}
Amellerin Boşa Gitmesi 01.01.1998
Mp4 Mp3 Link

Sohbet Kodu: 100259

 

SOHBET ADI: AMELLERİN BOŞA GİTMESİ
TARİHİ: 01.01.1998

Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrolsun ki bir defa daha Allah’ın zikir sohbetinde bir aradayız.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allah, sizler ve ben, beraberiz. Hamdederiz, şükrederiz Yüce Rabbimize, bir defa daha bize bu müstesna zevki yaşatıyor; beraber olmanın, Allah’tan bahsetmenin o doyumsuz zevkini.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, bizim için sonsuz bir mutluluk bu; sizlere Allah’tan bahsedebilmek. Öyleyse hepiniz için her şeyin en güzel olduğu bir dünya oluşturmak söz konusu olabilir mi? Evet, sevgili izleyenler ve dinleyenler, olabilir. Allahû Tealâ zaten sizlerden sadece bunu istiyor; mutlu olmanızı, hem Allah’ın cennet saadetine ulaşmanızı hem de dünya saadetine ulaşmanızı.

İşte sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allah’a ulaşmak için sebîler rüşd’ü, irşad yolunu yol ittihaz etmek gerekiyor. İnsanlar burada 2’ye ayrılıyorlar; irşad yolunu yol ittihaz edenler ve etmeyenler.

Öyleyse sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ A’râf Suresinin 146. âyet-i kerimesinde ne söylüyor bakalım, buyuruyor ki:

7/A'RÂF-146: Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).

Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.


“se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı: Onlar ki yeryüzünde haksız yere kibirlenirler, kibirlenerek dolaşırlar. Onlara âyetlerimizin gerçek hükümlerini göstermekten, onlara öğretmekten sarf-ı nazar deriz.” diyor Allahû Tealâ.

“ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ: Onlar, bütün âyetleri görseler; o âyetlere inanmazlar (bütün âyetleri görseler, mü’min olmazlar).”

“ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlâ: Eğer onlar, irşad yolunu görürlerse onu yol olarak kabul etmezler. Onu yol ittihaz etmezler.”

“ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ: Eğer onlar gayy yolunu, cehenneme götürecek olan yolu yol olarak görürlerse, o yolu (sebilel gayyı) kendilerine yol edinirler.” diyor Allahû Tealâ.

Allahû Tealâ devam ediyor: “zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn: Bunun sebebi onların âyetlerimizi tekzip etmesi, yalanlaması ve o âyetlerden gafil olmalarıdır.

7/A'RÂF-147: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhirati habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Ve onlar ki; âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşmasını) tekzip ettiler (yalanladılar) ve onların amelleri, heba oldu (boşa gitti). Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır?


“vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhirati habitat a’mâluhum: Onlar ki Allah’ın âyetlerini tekzip ederler, yalanlarlar ve ahiret gününü; insanların ruhunun Allah’a ulaştığı günü, sonraki günü inkâr ederler. Onların amelleri boşa gitmiştir.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ âyet-i kerimede birçok şeyi bizlere açık bir şekilde anlatıyor. Allahû Tealâ’nın âyetleri arasındaki illiyet rabıtasını, onların birbirine bağlandığı altın zinciri açıklamadığı birtakım insanlar var. Bu insanlara baktığımızda şunu görüyoruz; bunlar mütekebbir insanlar, kibirlenen insanlar, gururlu insanlar. İlimleriyle gururlanıyorlar. Ama bu gururlu insanların, kibirli insanların (yeryüzünde kibirle dolaşanlar, kibirle yürüyenler, kibirlenenler), bunların ortak özelliklerine de dikkati çekiyor Allahû Tealâ, kimlere âyetlerinin mânâsını açıklamaz, kimlere âyetlerinin mahiyetini açıklamaz; onlardan bahsediyor: “Onlar, bütün âyetlerimizi görseler inanmazlar. Bu âyetler onları mü’min yapmaz.” diyor.

Mü’min olmak için kişinin irşad makamına ulaşması lâzım. Bu âyetlere inanmayan insanlar, hiçbir zaman bunu gerçekleştirmez. İşte, “Bu ilimleriyle kibirlenenler, onlar hiçbir zaman bu hedefe ulaşmazlar.” diyor Allahû Tealâ ve onlardan bahsediyor: “Eğer onlar, irşad yolunu görürlerse bu yolu yol edinmezler. Onların yolu irşada ulaştıran yol değildir.” diyor.

Zaten irşada ulaştıran yol değilse, geriye sadece bir tek alternatif kalıyor; gayy yolu, cehennemin en dibindeki kuyuya giden yol.

