}
Sohbet (Herkes Başkalarını Mutlu Etmek Sadedinde Bir Yarışa Girerse Hayatı Boyunca Hep Mutluluğu Yaşar) 19.05.2011
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 113116

SOHBETİN ADI: SOHBET
TARİHİ: 19.05.2011

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Sizleri çok ama çok seviyoruz. Kalbimiz sevgi dolu. Allahû Tealâ bize sevmeyi öğretti. Nefreti de kalbimizden kaldırdı. Hepiniz için aynı sonuçlara ulaşmanızı Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimize başlıyoruz inşaallah.

Sevgili kardeşlerim! Seviniz, sevdiriniz. Nefret etmeyiniz, nefret ettirmeyiniz. Başkaları size karşı kötü davranabilirler, kin besleyebilirler, sizi sevmeyebilirler ama sizler onları her hâlükârda sevmelisiniz. Sizler bizim etrafımızdaki birinci dairesiniz.

Sevgili kardeşlerim! Ne kaybedersiniz ki? Herkes kendisini sevenleri zaten sever. Bu, eşyanın tabiatına uygun bir sonuçtur. Ama biz sizden onu istemiyoruz ki. O, zaten sizde var. Onun ötesini istiyoruz. Sizi sevmeyenleri de, sizden nefret edenleri de sevmenizi istiyoruz. Öyle bir kapı nereye açılır? Belki nefret eden kişinin sizi sevmesine kadar bir hedef ulaşması gerçekleşebilir.

Sevgili kardeşlerim! Her zaman bizlerin hedefleri var. Hedefimiz çok açık ve kesin: Allah'ın emirlerini bilmeyenlere onları hatırlatmak. Ne olmuş sevgili kardeşlerim? Koskoca bir Kur'ân-ı Kerim'in 7 safha 4 tesliminin 2 tanesi devre dışı bırakılmış. Nasıldı?

· Allah'a ulaşmayı dilemek
· Mürşide tâbiiyet
· Ruhun Allah'a ulaşması
· Fizik bedenin Allah'a teslimi
· Nefsin Allah'a teslimi
· Muhlis olmak
· İradeyi Allah'a teslim etmek

7 tane safha. Ne oldu? Ruhun, vechin yani fizik vücudun, nefsin ve iradenin Allah'a

teslimiyle noktalanan 4 tane teslim. Safhalar 7 tane ama teslimler 4 tanedir. Ve dînimizin adı İslâm dîni yani teslim olma dîni, teslim olanların dîni.

Sevgili kardeşlerim! İnsanları seversek ne kaybederiz? Hiçbir şey kaybetmeyiz ama çok şey kazanırız. Belki de düşmanımız olan kişinin bile dostluğunu kazanırız. "Biz kimseye kin tutmazız, düşman bile dosttur bize" diyordu Allahû Tealâ'nın bir büyük dosttu. Öyleyse biz de aynını yapamayız mı sevgili kardeşlerim? Onlar gene kalplerindeki kinle yaşasınlar, düşman olanlar düşmanlıklarını nasıl yapacaklarsa yapsınlar ama bizden her zaman bir dost muamelesi görürlerse, biz Allah'a onları affetmesi için yalvarırsak, duada bulunursak o zaman en güzeli bu değil mi? O zaman düşmanımız bizim olmaz. Onlar bize düşman olabilirler ama biz onlara düşman olmayız, üstelik onları düşman da görmeyiz. Arkasında ne var? Arkasında Allah var.

İnsanlar her yaptıklarının 3 boyutlu olarak filme alındığını belki de bilmiyorlar. Her saniye kirâmen kâtibîn melekleri kesintisiz bir şekilde hayat filminizi çekerler. Konuşmalarıyla, davranış biçimleriyle bu tam bir bütündür. Her an hayatınızın her anında ya derecat kaybedersiniz ya da derecat kazanırsınız. Boş yok. Sonuç ne? Sonuç 2 tanedir. Ya kazandığınız dereceler fazla olur, cennete girersiniz ya da kaybettiğiniz dereceler fazla olur; cehenneme. Öyleyse Allahû Tealâ ne istiyor? Allahû Tealâ istiyor ki herkes cennete girsin.

