biridir. Bu yönelmeye bir başka ifadeyle, Allah'a ulaşmayı dilemeye Allahû Tealâ "münîb olmak" diyor. Kelime Arapça'da "yönelmek" istikametinde kullanılıyor. Enîbu kelimesi, munîbîne kelimesi, yunîb kelimesi aynı kökten gelir.

Rûm Suresinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


"Allah'a yönel (Allah'a ulaşmayı dile), Allah'a münîb ol. Ve böylece Allah'a karşı takva sahibi ol. Ve namaz kıl ve müşriklerden olma."

Bu nasıl bir şirk ki; Allahû Tealâ kişiyi bir dilekle bu şirkten kurtarıyor. Puta tapan bir insan böyle bir dilediği diler mi? Kişi Allah'a değil puta inanıyor. Allah'a ulaşmayı dilemek diye bir şey aklının ucundan bile geçmez. O kendisini yaratan Allah, bu kişi için bir değer taşımıyor. Böyle kişiler için Allahû Tealâ onların şirkte olduğunu söylüyor. Bu, gizli şirkin işaretidir.

Açık şirk putlara tapmaktır. Allah'a ulaşmayı dilememek gizli şirktir. Çünkü Allahû Tealâ: "Allah'a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol ve böylece müşriklerden olma; yani şirkten kurtul, müşrik olmaktan kurtul. O müşrikler ki dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır, herbiri kendi elindekiyle ferahlanır." diyor.

Öyleyse bu gizli şirk müessesesi herkes için çok açık bir muhteva taşır. Sadece 2 tür insan vardır; şirkte olanlar ve olmayanlar. Allah'a mülâki olmayan dilemeyen herkes şirktedir. Şirkten kurtulabilmek için temel faktör, Allah'a mülâki olmayı dilemektir, dilemeyen bir insan şirktedir.

Öyleyse Allah'a yönelmek, kişiyi gizli şirkten mutlaka kurtarır. Şirktekilerin gideceği yer cehennemdir. Şirkten kurtulan kişi hidayettedir. 2 kanat vardır: Sağ kanat hidayet kanadı, sol kanat şirk kanadıdır. Bir insan Allah'a mülâki olmayı dilemedikçe dalâlettedir. Dalâletin bittiği yerde hidayet başlar. Hidayetin başladığı yerde dalâlet sona erer.

Hidayet nerede başlar? Bir dilekle Allah'a ulaşmayı dilediğimiz zaman başlar. O, hayatınızın vazgeçilmez bir hedefi olmalıdır. Mutlak olarak siz! Şu anda bizi dinleyenler (okuyanlar), mutlak olarak Allah'a ruhunuzu ulaştırmayı dileyiniz! İslâm ilmi size Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanındaki gibi anlatılmamıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den asırlarca sonra ortaya çıkan insanlar Allah'a ulaşmayı dilemeyi, mürşide tâbiiyeti, ruhun Allah'a ulaşmasını, fizik vücudun teslimini, nefsin teslimini, irşad olmayı ya da muhlis olmayı (ikisi de aynı mânâya gelir) ve irşada memur ve mezun kılınmayı, 7 safhayı hiç konuşmamışlar, tartışmamışlar ve İslâm'ın 5 şartı üzerinde bir hüküm ortaya çıkmıştır:

1- Namaz kılmak
2- Oruç tutmak
3- Zekât vermek
4- Hacca gitmek
5- Kelime-i şahadet getirmek.

İnsanlar samimiyetle inanmışlar ki: "Bu devirden itibaren İslâm'ın 5 şartı yaşanırsa herkes cennete girer. Yaşamayanlar için de durum çok önemli değildir. Eğer Allah'a inanmışsa, İslâm olduğuna da inanıyorsa bu inanç bu kişi için yeter. Evet, cehenneme girecektir; bir süre cehennemde kalacaktır, cehennemde hafif tertip kavrulduktan sonra oradan çıkıp hop cennete girecektir."