Allahû Tealâ: “Onlar, gayy yolunu gördükleri zaman o yolu kendilerine yol edinirler.” diyor.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, irşad yolu ve gayy yolu. Bu âyette söylenenlerle Bakara Suresinin 256 ve 257. âyet-i kerimesinde söylenenler birbirine çok benziyor. İrşad yolundan Allah’ın ne kastettiğini, gayy yolundan ne kastettiğini Bakara Suresinin 256 ve 257. âyetleri açıklıyor, diyor ki Allahû Tealâ:

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).

Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.


“lâ ikrâhe fîd dîni: Dînde zorlama yoktur.”

“kad tebeyyener ruşdu minel gayy.”

Burada Allahû Tealâ A’raf-146’dan farklı olarak ‘sebiler rüşdi’ demiyor, ‘sebilel gayy’ da demiyor, direkt olarak ‘rüşd’ ve ‘gayy’ kullanmış. Yani aynı şeyi anlatıyor. Aslında rüşdün de gayyın da onlara, ulaşılacak birer yol olduğunu Bakara Suresinin 256. âyet-i kerimesinde açıklamayan Allahû Tealâ, A’raf-146’da açıklamış: “Onlar sebiler rüşd’ü gördükleri zaman irşad yolunu, kendilerini irşada ulaştıracak olan, ruhlarını Allah’a ulaştıracak olan yolu gördükleri zaman onu asla yol olarak kabul etmezler.” diyor. Arkasından da buyuruyor ki:

“Onu değil de gayy yolunu görürlerse, cehenneme götürecek olan yolu görürlerse, o yolu kendilerine yol olarak kabul ederler.”

Şimdi burada Allahû Tealâ’nın söylediği neticeler, irşad yolunun kabul edilmesi veya gayy yolunun kabul edilmesi halinde neler olacağı, Bakara-256’yla 257’de çok açık bir şekilde dizayn edilmiş. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi: Kim tagutu (insan ve cin şeytanları) reddederse, inkâr ederse, devre dışı bırakırsa ve âmenû olursa, Allah’a ulaşmayı dilerse…”

Yani tagutu devre dışı bıraktığına göre gayy yolunu, sebilel gayy’ı seçmemiş oluyor, irşad yolunu seçmiş oluyor. Ne olurmuş?

“fe kadistemseke bil urvetil vuskâ: O kişi, Allah’tan kopması mümkün olmayan sağlam bir kulba sımsıkı sarılır.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ A’râf-146’da  ne diyordu?

“ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlâ: Onlar, irşad yolunu gördükleri zaman onu kendilerine yol ittihaz etmezler.”
“ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ: Ama gayy yolunu gördükleri zaman onu kendilerine yol edinirler.” diyor.

Bakara-256 ve 257’nin birinci kesiminde Allahû Tealâ sebiler rüşd’ü (irşad yolunu) yol ittihaz edenlerin mürşide ulaştıklarını, Allah’tan kopması mümkün olmayan bir kulpa (mürşide) ulaştıklarını ifade ediyor, ona sımsıkı sarıldıklarını.

Sonra sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ diyor ki: “allahû semîul âlim: Allah işitir ve bilir.” Sevgili izleyenler ve dinleyenler, bu, Allah’ın işitmesi ve bilmesi.

Ve Allah’ın görmesi: “allâhu bâsirun bil ibâd.”

Âli İmrân Suresinin 15. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bunu söylüyor.

3/ÂLİ İMRÂN-15: Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).

De ki: "Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için, Rabb'lerinin katında, içinde devamlı kalacakları, altından nehirler akan cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır." Allah kullarını en iyi görendir.


“allâhu bâsirun bil ibâd: Allah kullarını görücüdür. Kullarının kalbinde olanları bilir.”

İşte irşad yolunu seçmiş olan bir insanın kalbinde Allah’a ulaşma dileği var. Allahû Tealâ orada “işitir ve görür” demekle, o kalpteki dileği yani irşad yolunu seçecek olanların, seçmiş olanların, böylece sağlam bir kulpa yapışmış olanların kalbindeki Allah’a ulaşma dileğini Allah’ın gördüğünü, işittiğini ve bildiğini ifade ediyor.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, işte Allah’ın işittiği, bildiği ve gördüğü bu Allah’a ulaşma talebi üzerine kişi, irşad yolunun gereğini yapıyor; Allah’tan kopması mümkün olmayan bir kulpa ulaşıyor. Sonra ne oluyor? Ulaşan için; irşad yoluna, sebiler rüşde ulaşanlar için sonucu söylüyor Allahû Tealâ:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


allâhu velîyyullezîne âmenû: Allah, âmenû olanların, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin dostudur.
yuhricuhum minez zulumâti ilân nûri: Allah onları, onların nefslerinin kalbini zulmetten nura ulaştırır.

Kişi mürşidine ulaştığı gün Allahû Tealâ onların kalbindeki mührü alıyor, mührü açıyor, kalbindeki küfür kelimesini alıyor, kalbin içine îmânı yazıyor. Böylece kalbin 7 şartı tamam oluyor sevgili izleyenler ve dinleyenler.