Sevgili kardeşlerim! Kim ne kaybeder ki Allah'a ulaşmayı dilerse? Bir dilek: "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum." Böyle bir dileğin sahibi olan kişi 1. kat cennetin sahibidir. Ama Allah o kişiye mürşid sevgisi verecektir. Kişi gidip mürşidine tâbî olacaktır. Tâbiiyetle beraber ruhu da vücudundan ayrılacaktır. Bu kişi 2. kat cennetin sahibidir. O vücuttan ayrılan ruhu, Allah mutlaka o kişinin 7-8 aylık bir hayatı varsa Kendisine ulaştıracaktır. Böylece bu kişi 3. kat cennetin de sahibi olacaktır.

Ne yapmıştır? Bir dileğin sahibi olmuştur: "Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır." İşte sevgili kardeşlerimiz, herşeyin güzele, daha güzele, daha güzele ulaşması nefsinizin kalbindeki afetlerin azalması ile temin edilir. Bunun da sadece bir tek ilacı var; zikir. Zikir seviyenizi yükselttikçe nefsinizin kalbindeki afetlerin yok olması söz konusudur.

Kimdir dünyadaki en mutlu insanlar? Onlar daimî zikrin sahipleridir. Ne olur? Her an "Allah" kelimesi iç dünyalarında yankılanır. Bakarsınız, ağzında dili bile kımıldamıyor ama o aslında Allahû Tealâ'yı zikrediyor.

İşte sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ ile olan ilişkilerinizde insanlarla olan ilişkilerinizde hep güzellikleri yaşamaya çalışacaksınız. Bir insanın mutlu olabilmesinin arkasında, insan olarak cemaat halinde yaşamamız cihetiyle, en kolay mutluluk aracı başkalarına mutluluk vermek, başkalarını mutlu etmektir. Etrafınızdaki insanlardan hangisini hangi ölçüde mutlu ederseniz aynı mutluluğu siz de yaşarsınız. Ama etrafınızdaki insanlar bir tane değil ki. Çok sayıda. Herbirine mutluluk verirseniz onların herbirine verdiğiniz mutluluğun aynını siz de yaşayacağınız cihetle çok üst seviyede mutlulukları yaşamak imkânının her zaman sahibisiniz.

Etrafınızdaki herkese Allah'ın bu büyük hakikatini anlatın. Herkes başkalarını mutlu etmek sadedinde bir yarışa girerse her zaman böyle bir talebin sahibi olursa o kişi hayatı boyunca hep mutluluğu yaşar. Mademki o herkesi mutlu etmeye çalışıyor, o gayreti netice verse de, karşısındaki kişiyi mutlu edebilse de vermese de, mutlu edemese de Allahû Tealâ onu gene mutlu eder. Çünkü o, kendisine düşen bir görevi yerine getirmek üzere imkânların el verdiği çerçeve içerisinde çalışmıştır. Mutlu etmeye çalışmıştır etrafındaki insanları. Ama ne kadar başarabilirse onların üzerindeki tesiri o kadar hedefe ulaşmıştır. Allahû Tealâ sadece hedefe ulaşıp ulaşılmadığına bakmaz. Kişinin niyetinin ne olduğuna ve gayret seviyesine de bakar. Öyleyse kim Allah yolunda güzellikler yaşamak istiyorsa, kim Allah için bir şeyler yapmak istiyorsa, o yapması lâzımgelen şeylerin arasında en büyüğü, en önemlisi insanları mutlu etmeye çalışmaktır.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ namazı emretmiş, zikri emretmiş. Allahû Tealâ için birçok emirler söz konusu. İnsanlara veriyor hepsini. Maksadı ne? İşte o emelleri gerçekleştirdikçe onların mutlu olacağı bir vakıa olduğuna göre istiyor ki; herkes onları gerçekleştirerek mutlu olsun. Başka insanlara mutluluk vererek mutlu olsun. Zikir yaparak mutlu olsun. Namaz kılarak mutlu olsun.