İşte bu saçma sapan, Kur'ân'la hiç alâkası olmayan inançlar, Mâturîdi'nin ve Eş'âri'nin îmân konusundaki tartışmalara başlamasından sonra oluşuyor. O noktaya kadar İslâm âlemi 7 safhayı da yaşıyorlardı. Allah'a ulaşmayı diliyorlardı. Mutlaka Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e, O'ndan sonra da irşad etmek yetkisinde olan herkese; Hz. Ömer'e, Hz. Osman'a Hz. Ali'ye, Hz. Ebû Bekir'e tâbî oluyorlardı. Daha sonra onların yetiştirdikleri mürşidlere tâbî olundu. İrşad makamı dünya üzerinde hiç eksilmedi. Bugüne kadar hep geldi. Bunun en verimli kaynağı tasavvuftur. Tasavvuf, 7 safhanın 7'sini de muhtevasına alan tam bir Kur'ân yaşantısıdır.

En çok hamd ve şükrümüzü mucip olan şey, Allahû Tealâ'nın bize Kur'ân'ı öğretmesidir. Ne yazık ki 14 asırda dînin insanları kurtuluşa ulaştıracak olan bütün temel faktörleri, dîni yaşadıklarını zanneden geniş çevreler tarafından unutulmuştur. İşte bu geniş çevre demekten kastimiz; İslâm'ın 5 şartını yaşayarak cennete gireceklerine kesin şekilde inanan insanlardır. Konunun ilginç yanı, Kur'ân'ın keseler içerisinde duvara asılması ve insanların her devirdeki âlimler tarafından kendilerine öğretilen eksik bilgiyle iktifa etmeleri, onu kendilerine yeterli görmeleridir. İşte bugün Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den 14 asır sonra üniversitelerimizde artık insanları kurtuluşa ulaştıracak olan bir İslâm öğretilmiyor. Hatta bunu öğretmeye kalkanlara da üniversitelerdeki öğretim üyeleri karşı çıkıyorlar. O kadar eminler ki öğrendikleri ilmin doğru olduğuna...

Elbette öğrendikleri İslâm'ın 5 şartının 5'i de geçerlidir. Elbette Kur'ân'da hepsi de farzdır ama bu farz olmak onları cehennemden kurtaramaz. Öyleyse hangi tarzda bir dizaynı düşünüyoruz? Allahû Tealâ'nın indirdiği Kur'ân, bütün devirlerde insanlar için bir bütünü oluşturmuştur. Kur'ân'a dikkatle bakın! Kur'ân eksiksiz, tam ve mükemmel bir metindir. Allah'ın katından indirilmiştir. Allahû Tealâ bu söylediğimiz hakikati O'nun içine koymuş. Diyor ki: "Biz bu kitapta, bu Kur'ân'da hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Herşeyi bu kitabın içine yerleştirdik."

6/EN'ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).

Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar).

Neyi yerleştirmiş? O dînden evvelki Hz. İsa'nın dînini. Ne yerleştirmiş? Hz. İsa'dan evvel Hz. Musa'nın dînini, O'ndan evvel Hz. İbrâhîm'in dînini, O'ndan evvel Hz. Nuh'un dînini, O'ndan evvel; ilk evvel Hz. Âdem'in dînini. Hepsi aynı dîn. Dînde değişme olmaz. Dîn, Allah'ın dînidir ve 7 safha 4 tane de teslim ihtiva eder.

İşte Hz. İbrâhîm'in hanif dîni dediğiniz zaman 3 tane esas göreceksiniz:

1- Vahdet: Allah'ın tekliği.
2- Tevhid: Allah'a ulaşmayı dileyen insanların oluşturduğu tek bir cemaat.
Neredeki cemaat? Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde Allah'a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olan tek cemaat, geri kalanların hepsi şirkte, gizli şirktedir.
3- Teslim: Hz. İbrâhîm'in dîninin en önemli faktörü teslimdir. Ruhun teslimi, fizik vücudun teslimi, nefsin teslimi ve iradenin teslimi.