Ne yapmıştı Allahû Tealâ?

1- Evvelâ ekinneti almıştı.
2- Yerine ihbat koymuştu. İdraki önleyen müesseseyi alıyor Allahû Tealâ, idraki sağlayan müesseseyi kalbe yerleştiriyor, İlâhî bir kompüter sistemi.
3- Allah kalbimizi, nefsimizin kalbini şeytana dönük konumdan Allah’a dönük konuma getiriyor.
4- Allah, göğsümüzden kalbimize bir nur yolu açıyor.
5- Kalbimizin mührünü açıyor, mürşidimize ulaştığımız zaman.
6- Kalbimizdeki küfür kelimesini dışarıya alıyor.
7- Kalbimizin içine îmânı yazıyor.

İşte böylece bir muhteva görüyoruz sevgili izleyenler ve dinleyenler. İrşad yoluna kişi böylece girmiş oluyor. Nefs tezkiyesine başlıyor. Allah’tan gelen rahmet, fazl ve salâvât isimli 3 tane nurun fazl isimli olanı, kişinin kalbinde îmân kelimesinin etrafında yerleşmeye başlıyor. Böylece kalbin o kapkaranlık dünyasını, Allah’ın nurları yavaş yavaş aydınlatmaya başlıyor:

* %7 nur birikimi; Nefs-i Emmare’yi ifade eder.
*İkinci bir %7 nur birikimi; Nefs-i Levvame.

Nasıl oluyor? İmân kelimesinin etrafında nurlar toplanıp kalbi aydınlatmaya başlıyor, karanlıklardan aydınlıklara döndürüyor.

* Üçüncü defa %7; Nefs-i Mülhime: Allah’tan ilham almaya başlıyoruz.
* Dördüncü defa %7; Nefs-i Mutmainne: Allah’tan, Allah’ın verdiklerinin bize yettiğini kesin olarak teşhis ediyoruz, buna kesin bir şekilde inanıyoruz.

Sonra sevgili izleyenler ve dinleyenler, daha ötede bir olgu var. Allahû Tealâ buyuruyor ki Bakara- 257’de:

“allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûri: Allah, amenû olanların dostudur. Onların kalplerini zulmetten nura çıkarır.”

Böyle çıkartıyor sevgili izleyenler ve dinleyenler, îmân kelimesinin etrafında toplanan fazıllar, yavaş yavaş orayı nurlandırıyor ve kişinin kalbi giderek nurlanıyor. %50’yi aştığı zaman tezkiye kademesine ulaşıyor kişi. 4. basamakta âmenû olan bu kişi, 5. kademede Allah’tan razı oluyor. 6. nefs tezkiye kademesinde Allah da ondan razı oluyor. 7. kademede ruhu Allah’a ulaşıyor ve kişi tezkiye oluyor. Kalp, yarıdan daha fazla aydınlanmış durumda.

İşte Allahû Tealâ: “Onları zulmetten nura çıkarırız.” dediği zaman bunu söylüyor; onları yani onların nefslerinin kalbini zulmetten nura çıkarır Allahû Tealâ. Öyleyse Allahû Tealâ bu noktaya kadar irşad yolunu kabul edenlerin durumunu anlatıyor.

Şimdi diğer tarafa geçelim; irşad yolunu kabul etmeyenler, irşad yoluna girmeyenler ne olur sevgili izleyenler ve dinleyenler? Allahû Tealâ açıklıyor:

“vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu: Onlar ki kâfirdirler, tagutun dostlarıdır.”

Kimdir tagut sevgili izleyenler ve dinleyenler? İnsan ve cin şeytanlar. Yani biz insanların arasında da çok sayıda şeytan hüviyetinde kişi var. Cinlerin arasında da şeytan hüviyetinde cinler var. Bu insan ve cin şeytanlara ‘tagut’ diyor Allahû Tealâ. O kâfir olanlar da niçin kâfirler? Mürşidlerine ulaşmamışlar, o sağlam kulpa yapışmamışlar, Allah’ın irşad yolunu kendilerine yol edinmemişler. Tam aksine A’râf-146’da Allahû Tealâ’nın söylediği gibi gayy yolunu, cehennem yolunu kendilerine yol edinmişler. Onların durumlarını anlatıyor Allahû Tealâ:

“Onlar, o gayy yolunu kabul edenler, küfürde kalanlardır.” diyor.

Ve bu küfürde kalanların da durumunu anlatıyor: “yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumâti: Onlar da (onların kalpleri) tagut tarafından nurdan zulmete götürülür.”