Allah'ın emirleri, her istikamette kişinin daha çok, daha çok, daha çok mutlu olması için bir vasıtadır. Allahû Tealâ ister ki; herkes mutlu olsun, şu dünyada mutluluğu yaşasın ve sonsuz hayatını cennette geçirsin. Ölümden sonraki o sonsuz dizayn cennette yaşansın. Sadece 2 tane alternatif var; ya cennete giriş ya da cehenneme.

Sevgili kardeşlerim! Neden cennet varken, sonsuz mutluluklar varken cehenneme girilsin ki? Mademki şu dünyada yaşayacağımız 60 senelik, 70 senelik, kaç sene Allahû Tealâ ömür vermişse o kadar bir ömrümüz var ama bu ömrümüzü başkalarını mutlu etmekle kullanırsak ondan sonraki sonsuz hayatımız hep mutlu olarak Allah'ın cennetinde geçecektir. Eğer tersini yaparsak, başka insanları mutsuz edeceğiz, onlar da bizi mutsuz edecek, bu dünyada da mutsuz olacağız ve cehennemde de mutsuz olacağız.

Öyleyse "Akıl için yol birdir." diyor Allahû Tealâ. O yol, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarına riayet edip onlardan kaçınmaktır. Öyleyse nefret etmek Allahû Tealâ'nın istemediği bir şeydir. Nefret etmeyeceğiz. Sevmek, Allah'ın emridir. Seveceğiz. Başkalarını mutlu etmek, Allah'ın emridir. Başkalarını mutsuz etmek, Allah'ın yasak ettiği bir olaydır.

Öyleyse birbirine bağlı olan olaylar zincirine baktığımız zaman biz başkalarını mutlu etmekle emrolunmuşuz. Mutlu ettiğimiz taktirde herbirine verdiğimiz mutluluk kadar mutluluğu biz yaşayacağımıza göre Allahû Tealâ'nın bunu bizim için vücuda getirdiği açık değil mi? Ne kadar çok insana ne kadar çok mutluluk verebilirsek aynı mutluluğu biz yaşayacağız. Etrafımızda birçok insan olduğuna göre yapmamız lâzımgelen şey açık değil mi? Herkese mutluluk vermek, herkesi mutlu etmeye çalışmak. İşte bunun arkasında sevgi var sevgili kardeşlerim. Nefretin de arkasında huzursuzluk var. Kim nefret ederse o, şeytanın elinde bir oyuncak olmak durumundadır. Nefreti ona birçok şeyleri göstermez.

Sevgili kardeşlerim! Öyleyse bütün insanlar için hedef belli değil mi? Mademki seven insan severse sevdiklerine en güzel davranışlarla davranıyor, bu güzel davranışların hepsi ona derecat kazandıracak olan faktörlerdir. Mademki nefret eden kişi etrafındaki insanlara, nefret ettiklerine kötülük yapmak için bunu yapacak (nefsinin afetleri hâkim duruma) ama ona da kötülük yapılmış? Evet, olabilir. Böyle olmasına rağmen Allahû Tealâ bir açık kapı vermiş mi? Vermiş tabiî. Kısas adlı bir hüküm koymuş. Başkasının size yaptığı derecede bir kötü davranışı siz de onu size yapana karşı gerçekleştirebilirsiniz. Bu nedir? Bu, kısastır. Allahû Tealâ karşı tarafa da başkasından zarar gören tarafa da aynı zararı ona vermek yetkisini veriyor. Sonuç ne oluyor? Sıfıra sıfır elde var sıfır. Bir kişi başkasından bir zarar gördü, o kadar derecat kazandı. O zararı veren kişi ise kaybetti. Ama kişi Allahû Tealâ'nın kendisine uygun gördüğü hüviyette olan karşıt olayı gerçekleştirdiği zaman bu olay sebebiyle kazandıklarının tümünü kaybediyor. Öbür taraf da, ona o kötülüğü yapan taraf da kendisine aynı kötülük yapıldığı için kaybettiği derecat kadar derecat kazanıyor, tabiî fiiller birbirine eşitse. Sevgili kardeşlerim! Onun için Allahû Tealâ kısası koymuş Kur'ân-ı Kerim'ine, Tevrat'ına, İncil'ine. Koymuş ama istediği bu değil. Allahû Tealâ'nın esas istediği, 3 tane unsurdan bir tanesi:

