1. | e | : mı? |
2. | lem tera | : görmedin |
3. | ilâ | : ...'i, ...'e |
4. | ellezîne | : onlar, ... olanlar |
5. | kîle | : denildi |
6. | lehum | : onlara, kendilerine |
7. | kuffû | : çekin, zarar vermekten vazgeçin |
8. | eydiye-kum | : sizin elleriniz, ellerinizi |
9. | ve ekîmu | : ve ikâme edin, yerine getirin |
10. | es salâte | : namaz |
11. | ve âtû | : ve verin |
12. | ez zekâte | : zekât |
13. | fe lemmâ | : halbuki, ... olduğu zaman |
14. | kutibe | : yazıldı, farz kılındı |
15. | aleyhim | : onlara üzerine |
16. | el kıtâlu | : savaş |
17. | izâ | : olunca, o zaman |
18. | ferîkun | : bir fırka, bir kısım |
19. | min-hum | : onlardan |
20. | yahşevne | : korkarlar |
21. | en nâse | : insanlar |
22. | ke | : gibi |
23. | haşyeti | : korku |
24. | allâhi | : Allah |
25. | ev | : veya |
26. | eşedde | : daha şiddetli, daha çok, daha kuvvetli |
27. | haşyeten | : korku |
28. | ve kâlû | : ve dediler |
29. | rabbe-nâ | : Rabbimiz |
30. | lime | : niçin |
31. | ketebte | : yazdın, farz kıldın |
32. | aleynâ | : üzerimize |
33. | el kıtâle | : savaş |
34. | lev lâ | : olmaz mı, olmaz mıydı, |
35. | ahharte-nâ | : bizi tehir ettin, erteledin |
36. | ilâ | : ...'e |
37. | ecelin | : ecel, belirli bir vakit |
38. | karîbin | : yakın |
39. | kul | : de, söyle |
40. | metâu | : meta, faydalanma |
41. | ed dunyâ | : dünya |
42. | kalîlun | : az |
43. | ve el âhıratu | : ve ahir, sonraki, âhiret |
44. | hayrun | : ve daha hayırlı |
45. | li men | : o kimse için |
46. | ittekâ | : takva sahibi oldu |
|
AÇIKLAMA Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ burada münafıklardan bahsediyor. Savaş çıktığı zaman düşmanlarından şiddetle korkuyorlar. Allahû Tealâ, âhiretin takva sahipleri için dünya hayatından daha hayırlı olduğunu söylüyor.
Kişilerin takva statüsüne baktığımız zaman, takvanın da 7 kademe oluşturduğunu görüyoruz. Gene kişi ilk defa âmenû olduğu zaman, Allah’a ulaşmayı dilediği zaman âmenûlar takvasının sahibidir.
Mürşidine ulaştığı zaman mümin olacağı cihetle, müminler takvasının sahibidir. Ruhunu Allah’a ulaştırdığı zaman vuslata ereceği cihetle, vuslat takvasının sahibidir. Fizik vücudunu Allah’a teslim ettiği zaman muhsinlerden olacağı için, muhsinler takvasının sahibidir.
Nefsindeki bütün afetleri yok olup yerine hasletleri yerleştirdiği zaman, o kişi ahsen hüviyete girer. Nefsi ahsen takvanın sahibi olur.
Ondan sonra kişi irşada ulaşır, azîm takvanın sahibi olur. Fevz-ül azîm, ecrul azîm ve hazzul azîm gerçek anlamda hak ettiği şeyler olur. Neticede de bu kişi Allahû Tealâ’nın bihakkın takvasının sahibi olur; Hakk’ul yakînin sahibi olduğu zaman yani iradesini de Allahû Tealâ’ya teslim ettiği zaman.
Allahû Tealâ, Allah yolunda savaşı emrediyor, Bakara Suresinin 216. âyet-i kerimesinde:
2/BAKARA-216:
Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Öyleyse savaş eğer söz konusuysa hepimizin üzerine savaşa gitmek farzdır. Bundan evvel gördüğümüz gibi, savaşta sadece iki tane alternatif vardır. Ya savaşta Allah yolunda şehit olacaksınız ki kâinatın en büyük şerefidir ve peygamberlerle beraber haşrolmak şerefinin sahibi olacaksınız. Yetmez! Göklerin ordularına da katılacaksınız. İkinci alternatif, sağ kalmanız. Sağ kalırsanız gazi olursunuz. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerîm’de başka bir olaydan daha bahsediyor. Sağ kalıp gâlip gelirseniz, o zaman ganimetin paylaşılmasında da ayrıca payınız olur. Gene şehit olanların şerefi gibi bir şerefin sahibi olursunuz.