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ her şeyi en güzel şekilde dizayn etmiş. Öylesine muhteşem bir dizayn ki bu dizaynla her şey en güzel şeklini almış. Sevgili izleyenler ve dinleyenler, onların kalpleri nurdan zulmete götürülüyor. Şimdi A’râf-146’nın sonuna bakalım. Bu Allah’a ulaşmayı dilemeyen, gayy yolunu tercih eden kişilerin durumu ne? Allahû Tealâ o kişilerin gayy yolunu seçmesinin sebebi olarak diyor ki:

“zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ: Bunun sebebi onların Bizim âyetlerimizi nakzetmeleridir, inkâr etmeleridir.”

“ve likâil âhirati: Ahirete yani insan ruhunun Allah’a ulaşmasına.”

likâ; ulaşma, ahirete ulaşma, sonraki güne ulaşma; aslında burada Allah’a ulaşma.

Allahû Tealâ onlar hakkında hükmünü veriyor: “ve kânû anhâ gâfilîn: Onlardan yani Allah’ın âyetlerinden gâfil oldukları için.”

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, bakınız âmenû olma tabiri geçiyor Bakara-256’da da Bakara-257’de de. Bu âmenû olanların neticede Allah’ın yoluna girdikleri, cennete ulaştıkları ama dalâlette kalanların hiçbir zaman kurtuluşa ulaşamadıkları, gidecekleri yerin cehennem olduğu açıklanıyor sevgili izleyenler ve dinleyenler. İşte Allah’ın âyetlerinden gâfil olanların kimler olduğuna baktığımız zaman görüyoruz ki onlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler. Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetleri, Allahû Tealâ buyuruyor:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


Diyor ki Allahû Tealâ: “Onlar ki Bize mülâki olmayı dilemezler, ruhlarını dünya hayatını yaşarken Bize ulaştırmayı dilemezler. Böyle bir niyetleri yoktur onların. Onlar dünya hayatından razıdırlar. Dünya hayatıyla doyuma ulaşırlar, tatmine ulaşırlar, dünya hayatı onları tatmin eder. Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır.”

İşte sevgili izleyenler ve dinleyenler, bundan sonra da diyor ki: “Onların gidecekleri yer cehennemdir.”

Öyleyse Allah’ın âyetlerinden gâfil olanları görüyoruz A’râf-146’da ve Yûnûs-7 ve 8’de de görüyoruz. Allah’ın âyetlerinden gâfil olanların gidecekleri yer cehennem. İşte bunlar, tagutun dostu olan kâfirler. Allahû Tealâ onlara ‘kâfir’ diyor.

Bir defa daha açıklayalım sevgili izleyenler ve dinleyenler; kâfir demek Allah’a inanmayan demek değil, kalbinde küfür yazılı olan kişi demek. Allah’a inananların içinde de büyük bir çoğunluk, kalbinde ne yazık ki küfür yazan insanlar.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’i böyle söylüyor. Öyleyse Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar iki yerde de geçiyor. Gidecekleri yer cehennem olan Allah’a ulaşmayı dilemeyenler, Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar, onlar hidayete eremezler. Müşterek özellikleri ne? Allah’a ulaşmayı inkâr edenlerin müşterek özelliği, Allah’ın âyetlerini nakzetmeleri, yalanlamaları ve hidayeti yalanlamaları sevgili izleyenler ve dinleyenler.

Burada Allahû Tealâ, açık bir şekilde ifade ediyor: “Allah’ın âyetlerini tekzib edenler.”

“kezzebû bi âyâtinâ: Âyetlerimizi yalanlayanlar, tekzib edenler.”

Yani “Bunun sebebi, bu insanların dalâleti seçmelerinin sebebi âyetlerimizi tekzib etmelerindendir.” diyor.

Ve Allahû Tealâ diyor ki: “Mürşide ulaşmak farzdır. Ulaşmazsanız gideceğiniz yer cehennemdir.” Onlar da diyorlar ki: “Hayır, böyle bir şey yok.”

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ burada, A’râf-146’da diyor ki konunun neticesinde: “Onlar ki âyetlerimizi tekzib ederler ve Allah’a ulaşma günü olan ahiret gününü de tekzib ederler, yalanlarlar. Onların amelleri boşa gitmiştir.”

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, bu ifadeye Kehf Suresinin 103, 104, 105, 106. âyetlerinde de rastlıyoruz. Allahû Tealâ diyor ki:

18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).

De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).

Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).

İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

18/KEHF-106: Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâtî ve rusulî huzuvâ(huzuven).

(Âyetlerimi) örtmeleri (inkâr etmeleri) ve âyetlerimi ve resûllerimi alay konusu edinmeleri sebebiyle, onların cezası işte bu cehennemdir.


“Habîbim! Onlara de ki: Size bundan daha güzelini haber vereyim mi? O nefslerini hüsrana düşürenler, o nefsleri sebebiyle amellerini hüsrana düşürenler var ya…”

“Amellerini hüsrana düşürenler.” demekle neyi kastediyor Allahû Tealâ?