1- Kötülüğe kötülükle mukabele etmek.
2- Kötülük karşısında hiçbir şey yapmamak.
3- Kötülüğe iyilikle mukabele etmek.

Allahû Tealâ üçüncüsünü istiyor. Onun için düsturları koymuş. "Seviniz, sevdiriniz. Nefret etmeyiniz, nefret ettirmeyiniz." diyor. Öyleyse Allahû Tealâ'nın istediği şey, bizim herbirimizin başkalarına vereceği mutluluklarla o mutlulukların toplamı kadar mutlu olması. Etrafınızda birçok insan varsa A'ya, B'ye, C'ye, D'ye, E'ye ayrı ayrı verdiğimiz mutluluklar, onun toplamı kadar bizim mutlu olmamızı sağlıyor. O zaman belli değil mi problemin nasıl çözüleceği? Herkese ne kadar çok yardım edebilirsek her açıdan herkesi hangi ölçüde mutlu edebilirsek aynı mutlulukların toplamını biz yaşayacağız. Bizim husule getirdiğimiz, bizim davranışımızla vücuda gelen, başkasına ulaşan her mutluluk bize de aynı miktarda mutluluğu yaşatacağına göre ne kadar çok insanı ne kadar mutlu edebilirsek o kadar çok biz mutlu oluruz.

İşte Allahû Tealâ'nın dünyası bu dünya. Peki, şeytan ne istiyor? Şeytan intikam almayı istiyor. İnsanlar bir defa şeytanın en büyük düşmanı ve de istiyor ki; herkes mutsuz olsun, herkes huzursuz olsun, herkes başkalarına kötülük etsin ve böylece başkaları da ona kötülük etsin. Her taraftan insanları sıkıntıya sokacak, onları üzecek olan olaylar vücuda gelerek onları sarsın.

Öyleyse yapmamız lâzımgelen şey ne? Allah ne diyor? Allah neyi emrediyor? İşte bunu tespit edip bunu gerçekleştirmektir. O zaman etrafınızdaki herkes sizin için bir derecat kazanma vasıtasıdır. Onlara yapacağınız her güzel davranış, her iyilik, onları mutlu eden sizden ulaşacak olan herşey, sizin devamlı derecat kazanmanıza sebebiyet verir.

Cennetle cehennemi ayıran şey, son derece basit bir matematik: Kimin sevapları günahlarından fazlaysa onlar cennete girer, kimin günahları sevaplarından fazlaysa onlar da cehenneme girer. Ya da derecat açısından matematik bir ifade verelim: Kimin sevap tartıları fazlaysa onlar cennete girer, kimin günah tartıları fazlaysa onlar da cehenneme girer.