İşte dîn bundan ibarettir. Her kademe, farz kılınmıştır:

Allah'a ulaşmayı dilemek farz kılınmıştır.
Mürşide tâbiiyet farz kılınmıştır.
Ruhu Allah'a ulaştırmak farz kılınmıştır.

Bu 3 safhanın 3'ünü de Allahû Tealâ tekeffül etmiştir. Yani kişiye kefil olmuştur ki: "Ey Benim kulum! Sen Bana ulaşmayı dileyeceksin. Dilediğin taktirde senin ruhunu Ben Kendime ulaştıracağım ama sen ulaştırmışsın gibi sana mükâfat vereceğim. Bana ulaşmayı dilediğin zaman 1. kat cennet senin. Mürşidine tâbî olduğun zaman 2. kat cennetin sahibisin. 1.'sini 3. basamakta yaşarsın, 2.'sini 14. basamakta. Ruhun vücudundan ayrılır. Senin ruhunu, Biz Kendimize ulaştırırız ve sanki sen ulaştırmışsın gibi seni mükâfatlandırırız. Seni 3. kat cennetin sahibi kılarız."

Bu, cennet hayatındaki Allah'ın ardarda gelen 3 hediyesidir. Neden hediye diyoruz? Çünkü Allahû Tealâ Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin ruhunu, o kişi hayattayken Kendisine ulaştırmaya kesinlikle söz vermiş. Yeter ki kişinin 7-8 aylık bir ömrü Allahû Tealâ tarafından verilmiş olsun. Böyle bir dizaynda o kişinin kaderinde 7-8 aylık bir ömür varsa ve o kişi Allah'a ulaşmayı dilemişse -mutlaka kendi iradesiyle dilemiş olması lâzım- Allahû Tealâ mutlaka onu Kendisine ulaştıracaktır. Hem ulaştırmayı garanti ediyor hem 3. kat cenneti garanti ediyor hem de dünya mutluluğunun yarısını garanti ediyor. Neden? Çünkü bir kişi Allahû Tealâ tarafından ruhu Allah'a ulaştırılırken nefsinin kalbindeki afetler %51 azalır. Bu onun dünya mutluluğunun günün yarısını aşması demektir. Yani 24 saatlik bir zaman parçası içerisinde bu kişi 12 saatten daha fazla mutlu olmak imkânının sahibidir. Ya da olayları değerlendirirsek; bu olayların yarısından fazlasında, yarısında diyelim -%1'lik rakam büyük bir rakam değil- mutlaka bu kişi mutludur.

Allahû Tealâ bu kadar lütufkâr, bu kadar insanları sever. İnsan Allah'ın katındaki en üstün mahlûktur. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

45/CÂSİYE-13: Ve sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.


"Ey insanlar! Bütün göklerde ve bütün arzlarda yarattığım herşeyi katımdan sizlerin emrinize musahhar kıldım."

"Meleklerin emrine musahhar kıldım." demiyor, "Cinlerin emrine musahhar kıldım." demiyor, "Sizlerin emrine musahhar kıldım." diyor.

Allahû Tealâ: "Bütün göklerde, bütün arzlarda yarattığım her şeyi." diyor; göklerdeki insanlardan bahsediyor, yerlerdeki insanlardan bahsediyor ve ikisinin arasındaki insanlardan bahsediyor. Yani kâinatta bizim dünyamız gibi kim bilir kaç milyar gezegende hayat var.

Unutmayın! Yüz milyar galaksi ve bu yüz milyar galaksinin herbirinde ortalama bir hesapla yüz milyar yıldız ve bu yıldızların bir kısmında mutlaka hayat var. İnsanlar yaşıyor ve Allahû Tealâ en çok insanı seviyor. Çünkü bütün kâinat insan için yaratılmış ve gene çünkü ve gene çünkü ve gene çünkü insan doğduğu anda Allah'ın ruhu kendisine üfürülen yegâne bahtlı yaratıktır.

Allahû Tealâ hepinizi sever, çok sever. Siz Allah'ın emirlerini yerine getirmezseniz size acır ama adaleti mutlaka yerine getirir. İşte Kur'ân-ı Kerim bir adaletler dizisidir ki; orada Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişinin gideceği yer cehennemdir.