“habitat a’mâluhum: Onların amelleri sıfırlanmıştır, amelleri boşa gitmiştir.” diyor.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) neden, “İbadetleri kimseyi kurtaramaz.” diyor? İşte bu sebeple sevgili izleyenler ve dinleyenler. İbadet ederlerse ama Allah’a ulaşmayı dilemezlerse, onları hiçbir şey kurtaramıyor. Bu yüzden amelleri boşa gidiyor.

Bu ne demek; amelleri boşa gitmesi? Yani ne kadar amel yaparlarsa yapsınlar, o ameller ne kadar derecat kazanırsa kazansın, o amellerin topunu birden Allahû Tealâ kıyâmet günü siliyor. Niçin siliyor? Âmenû olmadıkları için, taguta tâbî oldukları için.

Şimdi sevgili izleyenler ve dinleyenler, buradaki benzerliği gözler önüne sermek istiyorum yani Kehf-103, 104, 105, 106’yla A’râf-146 arasındaki benzerliği. Çünkü Allahû Tealâ şöyle devam ediyor:

“Onların amelleri boşa gitmiştir. Allah’ın âyetlerini ve hidayeti tekzib ettikleri için, yalanladıkları için.”

Bir taraftan âyetlerin yalanlanması var, Allahû Tealâ A’râf-40’ta diyor ki:

7/A'RÂF-40: İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne).

Muhakkak ki âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara kibirlenenler; onlara gök kapıları açılmaz (ruhlarını hayatta iken Allah’a ulaştıramazlar). Deve (veya urgan) iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Mücrimleri (suçluları) işte böyle cezalandırırız.


“Âyetlerimizi tekzib edenlere gök kapıları açılmaz. Onların ruhu hiçbir zaman Allah’a doğru yola çıkamaz.” diyor Allahû Tealâ.

Bakara-159’da diyor ki:

2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).

Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.


“Allah âyetlerini açıkladıktan, ispat vasıtalarıyla insanlara beyan ettikten sonra onlar Allah’ın âyetlerini ve hidayeti yani insan ruhunun ölmeden evvel Allah’a ulaşma vetiresini nakzederler; yalanlarlar. Allah da onlara lânet eder, lânet edenlerin hepsi de onlara lânet eder.” buyuruyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Allah’ın lânet ettiği, insanların lânet ettiği insanlar. Kim bu insanlar? Allah’a ulaşmayı dilemeyenler ve Allah’ın âyetlerini inkâr edenler. Dikkat edin sevgili izleyenler ve dinleyenler; niçin irşad yolunu tercih etmiyorlar, gayy yolunu tercih ediyorlar? Allahû Tealâ diyor ki: “Bunun sebebi, onların âyetlerimizden gâfil olmalarıdır. Bunun sebebi, onların Allah’a ulaşmayı inkâr etmeleridir; insan ruhunun Allah’a mülâki olmasını inkâr etmeleridir.”

İşte Kehf-103, 104, 105, 106’da Allahû Tealâ’nın söylediğine dikkatle bakın! Aynı şeyden bahsediyor Allahû Tealâ; Allah’ın âyetlerini inkâr etmek ve Allah’a mülâki olmayı inkâr etmek.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, insan ruhunun ölmeden evvel Allah’a ulaşması söz konusu. İşte bunun inkârı söz konusu oluyor. Allah’ın âyetlerini tekzib etmek ve ahiret gününe ulaşmayı, ahirete ulaşmayı. Burada, Allahû Tealâ’nın A’raf-146’da “ahirete ulaşmayı inkâr etmek” dediği şeyi, Kehf-103, 104, 105, 106’da Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı inkâr etmek olarak değiştirmiş. İkisinde de “mülâki” kelimesi geçiyor sevgili izleyenler ve dinleyenler. Yani “ulaşma” kelimesi geçiyor ama sonuç, amellerin habitat olması, sıfırlanması.

“Onların amelleri boşa gitmiştir, yok olmuştur.” diyor Allahû Tealâ.

Eğer insanlar Allah’ın âyetlerini inkârdan, Allah’ın hidayetini inkârdan daha öteye geçerse, o zaman insanlar bunlara ilâveten Allah’ın resûlleriyle alay ediyorlar, Allah’ın âyetleriyle alay ediyorlar. Eğer bu vakıaysa, Allah’ın âyetleriyle alay etmek bir vakıaysa, Allah’ın resûlleriyle alay etmek bir vakıaysa, Allahû Tealâ onlar için diyor ki: “Onlar için mizan tutulmaz.” Yani onların ne kendi kazandıkları onların mizanlarında görülür ne de başkalarının bu insanlara zulmetmesi sebebiyle, başkalarının kaybettiği dereceleri almaları mümkündür.