Hal böyle olduğuna göre bizler için doğru olan, güzel olan ne? Etrafınızda her zaman insanlar bulunduğu cihetle onlara en güzel davranışlarda bulunup onları sevindirmek, onları mutlu etmek ve onları mutlu ettiğimiz sürece de herbirine verdiğimiz mutluluk kadarını biz yaşayacağımız cihetle onlardan birine verdiğimiz mutluluğun belki 10 katını, belki çok daha fazlasını bizim yaşamamız söz konusudur. Ne kadar çok insan varsa etrafımızda onlara ne kadar yardımcı olabiliyorsak ne kadar hizmet edebiliyorsak onları mutlu edebilmek için ne yapabiliyorsak karşılığında mutluluğu biz yaşarız. Her mutluluk anından sonra da "Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?" diye belki kendi kendimize düşünürüz. "Bu dünya yaşanmaya değer bir dünyaymış." deriz. Arkasında başkaları yok, sevgili kardeşlerim. Siz varsınız.

Ne kaybedersiniz, size kötü davranan birine siz güzel bir davranışla cevap verseniz, sanki kabahat sizdeymiş gibi davransanız, ondan af dilemek büyüklüğünü gösterseniz? Kabahatiniz olmadığı halde, o hatalı olduğu halde, siz ondan af dilemek büyüklüğünü gösterseniz, yaptığı hata sebebiyle onu affetseniz o zaman sizin amel defterinize hep kazanç hanesi, kazanılan dereceler yazılır.

Hayatınız her an kirâmen kâtibîn melekleri tarafından filme alınıyor. Her saniye, hayatınızın her saniyesinde ya derecat kazanıyorsunuz ya da kaybediyorsunuz. Boş yok. Ya Allah'ın bir güzel emrini gerçekleştiriyorsunuz, derecat kazanıyorsunuz ya da yasak ettiği bir fiili işliyorsunuz, derecat kaybediyorsunuz. Başkalarına olan davranışlarınızda ya onları sevindirecek güzel şeyler yapıyorsunuz, derecat kazanıyorsunuz ya da onları kızdıracak olan haksız fiillerde bulunuyorsunuz, derecat kaybediyorsunuz.

Unutmayın ki; etrafınızdaki insanların size karşı olan davranış biçimleri, sizin onlara davranış biçimlerinizin bir aksilomelidir, onun karşılığıdır. Öyleyse ipler sizin elinizde değil mi sevgili kardeşlerim? Ne kadar köfte, o kadar ekmek. Etrafınızdakilere ne kadar güzel davranışlarda bulunursanız onlardan da o kadar güzel davranışlar size geri döner. Yapmamız lâzımgelen şey; Allah'ın kanunlarını bilerek bu kanunlara göre nasıl hareket etmemize, Allah'ın hedef gösterdiği emirleri yaparak nasıl ulaşabiliriz? İşte olay bu kadar basittir.

Bir defa şunu hep yaşamışsınızdır. Birisine onu sevindirecek bir şey söylediğiniz zaman o kişi sevinir ama siz de bundan mutluluk duyarsınız, hele bu sevinci vücuda getiren olaya siz sebebiyet vermişseniz, ona bir iyilikte bulunmuşsanız, bir güç zamanında ona bir yardımda bulunmuşsanız...

O zaman olaylar ikiye ayrılıyor: Ya başkalarını üzecek olan davranışlar ya da sevindirecek olan davranışlar. Eğer kendinizi başkalarını mutlu edecek, sevindirecek davranışlara onları hedef tayin ederek yönelirseniz her zaman derecat kazanmak imkânınız var.

Başkalarına mutluluk vermek; bir insanı mutlu etmekten başka, mutluluk veren insana mutluluk vermesinden başka neyi ifade eder ki? Ama ne zaman davranış biçimleriniz başka insanlara zarar veren, onları inciten, onları huzursuz eden davranışlarsa o zaman siz bunun karşılığı olan derecatı kaybedersiniz ve hesap günü, kazandığınız dereceler bir tarafta kaybettiğiniz dereceler bir tarafta, hangi taraf ağırsa ona göre ya cennete ya da cehenneme gideceksiniz. Öyleyse kazandığınız derecelerin ağır olması, bütün hareketlerinizin sizin dikkatinizle, gayretinizle başka insanları mutlu edecek ve size derecat kazandıracak hüviyete bürünmesini sağlamak suretiyle gerçekleşir.