Bir kişinin cehennemden kurtulabilmesi mutlak olarak bir dileğe bağlıdır. Kişi, düşünün Allah'a ulaşmayı dilememiş, 80 yıl yaşamış ve 15 yaşında sorumluluğunu idrak etmiş. 15 yaşından 80 yaşına kadar İslâm'ın 5 şartını her gün yerine getirmiş. İslâm'ın 5 şartını ömrü boyunca gerçekleştirmiş.

1- Namaz kılmış.
2- Oruç tutmuş.
3- Zekât vermiş.
4- Hacca da gittiğini kabul edelim, hacca da gitmiş.
5- Kelime-i şahadet de getirmiş.

İslâm'ın 5 şartını yerleştirmiş. Üstelik de namazını kılmış, orucunu bütün ramazanlarda tutmuş, zekâtını da vermiş. Bu görevleri yapan bu kişi diyor ki: "80 yıl hayatım var. Hamdolsun Allahû Tealâ'ya ve de bunun 65 yılında ben İslâm'ın 5 şartını yerine getirdim. Bakalım Allahû Tealâ beni kaçıncı kat cennetine alacak."

Bu kişinin gideceği yer, ne kadar hazin bir tecellidir ki; sadece dînini bilmemek sebebiyle gideceği yer cehennemdir! O kişi Allah'a mülâki olmayı dilememiştir, takva sahibi olamamıştır. O kişi gizli şirkte yaşamış ve ölmüştür. İşte bu insan bunların hepsini yapmış ama Allah'a ulaşmayı dilememiş. Dilememişse, Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetlerinde Allahû Tealâ bu durum için diyor ki:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.


10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


"Onlar ki, Bize mülâki olmayı yani ruhlarını Bize ilka etmeyi, ulaştırmayı, mülâki kılmayı dilemezler. Böyle bir dilekleri yoktur. Onlar, Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır ve onların gideceği yer, kazandıkları dereceler (nakıs, negatif dereceler) itibariyle ateştir, cehennemdir. Onlar, Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır."

İşte "İslâm'ın 5 tane şartı var. Biz de onu evvelallah yaşadık. mutlaka cennete gireceğiz." zannedenler! Allahû Tealâ sizlere sesleniyor: "Giremezsiniz! Allah'a mülâki olmayı dilemedikçe gideceğiniz yer cehennemdir." diyor. Bunu bize öğreten Allahû Tealâ, sizlere bunu ihtar etme emrini de birlikte getiriyor.

Ne olmuş insanlara? İnsanlar Mâturîdi ve Eş'âri statüsünde inanç açısından 2'ye ayrıldığından bu tarafa, dînin 7 safhası da 4 teslimi de insanlar tarafından unutulmuş. İnsanlar demişler ki: "Kur'ân-ı Kerim'i okuyun, Kur'ân-ı Kerim'i hatim edin. Bbu çok hayırlı bir şeydir ama sakın onun mânâsının ne olduğu konusunda yorumlara falan kalkmayın, çarpılırsınız."

Bunun temelinde yatan faktör, insanlara yutturulan bir büyük yalandır. "Ruh vücuttan ayrılırsa insan ölür." yalanı. Ama İslâm âlemine bütünüyle bu dolma yutturulmuş ve de insanlar zannediyorlar ki; ruhları vücutlarından ayrılırsa ölürler. Hiç kimse ruhu vücudundan ayrılıyor diye ölmez. Ruh; vücudumuzdaki ruh, nefs ve fizik vücut üçlüsünün en serbest kesimini ifade eder. Nefs, hiçbir zaman siz gerçek uykuya dalmadıkça vücudunuzdan ayrılamaz, böyle bir şey mümkün değildir. Ama ruhunuz siz uyanık da olsanız, uyuyor da olsanız, baygın da olsanız; hangi şartların içinde olursanız olun, istediği an o vücudu terk eder ve dilediği an tekrar vücudun içine girer, sizin ruhunuz bile duymaz.