Öyleyse Kehf-103, 104, 105, 106’nın birinci kesimindeki amellerin boşa gitmesi, Allah’ın âyetlerini ve insan ruhunun Allah’a ulaşmasını inkâr etmelerinden kaynaklanıyor. Ama sonraki olay, ikinci olay başka bir hedefe yönelik, orada Allah’ın resûlleriyle alay etmek, Allah’ın âyetleriyle alay etmek söz konusu sevgili izleyenler ve dinleyenler. Onlar için Allah’ın söylediği şey amellerin boşa gitmesi falan değil, mizan tutulmaması. Yani kişinin bütün sevaplarının yok olması.

Öyleyse iki olay var sevgili izleyenler ve dinleyenler:

1- İnsanların günahlarının affedilmesi ve sevaba çevrilmesi; birinci olay.
2- İnsanların, bırakınız günahlarının sevaba çevrilmesini, sevaplarının da yok olması hali.

Birbirinin tamamen tersi iki olay. Ne zaman günahlarımız sevaba çevriliyor? Ne zaman mürşidimize ulaşırsak. Ne zaman sevaplarımız günaha çevriliyor? Allah’ın âyetleriyle ve Allah’ın resûlleriyle alay ettiğimiz zaman. O zaman amellerin sıfıra indirilmesi söz konusu.

Allahû Tealâ: “Andolsun ki onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir.” diyor. Allah’ın âyetlerini nakzedenler, yalanlayanlar, onların hüsrana düştüğünü ifade ediyor Allahû Tealâ.

Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar:

10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârafûne beynehum, kad hasirallezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).


“kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn.”

Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar nefslerini hüsrana düşürenlerdir, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları için ve onlar, hidayete asla eremezler.”

Bu yalanlayanlar niçin hidayete eremiyorlar sevgili izleyenler ve dinleyenler?  Gayy yolunu seçtikleri için. İrşad yolunu seçmeleri mümkün değil. Çünkü ona inanmıyorlar. İnsan ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasına inanmıyorlar. İşte böyle bir dizayn sevgili izleyenler ve dinleyenler. Ve Kehf-103, 104, 105, 106’da aynı şeyi görüyoruz: “Allah’ın âyetlerini inkâr edenler ve Allah’a insan ruhunun mülâki olmasını inkâr edenler; Allah’a ulaşmasını inkar edenler; onların amelleri boşa gitmiştir.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili izleyenler, ne demek bu? Yani o kişi kendi gayretiyle kazandığı bütün derecelerini bu standart içinde kaybediyor, yok ediyor. Ama başkalarının kendisine zulmetmesi dolayısıyla kazandığı derecat, onlar kalıyor kıyâmet günü için. Ama eğer bu kişi Allah’ın âyetlerini ve özellikle insan ruhunun ölmeden Allah’a ulaşmasını inkâr etmekle kalmamış, Allah’ın âyetleriyle alay etmişse ve O’nun resûlleriyle alay etmişse o zaman Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar için mizan tutulmaz.” Yani başka birisinin kendilerine yaptığı zulüm sebebiyle onların kaybettiği derecatı kazanması da söz konusu değildir.” diyor Allahû Tealâ.

Hem kendi amelleri boşa gitmiştir, habitat a’mâluhum olmuşlardır, amelleri boşa gidenlerden olmuşlardır sevgili izleyenler ve dinleyenler hem de başkalarının kendilerine zulmetmeleri sebebiyle kazandıkları derecat, onlar da yok olmuştur. Başkaları sebebiyle kazandıkları dereceler de yok olmuştur.

Öyleyse A’râf Suresinin 146. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

“zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ: Ve onların bu âyetlerden haberdar olmaması,
ve kânû anhâ gâfilîn: Onlardan (Allah’ın âyetlerinden) gâfil olmaları sebebiyledir.”

Yani âyetlerden gâfil oldukları için âyetleri nakzediyorlar, yalanlıyorlar.

Peki, Allahû Tealâ ne diyor sonra (A’raf-147’de)?

“vellezine: Onlar ki.
kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhirati: Allah’ın âyetlerini ve Allah’a mülâki olmayı, ahiret gününü, ikinci günü, sonraki günü inkâr etmişlerdir.
habitat a’mâluhum: Onların amelleri yok olmuştur, sıfırlanmıştır.”

Öyleyse âyetler hep birbirini doğruluyor sevgili izleyenler ve dinleyenler. Aradaki altın zincirin ortaya çıkması söz konusu.

İşte ahiret yolu ve gayy yolu, cehennem yolu ve cennet yolu bir başka grup âyet-i kerimede daha geçiyor, Nisâ-167, 168, 169. Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ buyuruyor ki:

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).

Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.

4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).

Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.

4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).

Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.


innellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ: Onlar ki kâfirdirler ve Allah’ın yolundan Sıratı Mustakîm’den saptırırlar. Sıratı Mustakîm’e insanların ulaşmasına mâni olurlar. Onlar andolsun ki, yemin olsun ki uzak bir dalâlet içindedirler.

Kimdir dalâlette olanlar sevgili izleyenler? Mürşidlerine ulaşamayanlar. Onlar uzak bir dalâlet içindedirler.

Sonra ne diyor Allahû Tealâ?

“innellezîne keferû ve zalemû: Onlar, kâfirdirler ve zalimdirler. Başka insanlara zulmederler. Onları Allah’ın âyetlerinden men ettikleri için onlara zulmetmişlerdir.
lem yekunillâhu li yagfira lehum: Allah onlara mağfiret etmez, onların günahlarını sevaba çevirmez.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, insanlar Allah’a ulaşmayı dileseler, arkadan da mürşidlerine ulaşsalar, o gün Allah onların bütün günahlarını sevaba çevirir. İşte Furkân Suresinin 70. âyet-i kerimesi, bu mağfiret olayını anlatıyor:

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


“Kim mürşidin önünde tövbe eder de mü’min olursa, onlar nefs tezkiyesine başlar ve onların bütün günahları sevaba çevrilir.” diyor Allahû Tealâ.

“Onların bütün günahları sevaba çevrilir.”

Öyleyse sevgili izleyenler ve dinleyenler, demek ki günahların sevaba çevrilmesi var. Allah’a ulaşmayı dileyecek kişi, bu, onun günahlarının affedilmesi için yeterli. Mürşidine ulaşacak, günahlarının da sevaba çevrilmesi söz konusu.  Yani sevgili izleyenler ve dinleyenler, kim Allah’a ulaşmayı dilerse o kişinin mutlaka cennete gireceği kesinlik kazanıyor Kur’ân-ı Kerim’imizde. Ama Allah’a ulaşmayı dilemek hedefe götürmüyor daha. Sadece cennete götürüyor. Ama bunun şartlarını Allahû Tealâ mürşide ulaşıldığı gün o kişiye verdiği hediyelerle tayin ve tanzim etmiş. O insanlara Allah’ın verdiği hediyelerden bir tanesi, o kişinin bütün günahlarının sevaba çevrilmesidir.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, bu günahların sevaba çevrilmesi müessesesi, bütün insanlar için önem kazanıyor. Ne günahlarına ne sevaplarına dokunulmayan insanlar var mı? Var. Peki, Allahû Tealâ insanların sevaplarına da dokunur mu? Sevapları da yok eder mi? Eder sevgili izleyenler ve dinleyenler. İşte bu ‘habitat a’mâluhum’ kelimeleri onu ifade ediyor. Kişinin kazandığı bütün derecelerin, kaza ederek, ameller yaparak kazandığı bütün derecelerin yok olması halidir bu. Amelleri boşa gitmiştir. Sebeplerine dikkatle bakalım, niçin diyor Allahû Tealâ? “Allah’ın âyetlerinden gâfil olmaları sebebiyle ve Allah’a insan ruhunun ulaşmasını reddetmeleri sebebiyle.”

Görüyorsunuz ki hem Kehf Suresinin 103, 104, 105, 106. âyetlerinde Allahû Tealâ aynı şeyi söylüyor hem A’râf-146’da. “Onlar Allah’ın âyetlerini nakzettikleri için.” Ve Kehf Suresinde söylediği, “Allah’a ulaşmayı inkâr etmeleri sebebiyle.” ‘likâil ahireti’ demiyor orada, ‘likâallahe’ diyor, “Allah’a mülâki olmayı.” Ama amellerin yok olması söz konusu. A’raf-146’da Allahû Tealâ gene birinci kesimini aynı söylemiş ama ikinci; “Allah’ın âyetlerini tekzib etmeleri, nakzetmeleri sebebiyle onların amelleri boşa gitmiştir.” diyor. Bir de gene ‘likâi’ kelimesini kullanmış, ulaşmayı kullanmış ama “Allah’a” dememiş, “ahirete” demiş.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, ne zaman mürşidinize ulaşırsanız, ruhunuzu Allah’a ulaştırmak istiyorsanız mürşide ulaşırsınız. O’na ulaştığınız takdirde ruhunuz mutlaka vücudunuzdan ayrılır. Bu yevm’il evveldir; başlangıç günüdür, dîn günüdür. Yevm’il âhir nedir? Yevm’il âhir de ruhunuzun Allah’a ulaştığı gün, sonraki gün. İşte ahiret de sonrakileri ifade eden bir ifadesi Allahû Tealâ’nın.

Öyleyse aynı hususları bir defa daha görüyoruz, sevgili izleyenler ve dinleyenler. 2 faktör var:

1- Allah’ın günahları sevaba çevirmesi.
2- Sevapları sıfırlaması.