Öyleyse hedefler çok belli değil mi sevgili kardeşlerim? Mutlu edin, mutlu olun. Mutlu etmeyi usun haline getirin, Allah'ın cennetine girin. Bir insan ne kadar hayat yaşar? 100 sene yaşasın, 150 sene yaşasın, 200 sene yaşasın ama bir cennet hayatı sonsuzdur. Binlerce, belki de milyonlarca sene...

Sevgili kardeşlerim! Herşey öylesine güzel ki! Allah'ı severseniz insanları seversiniz. Allah size insanları sevdirir. İnsanları severseniz onları mutlu etmeyi amaç haline getirirsiniz. Her başarınız, size hep mutluluk kazandırır. İnsanları severseniz onları mutlu etmek sizin için bir zevktir. Sevdiğiniz insanı şu veya bu şekilde mutlu etmek... O zaman neden insanlara kızmak, neden insanları rahatsız edici davranışlarda bulunmak ve neticede onların da bize rahatsız edici davranışlarda bulunmasını bir nevi otomatik olarak sağlamak? Neden? Etrafımızdaki insanlar mı? Onlar bize kötü davranabilirler. Bu bizim kendi dizaynımızın dışında bir olgudur ve başkalarının bize kötü davranışlarını önlemenin de en güzel ve tek yönü, başkalarına onları mutlu edecek güzel davranışlarla muamele etmektir. O zaman herşeyin daha güzel, daha güzel, daha güzel olduğu bir dünyada yaşayacaksınız. Seveceksiniz, sevdikçe sevileceksiniz. Sevildikçe daha çok sevileceksiniz, daha çok sevileceksiniz. Sevdikçe etrafınızdaki insanlara daha güzel ve hep size derecat kazandıracak davranışlarda bulunacaksınız. Herbiri sizi daha güzele, daha güzele, daha güzele ulaştıracaktır. İşte Allah için yaşamak budur. Bir başka ifade de kullanılabilir; başkaları için yaşamak. Başkaları için yaşamak, Allah için yaşamaktır. Allah için yaşamak da başkaları için yaşamak olmadıkça mümkün değildir.

Herşey sevgi adı verilen bir dizaynın sizde, sizin kalbinizde güller açmasıyla başlar. Seversiniz. Severseniz sevdiklerinizi mutlu etmek geçer içinizden. Hayatınızı onları mutlu etmeye adarsınız. Ve her mutlu ettiğiniz kişiye verdiğiniz mutluluk kadarını siz de yaşayacağınız için mutluluğunuz her geçen gün biraz daha artar. Her gün insanları mutlu edersiniz. Her gün siz mutlu olursunuz, huzur içinde bir dünya hayatını devam ettirirsiniz sevgili kardeşlerim.

İşte dünya adı verilen bir gezegende yaşıyoruz. Allah'ın sonsuzluğunda kim bilir ne kadar gezegen var? Kim bilir ne kadar bizim gibi yaşayan insanlar var? Bizler insan olarak yaratılmışız. Allah bize en güzelini nasip etmiş. Ne yapmış? Biz insanlara Allah, ruhundan üfürmek lütfunda bulunmuş. Ama belki birisi bize der ki: "İyi. Bize ruhundan üfürmüş de niye madem geriye istiyor?" Sevgili kardeşlerim! Geriye istemesinin sebebi biziz. Bizim mutlu olmamız.

Kim ruhunu şu dünya hayatında Allah'a ulaştırırsa o, 3. kat cennetin sahibidir. Allah'a ulaşmayı dilediği an, 1. kat cennetin sahibi olmuştur. Sonra? Mürşidine tâbî olmuştur ve ruhu vücudunu terk etmiş, Allah'a doğru yola çıkan kafileye katılmıştır (2. safha) ve o kişinin de ruhu, başkalarının nasıl ulaşıyorsa Allah'a, onun da ruhu Allah'a ulaşmıştır. Ulaşınca kişi 3. kat cennetin sahibi olmuştur.