Vücudunuzdan ayrılan ruhunuz her an ayrılabilir, her an dilediği yere gider, her an geri döner ve tekrar vücuda girer. Hiçbir zaman bunu hissedemezsiniz. Siz hayatta olduğunuz sürece vücudunuz nefsinizin de sığınağıdır, ruhunuzun da sığınağıdır. İkisinin de vatanı sizin fizik vücudunuzdur ama her kim ölürse, öldüğü anda fizik vücut bir sığınak olmaktan; nefse bir sığınak olmaktan, ruha bir sığınak olmaktan çıkar. O artık başka bir âlemin varlığı olmuştur. O, ruh için de nefs için de sadece bir görüntüdür. Nefs, onun içinden o kişi uyku haline girmedikçe, bayılmadıkça, ölmedikçe ayrılamazken kişi ölünce artık o, sadece görüntüsü olan birisidir. Nefs, berzah âleminin malıdır. Ruh, emr âleminin malıdır. İkisinin de âlemi olmayan bir fizik vücut, onlar için sadece bir görüntüdür.

İşte böyle bir durumda bir insanın Allah'a yönelmesi, hayattayken vücut bulan bir müessesedir ve yönelmeyen insanın ruhu Allah'a ulaşamaz. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse işte bu, Allah'a yönelmektir. O kişi münîb olmuştur.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


"Üzerinize azap gelmeden evvel Allah'a yönelin ve Allah'a teslim olun. Yani Allah'a yönelttiğiniz, Allah'a doğru yola çıkardığınız ruh, O'na mutlaka ulaşsın. Ruhunuzu teslim edin. Sonra fizik vücudunuzu da teslim edin. Bu da üzerinize farz. Sonra nefsinizi teslim edin. Bu da üzerinize farz. Sonra iradenizi de teslim edin. Bu da üzerinize farz."

Allah'a ulaşmak, Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar ve ruhun 7 tane gök katını aşarak, 7. katta 7 tane âlemden geçerek Allah'ın Zat'ına ulaşmasını mutlaka sağlayacak olan bir taleptir. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onu Kendisine ulaştırır. Ra'd Suresinde Allahû Tealâ diyor ki:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


"Allah dalâlette olanları bırakır, onlarla meşgul olmaz. Ama o dalâlette olanlardan her kim Allah'a ulaşmayı dilerlerse, Allah onları Kendisine ulaştırır." Yani onların ruhlarını Kendisine ulaştırır.

Bu nedir? Allah'ın üfürdüğü ruhu geri istemesi olayıdır. Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesinde ne diyordu? Diyordu ki:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel efidete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


"Ben, onlara (insana) onun içine (insanın içine) ruhumdan üfürdüm."

min rûhihî: ruhumdan,
ve nefeha: üfürdüm."

"İşte o ruh Benimdir. Ya hayattayken Bana gönderirsiniz, 3. kat cenneti size hediye ederim, dünya mutluluğunun yarısını hediye ederim ya da göndermezsiniz; o zaman bunun mânâsı Allah'a ulaşmayı, Bana ulaşmayı dilememenizdir. Dilemişseniz, ruhunuz Bana ulaşmasa da 1. kat cennetime gene girersiniz. Mürşidinize tâbî oldunuz, ruhunuz Bana ulaşmadı öldünüz; gene cennete girersiniz, hem de 2. katına. Eğer hayatta 7-8 aylık bir ömrünüz varsa o zaman Ben sizi Kendime ulaştırırım. Ben sizin ruhunuzu Kendime ulaştırırım, 3. kat cennetin sahibi kılarım."

Mükâfat üstüne mükâfat, bir hiç sebebiyle... Hem bize ait olan bir gayret söz konusu değil, Allah bizi Kendisine ulaştıracak hem de sanki o gayreti biz sarf etmişiz gibi bizi mükâfatlandıracak. İşte bu kadar sevgilisiniz Allahû Tealâ'ya muhterem kardeşlerim!