İkisi de mümkün. Kişinin ne kadar sevap kazanırsa kazansın, hepsini Allahû Tealâ dümdüz ediyor; yok ediyor, sıfırlıyor insanı; Allah’ın âyetlerini inkâr etmek sebebiyle yalanlamak, nakzetmek sebebiyle ve ruhun Allah’a ulaşmasını nakzetmek sebebiyle, yalanlamak sebebiyle.

Öyleyse sevgili izleyenler ve dinleyenler, bir insan Allahû Tealâ’nın yoluna girmemiş, ibadet de yapmamış ama Allah’ın âyetlerini inkâr etmiyor. Diyor ki: “Ben aslında istiyorum ama yapamıyorum. Allah’a ulaşmayı istiyorum ama ulaşamıyorum. Mürşide ulaşmayı istiyorum ama ulaşamıyorum.” O’nun sevapları yok olmaz, sevgili izleyenler ve dinleyenler. Ama gerçekte ulaşmak isteseydi mutlaka mürşidine ulaşacaktı. Bunlar kendi kendilerini aldatan insanlar. Ama öyle olmasına rağmen Allahû Tealâ onların sevaplarını sıfırlamıyor, normal standartlarda insanların günahlarını da biliyorsunuz aynen bırakıyor. Ama kim A’raf-146’da Allahû Tealâ’nın söylediği gibi tekebbür ederek, kibirlenerek, “Ben bilirim.” sözleriyle Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsa, onlar için amellerinin sıfırlanması söz konusudur, sevgili izleyenler. Amellerinden kazandıkları derecatın hepsinin sıfırlanması söz konusudur.

2 ayrı olaydan bahsediyoruz:

1- Kişinin sevaplarının aynen kalması.
2- Günahlarının affedilmesi ve sevaba çevrilmesi.

Öyleyse ne oluyor böyle Allah’a ulaşmayı dileyenlerde? Sevaplar aynen kalıyor, günahlar da sevaba çevriliyor. Ama tam tersini de yapıyor Allahû Tealâ. Günahlar kalıyor, bütün sevapları yok ediyor. Sevapları günaha çevirmiyor, sıfırlıyor.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Allah’ın âyetlerini inkâr etmek; bu, o insanları mahva götürür, hele Allah’a ulaşmayı inkâr ediyorlarsa. Öyleyse burada farklı bir olguyla karşı karşıyayız. Nisâ-167, 168, 169’da Allahû Tealâ: “Onlara mağfiret edilmez. Allah’ın yoluna girmeyenlere, başka insanları Allah’ın yolundan caydıranlara, gayy yolunu kendilerine yol ittihaz edenlere Allahû Tealâ mağfiret etmez, onların günahlarını sevaba çevirmez.” diyor.

Arkasından da diyor ki: “ve lâ li yehdiyehum: Ve onları tarîka, Tarîki Mustakîme, Allah’a ulaştıran yola ulaştırmaz.”

“illâ tarîka cehenneme: Sadece cehennem yoluna ulaştırır.” diyor Allahû Tealâ.

Ve bu cehennem yolunun muhtevasını koyuyor ortaya:

“Sadece onları cehennem yoluna ulaştırır ve onlar, orada ebediyyen kalacaklardır.” diyor.

İşte sevgili izleyenler ve dinleyenler, bir insanın sebiler rüşd’ü, irşad yolunu seçmesi halinde sonuçları, gayy yolunu seçmesi halinde sonuçları.

Öyleyse âyetler, Allah’ın âyetleri gördüğünüz gibi bizlere çok şeyler söylüyor sevgili izleyenler ve dinleyenler. Bu anlattığım âyet-i kerimeler arasındaki altın zinciri yerleştirin kalplerinize. Ne zaman kim ne yapar? Allahû Tealâ son derece basit olarak cevabını vermiş. “Kim Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilerse onlar, mutlaka Allah’ın cennetine girerler.”

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, sakın gayy yolunu kendisine yol edinenlerden olmayın.

“ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ.” diyor Allahû Tealâ, “Onlar Allah’ın yolu değil, şeytanın yolu kendilerine gösterildiği zaman, onu gördükleri zaman o yolu kendilerine yol edinirler.” diyor. Onların mahvolduklarını söylüyor sevgili izleyenler ve dinleyenler. Onların amellerinin sıfırlandığını söylüyor.

Hepinizin Allah’ın sonsuz ni’metlerine ulaşmanızı, hem cennet saadetinin hem de dünya saadetinin sahibi olmanızı Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada noktalıyoruz.

Sevgili izleyenler ve dinleyenler, Mihr Vakfı’nın muhterem mensupları, radyolarımızın, televizyonlarımızın muhterem mensupları ve bizi dinleyen bütün kardeşlerimiz, hepinizin Allah’ın sonsuz mutluluklarına ulaşmanız dilekleriyle sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.

Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R