Şimdi Allahû Tealâ'nın bu konudaki bu tatbikatın en güzel görüntüsüne ulaşıyoruz. Nedir o? Allahû Tealâ buyuruyor ki: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." Yani? Yani bizi, bizim talebimiz üzerine, kalbimizdeki o istek üzerine ruhumuzu Kendisine ulaştıran Allah. Ve hem O ulaştırıyor hem de biz ulaştırmış gibi bize mükâfat veriyor.

Allah'a ulaşmayı dileyip de ölen birisi 1. kat cennete girer.
Mürşidine tâbî olup da ölürse 2. kat cennetin sahibidir.
Ruhunu Allah'a Allah ulaştırır, ondan sonra kişi ölse 3. kat cennetin sahibidir.

Diyelim ki daha öteye geçemedi? Ne yazar ki? Daha Allah'a ulaşmayı dilediği anda kişi hiçbir şey yapmamış sadece bir dileğin sahibi, ölmüş? O kişi mutlaka cennete girer.

Sevgili kardeşlerim! Cennete girmek bu kadar kolay, bu kadar bütün insanlara verilen bir kocaman mükâfat iken insanların çoğu nasıl oluyor da cehenneme giriyor? Evet, çoğu sevgili kardeşlerim. Ne yazık ki çoğu! İşte konunun burası bizi çok hüzne sevk ediyor. Ne olurdu biraz Allah'a yaklaşsalardı insanlar? Ne olurdu Allah'a ulaşmayı dileselerdi? Bir tek dilek, o insanı cehennemden kurtarmaya yetiyor. Ama yaşarsa böyle bir kişiye Allahû Tealâ mutlaka mürşid sevgisi veriyor, onu 2. kat cennetin sahibi kılıyor. Tâbiiyetiyle beraber ruh vücuttan ayrılıyor, Allah'a doğru seyr-i sülûk isimli bir yolculuğu tamamlıyor, 7-8 aylık bir devrede o ruh Allah'ın Zat'ına ulaşıyor. Ne oluyor o kişi? Allah'a ulaşmayı dileyip mürşidine tâbî olmuş, ruhunu da Allah'a ulaştırmış. O kişi artık ermiş evliyadır. Daha ötesi var mı? Evet. Fizik vücudunu teslim ettiği zaman daha üst kat cennetin, nefsini teslim ettiği zaman daha üst kat cennetin, iradesini teslim ettiği zaman daha üst kat cennetin sahibi olur kişi.

Sevgili kardeşlerim! Kısaca, herşey öylesine güzel dizayn edilmiş ki... Allah'ı tanıdıkça hele O'nunla konuşmak gibi bir muhteşem sonuca ulaşınca dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olursunuz. O, her zaman hazırdır ama Allah'ın bir liyakat kanunu var. O liyakat kanununa uygun sonuçlarla karşılaşırsınız. Allah'a ulaşmayı dilemedikçe 1. kat cennetin sahibi olamazsınız. Mürşidinize tâbî olmadıkça 2. kat cennetin sahibi olamazsınız. Ruhunuzu Allah'a ulaştırmadıkça 3. kat cennetin sahibi olamazsınız. Fizik vücudunuzu teslim etmedikçe 4. kat cennetin sahibi olmazsınız. Nefsinizi Allah'a teslim etmedikçe 5. kat cennetin sahibi olmazsınız. Muhlis hüviyetine ulaşamazsanız 6. kat cennetin sahibi olamazsınız. İradenizi Allah'a teslim etmedikçe 7. kat cennetin sahibi olamazsınız. Bunların hepsi birbirinin arkasından gelen ve sizi mutluluğa ulaştıracak olan ayrı ayrı merdiven basamaklarıdır.

Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ'nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek bu günkü konuşmamızı da burada tamamlıyoruz inşaallah. Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R