Öyleyse bir insan Allah'a ulaşmak için Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmaninne, Radiye, Mardiyye ve Tezkiye kademlerini birer birer aşmak durumundadır. Ancak bu aşma tahakkuk ettikten sonra o kişi bir güzelliği yaşayacaktır. 6 tane gök katı aşılıp 7. kata ulaşılınca 7. katta 7 tane âlemden geçilir:

1. âlem, kader hücreleridir
2. âlem, ümmülkitaptır.
3. âlem, kudret denizidir.
4. âlem, Makam-ı Mahmud'dur.
5. âlem, Divan-ı Salihîn'dir.
6. âlem, zikir hücreleridir.
7. âlem, İndi İlâhi'dir. Allahû Tealâ'nın Zat'ının bulunduğu yerdir.

Ruh, Allah'ın Zat'ına ulaşır ve Allah'ın Zat'ında kaybolur, yok olur. İşte bu vuslattır. Ruhunuz gerçek sahibine, sizi onu üfürene geri dönmüştür.

Allah ile olan ünsiyetiniz, bir taleple sizi mutlak kurtuluşa bir hiç karşılığı ulaştırabilir. İşte şu ana kadar anlattığımız herşey tamamen unutulmuş. Artık üniversitelerimizde insanlar bunu öğrenmiyorlar. Bir taassup: "Kur'ân'a bakmayın, Kur'ân'ı zaten anlayamazsınız siz. Onun uzmanları vardır. O uzmanlar açıklamaları yapmışlardır, siz o açıklamaları okuyun."

Açıklamaları okuduk. Ra'd Suresinin 21. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, Allah'a ulaşmayı dilemekten bahsediyor. Ruhun Allah'a ulaşmasından bahsediyor ve de bunu; ruhun Allah'a ulaşmasını insanlar yoruma tâbî tutuyorlar. "Akrabalık bağlarını kuvvetlendirirler." diyorlar.

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


Allahû Tealâ'nın; "Ve onlar Allah'ın Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi; yani ruhlarını Allah'a ulaştırırlar." şeklinde tercüme edilmesi lâzımgelen âyetini, "Ve onlar akrabalık bağlarını kuvvetlendirirler." şeklinde dizayn etmişler.

Bugün dîn adamlarımızın hepsine -bu söylediklerimizi onlar bilmiyorlar- "Ra'd Suresinin 21. âyet-i kerimesi ne söylüyor?" diye sorarsanız eğer: "Ve onlar akrabalık bağlarını kuvvetlendirirler ve sılayı rahma yani akrabaları ziyarete önem verirler, riayet ederler." tarzında tercüme edilmiş. "En güzel tefsir, en doğru tefsir falancının tefsiridir, Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsiridir, o en doğrusunu bilir." deniliyor, orada da bu yazıyor: "Ve onlar akrabalık bağlarını güçlendirirler, kuvvetlendirirler ve sılayı rahma riayet ederler."

Herşey iblis tarafından öyle kurnazca, öyle ince bir şekilde aslından uzaklaştırılmış ki; insanlar bunu doğru zannetmişler. Bir zan, bütün insanları bu noktaya itmiş. Hangi zan? Bizim dîn adamlarımız "Ruh vücuttan ayrılırsa insan ölür." zannediyorlar. "Ruhun vücuttan ayrılması hiç mümkün değildir. Hafazanallah, ruh vücuttan ayrılırsa o insan mutlaka ölür." zannediyorlar. Allahû Tealâ diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).


"İnne:
Muhakkak ki
el hudâ: hidayet
hudâllâh: Allah'a ulaşmaktır."

Hidayet, ruhun Allah'a ulaşmasıdır. Hidayet, dünya hayatını yaşarken kazanılır ve 7 safhası vardır. Bu, 3. safhasıdır.

1. hidayet, Allah'a ulaşmayı dilemek,
2. hidayet, mürşide tâbiiyet,
3. hidayet, ruhu hayattayken Allah'a ulaştırmaktır.

Öylesine inanmışlar ki iblisin bütün İslâm âlemin mahvetmek üzere ortaya koyduğu bu yalana, herşey berbat olmuş.

Sevgili kardeşlerim, 32 seneden beri bu hakikatleri insanlara öğretiyoruz. Dîn adamları yanımızda olacakları yerde, Kur'ân hakikatlerinin insanlara öğretilmesiyle, onları aydınlığa kavuşturmamıza bugüne kadar sadece engel oldular. Arkasında samimiyetle insan ruhunun vücuttan ayrılması halinde öleceğine inanmaları var. Gerçekten samimi olarak buna inandırılmışlar. Buna bir defa insan inanırsa, bu kuyruklu yalana kim inanırsa elbette "Benim ruhum vücudumdan ayrılırsa ben ölürüm. Öyleyse ruhun benden ayrılıp da Allah'a ulaşması diye bir şey mümkün olamaz." diyorlar.

Ruhun Allah'a ulaşması hidayettir. Hidayet kelimesinin geçtiği, ruhun Allah'a ulaşması ile ilişkili bütün âyetleri Kur'ân-ı Kerim'de tek tek inceledik ve ülkemizdeki 23 tane Kur'ân-ı Kerim'de hidayetin nasıl gizlendiğini, nasıl saptırıldığını bir ibret levhası olarak bütün insanlara anlatmak üzere bir kitap oluşturduk. İnsanlar böyle bir kitabı, böyle bir kurtuluşu bütün insanlığa hediye etmemizi, onları da cehennemden kurtarmak üzere bunca gayretin sahibi olmamızı pozitif istikamette karşılamadılar. Onların hazırladıkları bütün kitaplarda bu büyük yanlış doğru diye ele alınmış. Hatalılar mı? Hayır, öyle olduğuna inandırılarak okullardan mezun olmuşlar, üniversiteye gitmişler asistan olmuşlar, doçent olmuşlar, profesör olmuşlar ama o ilmi öğrenmişler. Şeytanın insanları mahvetmek için vücuda getirdiği, kendisiyle beraber cehenneme götürmek üzere oluşturduğu ilmi...

Sevgili kardeşlerim, bu söylediğimiz hakikatler İslâm âlemine ve bütün dünyaya ulaşacağı güne kadar bu dünyada kim bilir kaç milyon insan ölecek. Bunun arkasında dîn adamlarının kayıtsızlığı var, konulara önem vermemesi var.

Bütün dîn adamlarına ihtarlar gönderdik. İstisnasız bütün dîn adamlarına! Bir kısmı hiç okumadan çöp sepetine atmışlar, sonradan bir marifetmiş gibi bize bildiriyorlar. Bir kısmı okumuşlar: "Böyle bir şey mümkün değil. Biz bunca yıl ilim okuduk. Mutlaka bizim öğrendiklerimiz doğrudur." demişler. Çok az kişi tahkik etmiş ve bütün söylediklerimizin doğru olduğunu görmüşler ama çevrelerindeki bize karşı olanların kahhar ekseriyeti yüzünden, çok büyük bir çoğunluğa onların sahip olması yüzünden hiç seslerini çıkaramamışlar.

Sevgili kardeşlerim, bunlar bizim dışımızdaki insanların davranış biçimleri. İnsanlar korkarlar; ellerinden ekmekleri gidecek zannederler. Allahû Tealâ bize korkmamayı öğretti. Bu yüzden ülkemizi terk etmek mecburiyetinde kaldık.

Sevgili kardeşlerim, Allah'a ulaşmayı dileyin, mürşidinize tâbî olun ki; ruhunuz vücudunuzdan ayrılsın, Allah'a ulaşsın ve hepiniz büyük mutlulukları yaşayın.

Bir gün hakikat öğrenilecek. İnsanların büyük bir kısmı, inşaallah tamamı, bu hakikatleri öğrenip yaşayacaklar. İşte o zaman bütün dünyada bir büyük sulh ve sükûn olacak ve biz hayattayken gerçekleşecek. Dünya sulhunu biz kuracağız sevgili kardeşlerim! Bu, bugünün müjdesidir!

Allahû Tealâ'nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R